26 Haziran 2020 Cuma

İcat Evriltmek – Yapay Zeka

Evrim sürecini taklit etmeyi temel alan bir arama yöntemi olan Genetik Programlamanın (GP) mucidi John Koza, bizzat GP'nin bir "icat makinesi" olduğunu iddia eder. (Aynı zamanda, GP'nin aşağı yukarı YZ kapsadığını da iddia ediyor, çünkü YZ'nin hedefi, zeki programlar yaratmaktır ve GP tam da bu işi yapıyor.) Örneğin, Koza ve meslektaşları, optimal bir anten sistemi evriltmek (otuz bir kuşakta) amacıyla GP'den faydalanmıştır. Ayrıca, optik mercek tasarımları da evriltmişlerdir (yüzlerce kuşakta). Makalelerinden birinde belirtildiği gibi: "Genetik yolla evrilmiş mercek sistemlerinden biri, daha önce alınmış bir patenti ihlal ederken, patentlerde geçen performans tanımlarını tekrarlayan (ya da iyileştiren) ve patentleri ihlal etmeyen yeni tasarımlar da yaratılmıştır." Bu şekilde evriltilmiş tasarımlar arasında elektrik devresi, regülatör, mekanik sistem ve çeşitli cihaz tasarımları da vardı. Bu ekibin hedefi, "insanlarla yarışan tasarımlar" yaratmaktır, yani özellikleri, en başarılı insan tasarımcılarının eserlerini yakalayan ya da aşan tasarımlar oluşturmaktı. Bilgisayarların gücünün artmasıyla birlikte, GP ve GP benzeri arama yöntemleri kullanımının, birtakım ilginç icatlar üreteceğine inanıyorum.

Alıntı: Yapay Zeka Geçmişi ve Geleceği

23 Haziran 2020 Salı

Market Sütüne Göre Açık Süt Daha Sağlıklı mı?

Bazı insanlar açık sütün organik olduğunu düşünür. Ne de olsa üzerinde işlem uygulanmamıştır. Bu nedenle açık süt daha faydalı görünür, besinlerini yitirmemiş görünür. Market sütüne işlem uygulandığından besleyiciliğini kaybetmiştir. Açık süt daha güvenlidir. Ama acaba gerçekten öyle midir! Süt fabrikada mı yoksa evde mi daha ayarlı ısıtılabilmektedir.


Süt, günümüzde sıklıkla adını duyduğumuz gıda gündeminden düşmeyen önemli bir besin kaynağı. İçerisinde bulundurduğu mineral, vitamin ve protein diğer bir çok gıdadan fazla, yetişkin sağlığını korumada ve çocuk gelişimini desteklemede büyük bir rol oynuyor. Birçok ülkenin sağlık birimleri, halkı süt tüketmesi için teşvik ediyor. Buna karşılık, birçoklarının aklında sütü nereden tedarik edecekleri konusunda bir soru işareti var: Kimisi sokak sütü ("açık süt") satın alınmasının tüketiciler için daha verimli olduğunu ve tüketicilerin daha memnun olduğunu savunurken, kimi araştırmacılar ise bunun besin değerini azalttığını ve sağlık açısından bir risk oluşturduğunu savunuyor. Peki hangisine inanmalıyız?

Türkiye'de süt üretiminin önemli bir kısmının kayıt dışı olmasından dolayı, tüketim verilerine ulaşmakta zorluk yaşanıyor. Ancak yapılan bazı çalışmalar Türkiye'deki ailelerin yarıya yakınının açık süt tüketmeyi tercih ettiğini gösteriyor. İstanbul gibi büyükşehirlerde bu oran, %10'lara kadar düşüyor. Açık süt tüketenlerin büyük çoğunluğu "yoğurt yapımına uygun olduğu" için, diğerleri ise "daha sağlıklı" veya "daha güvenilir" olduğunu düşündüğü için açık sütü tercih ettiğini söylüyor. Çalışmalara bakıldığında, ekonomik geliri düşük veya kırsalda yaşayan bireylerde açık süt tüketiminin daha fazla olduğu gözlemleniyor.

Sütün Yolculuğu

Sütün yolculuğu meme hücresinde başlıyor. Sağlıklı bir meme hücresi, süt için güvenli ve steril bir yuva sağlıyor. Meme bezindeki steril süt, direkt olarak ineğin yavrusunun ağız boşluğuna ulaştığından, süte çevreden mikrobiyal bir bulaşma pratik olarak mümkün değil.

Ancak inekten sağılan süt, tüketiciye ulaşana kadar bir çok kontaminasyon (bulaşıcı) kaynağından geçer. Haliyle süte, dışarından patojen (hastalığa neden olan) mikroorganizma bulaşma riski artar. Yani süt, memeden dışarı atıldığı noktadan itibaren insanlara ulaşana kadar bir zehire dönüşme ihtimali de gittikçe artar. Çünkü süt, insanlar için değerli bir besin kaynağı olduğu gibi, diğer mikroorganizmalar için de adeta bir cennettir ve hiçbir canlı beslenmek ve çoğalmak için -neredeyse- bütün olanakları sağlayan bir sütü kaçırmak istemez.

Çiğ Süt, Bakteri Yükü Açısından Tehlikeli!

Bu, bakteriler ve virüsler için iyi bir haber; ancak insan sağlığı için öyle değil. Çiğ süt tüketiminin salgın hastalıklarla ilişkili olduğunu biliniyor. Örneğin çiğ sütte bulunan, böbrek yetmezliği ve ölüme neden olabilecek E. coli (O157:H7), sütle ilişkili salgınların en yaygın sebebi. ABD Gıda ve İlaç İdaresi'ne (FDA) göre çiğ süt, ABD'de 1987-2010 yılları arasında 133 tane salgına sebep oldu. ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezi (CDC) ise, 1993-2006 arası 121 salgın hastalığı çiğ süt ile bağdaştırıyor ve pastörize süt yerine çiğ süt tüketimi hastalık riskini 13 kat arttırdığı belirtiyor.

Aynı zamanda diğer birçok araştırma, çiğ sütün bakteriyel enfeksiyon açısından önemli bir risk taşıdığını ve çiğ sütün, pastörize süt ile karşılaştırıldığında fazladan bir besinsel faydası olduğuna dair açık bir kanıt olmadığını gösteriyor. Ülkelere göre çiğ süt mikrobiyal yükü değişiklik gösterse de, Ankara’da yapılan çalışmaya göre satılan sokak (açık) sütlerinin hepsi kabul edilemeyecek düzeyde bakteri barındırıyor.

Çiğ Sütü Arındırmak...

Çiğ sütün ne gibi riskler oluşturduğunu biliyoruz ve güvenli bir şekilde sütü tüketmek istiyorsak bu patojenlerden kurtulmalıyız. Bunun yaygın olarak kullanılan bir yolu var: ısıl işlem.

Bakteriler belli bir sıcaklık seviyesinde ölür veya inaktif hale gelir. O zaman, sütü ısıttığımızda veya kaynattığımızda, bu zararlı patojenlerden önemli ölçüde kurtulabiliriz. Ama bunu yaparken, sütün besin değerini azaltma ihtimalimiz de var! Bu noktada sütü ısıtma süremiz ve şiddeti önemli bir rol oynuyor. Çünkü ısı ve süre arttıkça, sütün içerisindeki ısıya duyarlı vitaminlerin ve önemli protein kaynağı olan serum (whey proteini, peynir altı suyu) proteinlerinin kaybı da artıyor.

Yapılan bir çalışmaya göre, evde geleneksel yöntemlerle kaynatılan sütlerde %20-40 arasında vitamin kaybı, karbonhidrat, protein ve yağ oranında önemli değişiklikler ve 24 saat depolama sonrasında vitamin oranında tekrar bir düşüş olduğu gözlemlenmiştir. Başka bir çalışma ise B1, B2, B12 ve C vitamininde %60-100 oranında kayıp, karbonhidrat, protein ve yağ bileşenlerinde ise önemli değişikler gözlemlemiştir. Evde kaynatılan sütlerde ısı ve süre ilişkisi dengelemek zor olabilir.

Bunun için gıda endüstrisi, güvenli süt elde etmek ve besin değerindeki bu değişikliği en aza indirmek adına yaygın olarak pastörizasyon ve UHT yöntemlerini kullanıyor. Süte, 72-80 °C, 15-30 saniye boyunca (pastörizasyon) veya 135-150 °C, 1-10 saniye boyunca(UHT - Ultra High Temperature) ısıl işlem uygulanmasıyla sterilizasyon işlemi tamamlanıyor (IDF). Pastörizasyon, tüm patojen mikroorganizmaları ve bakterilerin bir çoğunu etkisiz hale getirirken, UHT işlemi sütteki miokroorganizmaların tümünü tamamen etkisiz hale getiriyor.

Çiğ süt ile pastörize ve UHT süt arasındaki besin değerleri karşılaştırıldığında, süt pastörize edildiğinde besin değelerinde gözle görülür bir kaybın olmadığı, yalnızca zararlı bakterileri öldürerek insan sağlığına olumsuz riski en aza indirdiğini gösteriyor. Yine de bu işlemlerin besin değerini önemli seviyede azalttığını gösteren çalışmalar da var. Ancak sütü geleneksel yöntemlerle kaynatmanın besin değeri üzerindeki olumsuz etkisi daha fazla.

Pastörizasyon ve UHT işleminde protein miktarı değişmemesine rağmen, serum proteinlerinin bir miktarı (%5.7) denatürasyona uğruyor. Ama sütteki bu denatürasyon bizim için kötü bir şey değildir. Prof. Dr. Barbaros Özer, şöyle anlatıyor:

“Pastörizasyon sırasında sütteki Whey (serum) proteinleri denatürasyona uğrar ve sindirimi kolaylaştırır. Isıtma sonucu proteinin yapısı gevşemekte ve enzimlerin kolayca parçalayabileceği bir hale gelmektedir.”

Özellikle sığır sütü, olumsuz etkileri ile resmen bağlantılı olmamasına rağmen, sağlığa zararlı etkileri olabilecek bir protein kompleksi barındırıyor: ekzosomlar. Bazı çalışmalar, süt eksozomlarının insan gıda zincirine ulaşmaması gerektiği sonucuna varıyor. Pastörizasyon işlemi süt eksozomlarını ortadan kaldırmak için yeterli değilken, UHT işlemi ısının yükselmesi sebebiyle daha etkili sonuçlara varıyor. Tüm bunlara rağmen sığır sütünden elde edilen eksozomların gelecekte kanser tedavisinde ilaç olarak kullanılabileceği düşünülüyor.

Sonuç ve Öneriler

Başta bahsettiğimiz gibi, sokak sütü tercih edilmesinin en büyük sebebi, evde yoğurt yapımına uygun olması. Çünkü marketlerde satılan ısıl işlem görmüş sütlerle yapılan yoğurt istenen tekstür özelliklerine sahip olamıyor. Bunun bir sebebi var: Güzel bir yoğurt elde etmek için önce süte 90-95°C’de 20 dakika ısıl işlem uygulamalıyız. Bu işlem sonucunda kazein ve beta-laktoglobulin kompleksleri oluşur. Böylelikle proteinlerin su bağlama kapasitesi artarak yoğurtta istenen katılık sağlanır.

Sonuç olarak, sütü tüketmeden önce ısıl işleme tabi tutmalıyız ve bu işlem, her ne kadar az da olsa, bir miktar besin kaybına yol açıyor. Markette satılan (UHT, pastörize veya ESL) sütler ise, bu besin değeri kaybını en aza indiriyor ve patojen mikroorganizmaları etkisiz hale getirerek hastalık (bakteri, virüs kaynaklı) riskini ortadan kaldırıyor.

Yine de yoğurt yapmak için veya başka sebeple açık süt tüketmeyi tercih ediyorsanız, sokaktan aldığınız çiğ sütleri kaynatarak (15-20 dk kadar) tüketmelisiniz; ancak kaynatma süresi, ısı miktarı ve hava ile temas söz konusu olduğunda, sütün besin değerinde de (özellikle vitamin değerlerinde) ciddi bir kayıp olacaktır.


11 Haziran 2020 Perşembe

Seçmene Mesaj - Karikatürize



Elizabeth Warren: Hilary yanılıyor. AUVA seçmenlerinin 20 dakikalık öğle yemeği molasında oy vermeden önce bilinçsizce ön yargılarını sorguladıklarını biliyorum. :-)
Herkes bana bakabilir mi. Canımı sıkan nedir biliyor musunuz!
Dot Frank Yasası. Tüketiciler Mali Koruma Bürosu'na gözetim yetkisi verdi ve...
Seçmen: Kapa çeneni. Düşünmemeye ve hissetmemeye çalışıyoruz. :-)
EW: Sadece Washington'daki yolsuzluğu sonlandırabilirsek işte o zaman...
S: Bizi düşündürüp hissettirmeye çalıştı. Ona susmasını söylemiştim. :-)

EW: Hilary sen haklıydın. Nasıl bağlantı kurabilirim? :-)
Medya onlara ne diyor, sıradan Amerikan vatandaşları mı. :-)
Hilary Clinton: Sana yardımcı olacak işsiz sersemleri tanıyorum.
Bana söz ver. Eğer kazanırsan bana başkan diyeceksin. :-)

Elizabeth Warren kendisinin çok entelektüel olduğunu düşünen bir siyasetçidir. Ama entelektüel ve ayrıntılı mesajlarını, seçmenlerin çoğunun anlamıyor olması, kendisini hayal kırıklığına uğratmıştır. Sonunda boşuna çabaladığını anlamıştır. Çoğunluğun sadece ama sadece basit mesajlarla ilgilendiği gerçeği kafasına dank etmiştir.

Çoğunluk, ayrıntılı konuşmalara dikkatini vermez. Hele uzun bürokratik konuşmalardan çabuk sıkılır. Yani uzun entelektüel konuşmalar boşunadır. :-) Böyle yapan siyasetçiler aslında hiçbir mesaj ulaştıramaz seçmene. Tanıdık bazı ülkelerde de durum bundan farklı değildir. Kendisinin çok bilgili, entelektüel olduğunu düşünen siyasetçiler aslında, ironik şekilde bu gerçeği anlayacak bilgi birikimine sahip değillerdir. :-) Mesajlar basit ve kısa olmalıdır. :-)



EW: Hilary Clinton dedi ki eğer üçünüz beni anlarsanız bütün halk beni anlayabilirmiş. Maalesef talimatlarda kapının nasıl açılacağı yazmıyor. :-)

EW: Seçim konuşmamla başlayalım. Şuanda temel politikalarımı açıklayarak başlıyorum. Nüfus ticaretiyle ilgili düzenleme...
Danışman: İşte yeni bir fikir. Her konuşmayı küçük bir oyuncakla yapın. :-)

EW: Ben küçük bir kızken Amerika iyiydi.
Ama sonra kötü adam geldi ve kötüleştirdi!
Ve konuşan kamyonumun yardımıyla tekrar iyi yapmak istiyorum.
Adı Bipbip.
Ve o da benim gibi Amerika'yı seviyor. :-)
BipBip: Aynen öyle.
EW: Teşekkür ederim BipBip.
Beni seçin. Kötü adama veda edin ve her Amerikalı küçük bir oyuncak alsın. :-)
Ben Elizabeth Warren ve iyilikten yanayım. :-)

D: Vay canına. BipBip mitingden önce alkışlandı. Bu inanılmaz. :-)

Elizabeth Warren Demokratların başkan aday adaylarından biriydi. Ama ön seçimlerde pek ilgi görmedi, yani çoğunluk seçmenle bağ kuramadı. Başkanlık yarışından çekildi.

6 Haziran 2020 Cumartesi

Biyoteknolojik Balık ve Yapay Et

Somon balığı nasıl ucuzlayabilir. Üretimi nasıl kolaylaşır ve artar. Bitmedi. Yapay hayvan ürünleri nelerdir. Yapay süt fabrikada üretildiğinde hayvanları zorlamak gerekmez! Peki yapay etlerin ne tür yararları vardır, hayvanları korumak dışında. İşte bu makale, bunları gayet güzel anlatıyor.


İlk çiftçinin, en şişman tavuğunu en yavaş horozuyla eşleyip daha lezzetli ve miskin tavuklar üretebileceğini fark ettiğinden beri insanlar, besinlerinin genetiğini değiştiriyorlar. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi'nin (FDA) insan tüketimi için genetiği değiştirilen ilk hayvanı onaylaması, hayvan proteini tüketimimizde çok daha bilimsel ve belki de daha etik bir çağın habercisi durumunda.

"Frankeştayn balık" ismi takılan, AquaBounty Technologies şirketi tarafından geliştirilen ve geçtiğimiz günlerde FDA tarafından onaylanan genetiği değiştirilmiş somon balığı, muhtemelen en iyi şekilde, gelecekte karşımıza çıkacak olan şeylerin bir işareti olarak anlaşılabilir. Laboratuvarda üretilen tavuk göğüs eti ve genetiği değiştirilmiş maya hücreleri ile üretilen inek sütünün de dahil olduğu diğer melez proteinler ufukta görünüyor. AquaBounty'nin Panama dağlarının yükseklerinde bulunan özelleştirilmiş somon üretim tankları ile başlayarak, genetiği değiştirilmiş gıda maddelerinin esrarengiz ve heyecan verici yeni dünyasında bir gezintiye çıkalım.

Yemek için epey sağlıklı olmasına karşın, somonları çiftlikte yetiştirmek kolay değildir. Normal bir somon balığının piyasa ebadına ulaşması ortalama üç yıl alır. Bu, fabrika çiftçiliği hayvanlarının dünyasında neredeyse bin yıla eşdeğer. Karşılaştırmak için, eti yenen kuşlar arasında en hızlı büyüyen melez bir Kelt X tavuğu, sekiz hafta kadar kısa sürede kesilmek için hazır hale gelir. Bu durum, somon balığı için fiyatların yüksek tutulmasına yol açarak arz ve talepte dengesizlik oluşturur.

Son 20 yıldır şirket, piyasaya genetiği değiştirilmiş bir somon balığı getirmek için çalışıyordu ve bunu yapmak için Gıda ve İlaç Dairesi'nden uzun süredir beklediği onayı en nihayetinde aldı. Somona yapılan genetik değişimler aslında iki aşamalı. İlk olarak AquaBounty, melez türlerine göre Pasifik somon türlerinin en büyüğü olan Chinook (veya kral) somon balığından bir büyüme hormonu ekledi. Ardından, donma sıcaklığına yakın sularda büyüyebilen ve yılan balığı benzeri bir balıktan (İng. ocean pout) alınmış bir geni ekleyerek canlının büyümesini daha fazla hızlandırdı. Bunun sonucunda, rekor miktarda kısa bir zamanda özellikle iri olacak şekilde büyüyen bir somon balığı elde edildi.

Bunlar da İlginizi Çekebilir


Genetiği değiştirilmiş somon balığına ilişkin bir hayli endişe var; bunlar arasında, bu süper somonların kansere sebep olabileceklerine dair gerçek olmadığı ortaya çıkmış bir efsane ve ayrıca, vahşi doğaya kaçtıklarında neler olacağına dair devam eden bir endişe de var. Bu kuşkular, sonunda, FDA'nın tatmin olmasıyla yanıtlandıysa da, soruların kendisi, insanların kendi ihtiyaçlarına uyum sağlaması için doğayı yeniden tasarlama yeteneğinin artışına dair yükselen gerilimin altını çiziyor.

Genetiği değiştirilmiş somonun tüketim için aslında güvenli olduğunu temin ettikten sonra, FDA'nın en büyük endişesi canlının evrimsel anlamda uyumluluğuyla ilgiliydi. GD somon vahşi doğaya kaçarsa, sıradan somonun soyunun tükenmesine neden olabileceğinden korkuluyordu. Ancak FDA'daki bilim insanları, genetiği değiştirilmiş somonun doğal kuzenlerinden aslında daha hızlı ve boyut olarak daha büyük olacak şekilde büyürken, GD somonun doğal benzerlerinden daha yüksek stres seviyeleri geçirdiğine, bu yüzden de vahşi doğada hayatta kalma yeteneğinin daha az olduğuna karar verdiler. Aslında, balığın doğal olmayan şekilde hızlı bir oranda büyümesiyle sahip olabileceği herhangi bir hayatta kalma üstünlüğü, aynı büyümenin neden olduğu stres tarafından dengeleniyordu.

Fakat FDA'nın AquaBounty'e yeşil ışık vermesi için sadece bu yeterli değildi. GD balığın doğal akrabalarıyla eşleşerek şimdiye kadar test edilmemiş melez bir canlıya yol açabileceği endişesi de bulunuyordu. AquaBounty bunun üzerine Frankeştayn balığa başka bir genetik düzenleme ekledi ve ilave bir X kromozomu ile bütün GD somonlar kısır hale geldi. Bir diğer koruma katmanı olarak, bütün somonlara dişi olacakları şekilde mühendislik uygulandı ve doğal üreme olasılıkları daha fazla azaltıldı.

GD konusunda yaklaşık 20 yıllık mekik dokumadan sonra, elde edilen sonuç nihayet FDA'nın memnuniyetini kazandı ve bundan sonra bu yeni somon filetolarının artan bir sıklıkla tabaklara gelmesini umabiliriz. Fakat pek çok bakımdan Frankeştayn balık, gıda maddelerinin genetiği değiştirilmiş dünyasında işlenmekte olan değişimlerin olağan tarafında bulunuyor. Süt proteini üreten, genetik mühendisliği yapılmış maya hücrelerinden elde edilen peynirin gelişi, GD gıda ürünlerinin geleceğine doğru daha çarpıcı bir zirveye işaret ediyor.

Veganların ve diğer çevresel grupların et ve peynir gibi hayvan ürünlerine karşı sunduğu temel görüşlerden birisi de, çiftlik hayvanı yetiştirme işleminde meydana gelen büyük miktarda çevresel yıkım. Sera gazlarının büyük bir kısmının, et ve süt üretmek için sığır yetiştirmekten kaynaklandığı bir gerçek. Şimdi genetik mühendisliği sayesinde, peynirli keklerimizi elde etmenin ve de onları yemenin daha çevre dostu bir yolu olabilir.

Çözüm, maya hücrelerine mühendislik uygulayarak süt proteini üretmelerini sağlayan bir grup bilim insanından geliyor. Süt proteini elde edilerek, daha sonra suyla ve vegan yağ ile karıştırılarak sıvı bir süt ‘vekili’ elde edilebilir. Yapay süt daha sonra peynire veya diğer süt ürünlerine işlenmek için hazır olur. Buluşun ardındaki RealVeganCheese adlı grup, ürünü pazara getirmek için bir Indigogo (insanların sermaye topladığı internet sitesinin adı) kampanyası başlatıyor.

Yapay olarak mühendislik uygulanmış süt proteinin ardındaki bilim, GD somonun oluşturulması ile karşılaştırıldığı zaman önemli bir üstünlüğe sahip: Canlı bir hayvana fabrika çiftçiliği uygulamanın çok sayıdaki çevresel ve ahlâki sonuçlarından kaçınıyor. Eğer pek çok tarihçi, felsefeci ve çevreci ile konuşursanız, erken 21’inci yüzyılın en büyük ahlâki felâketinin terörizm değil, bunun yerine alışkanlık haline gelmiş ölçekteki fabrika çiftçiliğinin artışı olduğu görüşüyle karşılaşmanız muhtemeldir. Şimdi bildiğimiz üzere fabrika çiftçiliğine konu olan hayvanların pek çoğu karmaşık duygusal yaşamlara sahip ve kendi türümüze çok fazla benzeyen bir şekilde acı ile duygusal travma hissediyorlar.

Bu gerçek hakkındaki farkındalığın artması, çevre topluluklarının harekete geçmesine sebep oldu ve hayvan proteini elde etme aracı olarak fabrika çiftçiliğinin yerine başka bir seçenek bulunmasına dair baskıları artırdı. Zorluğu kabullenip bunun üstesinden gelen ilk bilim insanlarından biri, Hollandalı bir doku mühendisi olan Mark Post idi ve tamamen laboratuvarda üretilen inek kas dokusundan bir sığır eti sentezlediğini ilan ettiği zaman büyük bir ilgi çekmişti. Bu olaydan sonra gözler, laboratuvarda üretilmiş tavuk eti oluşturmak için bir proje başlatan İsrail'in Çağdaş Tarım Kuruluşu'na (MAF) çevrildi. Domuz etinin ardından gezegendeki ikinci en çok tüketilen et tavuktur ve pek çok yerde tavuklar çiftlik hayvanı olarak düşünülmediği için, diğer fabrika çiftçiliği hayvanlarına uygulanan temel sağlık önlemi ve refah seviyelerini sağlayan düzenleyici denetimin pek çoğundan faydalanmazlar. MAF eş kurucusu Shir Friedman şöyle açıklıyor:

"Bizler bir grup duyarlı bireyler olarak, hem çevreye hem de hayvanlara yardımcı olma konusunda dünyanın acilen ihtiyacı olan şeyin herkesin vegan olması olduğu sonucuna vardık fakat bu gerçekçi değil. Bu yüzden laboratuvar ortamında yetiştirilmiş et fikrini duyduğumuzda, bunun hayvanlara ve çevreye verilen zararı azaltmanın yanında insanlara yemek istedikleri eti vermenin bir yolu olduğunu fark ettik."

Şu anda MAF, ticari olarak laboratuvarda yetiştirilmiş tavuk göğsü üretmek için gereken fiyat, tarife ve kaynakları belirleyecek olan bir uygulanabilirlik çalışmasının ortasında bulunuyor. 2016 yılı itibariyle tasarının bu aşamasını tamamlamayı umuyorlar ve bundan kısa bir süre sonra da laboratuvarda yetiştirilmiş bu tavuk göğüslerinin süpermarketlerde ve fast food zincirlerinde ortaya çıkışını görmeye başlayabiliriz.

Laboratuvarda yetiştirilen ete böylesi bir geçişin faydaları çok büyük olacaktır. Uzmanlar, et üretiminin %7 ile %45 arasında daha az enerji, %90 daha az tatlı su ve %99 daha az arazi gerektireceğine ve atmosfere %80'den %90'a kadar daha az sera gazı yayılmasıyla sonuçlanacağına inanıyorlar. Özellikle Hindistan ve Çin gibi ülkelerin, çoğu batılı ülkede beğenilen etçil beslenme düzenlerine kaymaya başlamasıyla, insanların yakın zamanda et istememe olasılığı çok düşük. Bu yüzden, eğer insanlık hayvan proteini arzusu yüzünden kaynaklanan alabildiğine geniş çevresel yıkımdan kurtulacaksa, laboratuvarda üretilen et gibi yenilikler kaçınılmaz olacaktır.



Bunlar da İlginizi Çekebilir