22 Temmuz 2020 Çarşamba

Richard: Değersiz Bir Şey Yapmak İçin Altı Yıl mı Heba Ettik Biz Böyle Şimdi! – Sahne


Richard:
Altı yıl.
Altı yıl bee...
Değersiz bir şey yapmak için altı yıl mı heba ettik biz böyle şimdi!
Dalga mı geçiyorsunuz benimle be. 
Ben iyiyim!
Bir tuvalete gitmem lazım...

Üzerinde çok uğraştıkları yeni internet projeleri vardır. Merkezi olmayan internet. Sunucu bilgisayarlar olmayacak. Tüm internet verileri, tüm kullanıcı bilgisayarlarına yayılacak. İnternet hızlanacaktır.

Bunun bir gösterisini yapmak isterler. Hiç beklemedikleri bir durumla karşılaşırlar. İnternetleri çok yavaştır. Hayal kırıklığına uğramışlardır. Yoksa 6 yıl kafalarını gereksiz şeylerle mi doldurmuşlardır!

Richard, panikle Yapay Sinir Ağına tüm sistemin altyapısına kod yazma izni verir. Olanlar olur. Tüm sistem kapanır.

Bir süre sonra şaşırtıcı bir şekilde tekrar açılır. İnternetlerinin veri hızına bakarlar. Müthiş bir sürprizdir. Veri hızları gittikçe artmaktadır.

YSA'nın kendi kendine yazdığı kod işe yaramıştır! :-)

(Bu arada, Richard'ı oynayan kişi Thomas Middleditch, seslendiren kişi Harun Can'dır.)

Alay Edilmek – Sahne


Temple Grandin hayvanlarla gayet kolay bağ kurabilmektedir. Ama okuldaki öğrencilerle bir bağı yoktur. Kendi halinde projesiyle ilgilenmektedir. Ama öğrenciler onu rahat bırakmazlar, anlayamadıklarından. Çeşitli öğrenciler, yine alay ederek, huzursuz ederek sürekli taciz ederler, elbette basit düşünebildiklerinden. Sonunda Temple Grandin'in sabrı taşar, doğal olarak! Bu öğrencilerin kendileri, bundan çok daha az bir huzursuz edilmeye bile dayanamazlardı. Hemen kavga çıkarırlardı..

Öğretmen: Harika bir şey bu Temple. Gerçekten harika.
...
Öğrenci: Fransız balığı! Fransız balığı!...
Öğretmen: Hey! Burada ne oldu?
Diğer Öğrenci: Sebepsiz ona vurdu!
Öğretmen. Temple.
...

16 Temmuz 2020 Perşembe

T-Etik Davranış Kuralları - Sahne


Gavin, T-Etik Davranış Kuralları Kampanyasını başlatır. Richard, Gavin'in kişisel verilerin toplanmasının etik dışı olduğundan bahsettiğini görünce fena şaşırır. Çünkü Gavin, Hooli'den yeni ayrılmıştır. Hooli kullanıcıların kişisel verilerini toplayan büyük bir şirkettir.

Hooli'in hangi şirketi karikatürize ettiğini açıklamaya gerek yok sanırım. Dikkatli insanlar şirketin adından kolayca çıkarsama yapabilir. :-)

Gavin:
Mesajım beni dinçleştiriyor.
Çok uzun zamandır büyük teknoloji şirketleri
verilerimizi topluyor,
gizliliğimizi ihlal ediyor,
her hareketimizi izliyorlar!
Richard:
Onlar dediğin sensin ikiyüzlü!
Sen yaptın...
O yaptı. :-)

Kişisel Verileriniz Reklam Verenlere Pazarlanıyor

İnternette bir sürü arama yapıyorsunuz. Oluşturduğunuz verileriniz botlar tarafından otomatik toplanıyor. Reklam verenlere pazarlanıyor. Ama kimliğiniz reklam veren şirkete verilmiyor. Botlar reklamları, verilerinize göre eşleştiriyor. Aradığınız konulara göre reklam görüyorsunuz. Yani kimsenin, sizin verilerinizden haberi olmuyor. Ama örneğin bir Google çalışanı, oluşturulan büyük veritabanına göz atıp, mesela tanıdığı bir insanın toplanmış verilerine bakabiliyorsa, işte bu gerçekten can sıkıcı olurdu. Ama verileri “bilinçsiz” botlar düzenliyor. Veriler çalışanlardan gizlidir.

Peki botlar daha çok geliştirildiğinde ne olur. Gelecekte insan bilincine yaklaşabilir. İşte o zaman, bu botların da verilerinize bakması gerçekten huzursuz edici olur. Çünkü artık kimliğini ve ilgi alanlarını anlamaya başlıyor olurdu. Yani bir insanın, sürekli internet verilerinizi gözetlediği hissi verirdi. Ama şimdilik verileriniz, bilinçsiz botların düzenlemesi dışında gizli görünüyor. Bir çalışanın, bir tanıdığının verisine bakmasına izin verileceğini sanmıyorum.

Verilerin pazarlanmasının kafaya takacak bir şey olduğundan çok emin olamıyorum; birinin oturup, sizin kaydedilmiş internet verilerinize bakmadığı sürece. Devlet de girdiğiniz siteleri, yaptığınız telefon konuşmalarını kaydediyor. Mesela adaletine çok da güvenemeyeceği bir ülkenin vatandaşı için, aslında bu çok daha korkutucudur.

Büyük bir arama hizmeti vermek için bir sürü sunucu bilgisayar, bir sürü programcı çalıştırmak gerekiyor. Bunların bir şekilde finanse edilmesi gerekiyor. Kullanıcılar, yaptıkları aramaları bedavaya yaptıklarını unutuyorlar. Örneğin Google, aramaları ücretli hale getirirse bir çok kullanıcı çok fena hayal kırıklığına uğrardı. Ama verilerinizi toplayıp reklam yayınlamasına gerek kalmazdı! Şuanda hizmet bedelini kullanıcılardan değil, reklam verenlerden alıyor. Aslında pek çok kullanıcının da verilerinin toplanıp, reklamlarla eşleştirildiğini umursadığını ya da farkında olduklarını sanmıyorum. Onların umursadıkları, aramaları bedava yapmak, o da böyle mümkün oluyor gibi görünüyor. Ama mesela aramaları ücretli hale getirip, hem de kullanıcının verilerini toplayacak olursa bu gerçekten ahlaksızca olurdu! Youtube'ın Premium üyeliği var. Ücretli üyelik. Bu üyeler video izlerken reklam görmek zorunda kalmıyor. Youtube'u kendileri finanse etmiş oluyorlar. Youtube'ı Google satın almıştı. Başka bir örnek vereyim. Kullanıcılar Windows'u sever. Kullanmak için ücret öderler. Böylece Windows kullanıcıların hareketlerini kaydetmez. Mesela masüstünün bir köşesinde, kullanıcıyı reklam görmeye zorlamaz. Aslında artık çeşitli ürünlerin ve yazılımların da kullanıcı deneyimlerini topladıklarını belirteyim, kullanıcının rızasıyla. Yazılımı veya ürünü daha iyi geliştirebilmek için kullanıyorlar bu verileri.

14 Temmuz 2020 Salı

Öğrenmek Üzerine Bir Deneme

Bazı insanlar çocukken farklı dillerle karşılaşabilir. Ailesi sürekli farklı ülkelerde bulunuyorsa bu mümkün olabilir mesela. Bu çocuk yetişkin olduğunda yeni diller öğrenmekte daha hevesli olur. Çünkü çocukken sinir ağları dillerin ortak yönlerini hissetmesini sağlayacak şekilde kurulur. Dil öğrenmesine bu ağ da dahil olur. Peki çocukken tek bir dille karşılaşan insanlarda durum nasıldır. Sinir ağı büyük ölçüde anadiline göre şekillenir. Farklı diller şekillendirmeye yardımcı olmamıştır. Dolayısıyla dillerin ortak yönlerini kolay hissetmesini sağlayacak bir ağ da şekillenmemiştir. İşte bu insan yetişkinlikte ikinci bir dili bile öğrenmek de çok hevesli olmaz. Üçüncüyü öğrenmekte ise çok zorlanacaktır. Çünkü ilgili sinir ağı tamamen ana dilin ayrıntılarına göre şekillenmiştir.

Elbette bu, her konuda böyledir. Örneğin bilgisayardan örnek vereyim. Genelde bilgisayarı ilk öğrenmeye başlayan bir çocuk tek bir işletim sistemiyle karşılaşır. Bilgisayar öğreniyorum diye o işletim sisteminin arayüz ayrıntılarını öğrenir. O işletim sistemi, bilgisayar ana dili gibi kafasına yerleşir. Bu çocuk yetişkinliğinde farklı işletim sistemlerinin de olduğunu fark ettiğinde şaşırır. Kolay öğrenmek için, ilk öğrendiği işletim sistemiyle benzer yönlerini arar. Çok benzer yönü olmadığını fark edince de sıkılır. Ama bu çocuk bilgisayarı ilk öğrenmeye başladığında farklı işletim sistemleriyle karşılaşsaydı, bilgisayarı biraz daha temelden öğrenecekti. Bilgisayar kullanma dili daha esnek olacaktı, tıpkı çocukluğunda farklı dillerle karşılaşan çocuklar gibi. Yetişkinliğinde farklı işletim sistemlerini öğrenmeye daha hazır olurdu. Evet, istisnalar vardır. Ama insanların geneli böyledir. İşte bu yüzden insanlar başka işletim sistemlerini denemeye isteksizdirler, daha kaliteli olsun ya da olmasın. Kimse ana dilini, daha kaliteli diye başka bir dille değiştirmeye istekli olmaz değil mi. Çünkü çok cahil hissettirir. İnsanlar için en kolay şey, en iyi bildiği şeydir.

Aynı durum ofis programlar için de geçerlidir. İnsanlar baştan tek bir ofis programını öğrenmişlerse artık başka ofis programına çok zaman harcamak istemezler. Kendilerini çok acemi hissettirir. Bu nedenle her yeni bilgisayarında aynı işletim sistemini arayacaktır. Aynı ofis programını edinecektir, orijinal ya da korsan olsun.

Cep telefonlarında durum nedir. Her üretici Android arayüzünü biraz değiştirerek sunuyor. Kullanıcı, telefon kullanmayı öğrenirken her telefonda biraz farklı arayüzle karşılaşıyor. Dolayısıyla artık farklı arayüzleri daha kolay kabul ediyor. Bilgisayarındaki gibi daha sabit bir arayüze bağımlı olmuyor. Ama telefonda da hep karşılaştığı şeyler vardır. Telefon kullanma bilgisini oluşturan sinir ağına bunlar dahil olmuş oluyor. Dolayısıyla kullanıcı sonraki her telefonunda onları arıyor. Mesela YouTube, Play Store, Google Arama Çubuğu vs...; belki biraz daha temelden öğrenmişse apk arıyor. Elbette arayüz çok fazla değişmişse canı çok sıkılır.

9 Temmuz 2020 Perşembe

Makine Çevirileri %100 Başarılı Olabilir mi?

İnsan çevirisi bile %98 başarılı oluyor. %100 olamıyor. Çevrilecek metin çevirenin yabancısı olduğu bir konuysa bu başarı daha da düşecektir. Örneğin çeviren kişinin önüne fizik konulu bir metin geldi. Çeviren kişi fiziğe uzak biriyse çevirmekte oldukça zorlanacaktır. Çünkü cümlenin sadece yapısını çözmek yetmez. Konunun gelişini de takip etmek gerekir. Ama günümüzdeki makine çevirileri sadece cümle cümle çevirmektedir, şimdilik. Basit bir örnek vereyim. Cümlede farklı anlamları olan bir kelime geçebilir. Hangi anlamının kullanıldığı, çevrilen metnin genel konusundan çıkarılabilir. Dolayısıyla cümle cümle çevirmek her zaman yetmez. Ama insan bilincine yaklaştıkça konuyu da takip edebilecektir. Anlamak için bir sürü hiyerarşik çağrışım kurulmalı. Çağrışımların haritalamasının sığabileceği milyonlarca yapay sinir ağı sağlanmalı. Ama gerçek şu ki cümle cümle çeviriden, konuyu anlayarak çeviriye daha epey zaman var. Çünkü bunun için insan beynindeki sinir ağının da büyük ölçüde taklit edilmesini gerektirir. Elbette bu sinir ağı farklı konularda dil deneyimi biriktirmelidir, bir çocuğun konuşmayı öğrenmesi gibi. Ama elbette eksik kalan konular hep olacaktır. O konularda çeviri yaparken hata yapacaktır, tıpkı yabancısı olduğu bir konuyu çevirmeye çalışan bir insan gibi.

Alternatif Makine Çevirisi Hizmetleri

Kaliteli makine çevirisi hizmetleri oldukça az. En popüleri Google Çeviri. Diğer popüler şirketlerin makine çevirileri henüz çok olgunlaşmış sayılmaz. Ama bir şirketin makine çevirisi de gayet iyi görünüyor. Başka işlerle uğraşmayıp, sadece bu işe odaklandıklarından kaliteyi yükseltmeleri daha kolay olabilir. Bu iş ek işleri değil de para kazandıkları asıl işleri olduğundan motivasyonları yüksek olabilir. Üstelik bu işi 1968'den beri yapıyorlar. Epey dil deneyimi biriktirmiş olmalılar. Güzel bir sürpriz de var. Türkçe-İngilizce çeviri desteği de eklemişler. Bu şirket Systran. Arada bir denenebilir. Şu adresten göz atılabilir: https://translate.systran.net/translationTools/text


Yapay çevirinin (YÇ) tarihçesi hakkında çok yazmış olan W. John Hutchins, 1967'den 1976'ya kadar geçen süreyi “sessiz onyıl” olarak nitelemiştir. Bu dönem boyunca alandaki hareketsizliğin nedeni kısmen, ALPAC raporuydu; daha önce belirttiğim gibi bu rapor, yapay çeviriyle ilgili beklentiler konusunda karamsardı. Hutchins şunu ileri sürmüştü: “ALPAC raporunun etkisi derindi. ABD'de on yılı aşkın bir süre boyunca YÇ araştırmalarına uygulamada son verdi ve yıllar boyunca YÇ, tam bir başarısızlık olarak algılanıyordu... YÇ etkinliğinin odağı, ABD'den Kanada'ya ve Avrupa'ya kaymıştı.”

ABD'deki bu on yıllık durgunluğun tek istinası, Petr Toma'nın Systran (System Translator) adlı çeviri programını geliştirmesi olmuştur; Macaristan doğumlu bilgisayar bilimcisi ve dilbilim araştırmacısı Toma, Georgetown Rusçadan İngilizceye çeviri sistemi üzerinde çalışmıştı. 1968'de Toma, daha önce Almanya'dayken başlamış olduğu Systran geliştirme işini sürdürmek amacıyla California La Jolla'da Latsec isimli bir şirketi kurdu. ABD Hava Kuvvetleri, Rusçadan İngilizceye çeviri sistemini geliştirmesi için bu şirketle sözleşme yaptı. Bu sistem. 1969'un ilk yarısında Ohio Dayton'da Wright-Patterson Hava Kuvvetleri Üssünde denendi; “günümüzde de ABD Hava Kuvvetleri Teknoloji Dairesi için Rusça-İngilizce çeviriler yapmayı sürdürüyor.” Systran, evrimleşip başlıca otomatik çeviri sistemlerinden biri olmuştur. Florida Tampa'da Imageforce Şirketi tarafından pazarlanmaktadır.

Peki, Systran'ın çevirileri ne kadar iyi? Bu, performansın nasıl ölçüleceğine bağlı. Margaret Boden, iki ölçüden bahseder, yani “anlaşılırlık” ve “doğruluk”. Bu iki ölçü de insan hükmüne göre değişir. İlk ölçü için, “Çeviri genel olarak anlaşılıyor mu?” sorusu sorulabilir. İkinci ölçü için, “Bir insan 'editör'ün çeviriyi düzeltmesi gerekiyor mu?” sorusu sorulabilir. Boden, “1976'dan 1978'e dek iki yıllık dönemde, Systran'ın yaptığı çevirilerin anlaşılırlığı yüzde 45'ten yüzde 73'e fırladı (ham metin girdisi bakımından)...” der. Ayrıca, insan çevirilerinin başarısının da yüzde yüz olmadığını, ancak yüzde 98'le yüzde 99 olduğunu da belirtir. Çevirinin doğruluğuna gelince, Boden şunu söyler: “1978'de 'insan editörlerin' dokunmadığı sözcüklerin oranı yalnızca %64'tü. Yine de, Systran çıktısının bir sayfasını düzeltmek 1980'erin ortalarında sadece yirmi dakika sürerken, normal (bütünüyle insana ait) çevirinin düzeltilmesi bir saat sürüyordu.”

Alıntı: Yapay Zeka Geçmişi ve Geleceği