23 Mart 2008 Pazar

Nükleer Santraller

Özellikle çevrecilerin nükleer santralleri lanetlemesi çarpıcıdır. Termik santraller sera gazı püskürtür. Hidroelektrik santralleri ilk bakışta doğayla barışık görünse de kilometrekarelerce bölgeyi suya gömer. Ekosistemi sarsar. Aslında çevrecilerin “tarafında” olan biricik ana enerji kaynağı nükleer santrallerdir. Kömür santralinden daha fazla yer kaplamaz. Çevreyle tek ilişkisi saldığı “su buharı”dır.

Elektrik tüketiminden tasarruf edilmesi için uyarılar yapılır. Kömür santrallerinin ve benzerlerinin daha az sera gazı salması amaçlanmıştır. Geçmiş yıllara bakıldığında tüketim gittikçe artmış. Fütüristlerin öngördükleri geleceğe bakın; Daha otomatik eşyalar olacak. Robotların yetenekleri artacak ve kullanım alanları artacak. Robot hizmetçiler bilindik şeyler. Bina duvarları, istenen manzarayla aydınlanacak. Maglev gibi elektrikli ulaşım araçları gelişecek. Fütüristlerin öngördüğü geleceğin ortak paydası “elektrik tüketiminin çok artacağı”. Bilgisayar işlemcilerinin transistörlerinin küçültülmesinde teknik sınırlara yaklaşıldığını düşünenler var. Acaba, teknolojinin gelişmesinde yeni sınırlar rüzgar türbinleri mi olacak dersiniz. Zorlama üreteceği elektriği mümkün olduğunca tutumlu kullanmak durumunda kalındığından teknolojiye yatırım yapmak anlamını yitirecektir. Elektrik tüketimi azalmayacak! Kömür santralinin yerini ancak nükleer santralle doldurarak küresel ısınmanın engellenmesine katkı yapmış oluruz. Rüzgar enerjisinden verimli faydalanma konusunda örnek gösterilen Almanya 17 000’den fazla türbiniyle 18,10 GW elektrik üretmektedir, on yedi tane nükleer santrali ve diğer ana enerji kaynaklarından yararlanmasının üstüne.

“Nükleer santral tehlikelidir. Patlayabilir, radyasyon sızdırabilir.” önyargısı kolay yayılmıştır. Suyun “kontrolden çıkarak” aşırı ısınarak kazanını yırtması, olabilecek tek patlamadır. Batı ülkeleri 1957’de bu kazayı ilk kez yaşadıktan sonra koruma kabuğu ve yedek soğutma suyu kanalları standardı getirdi. Güvenlik yatırımı %40 artmış oldu. Bu beton kubbe uçak düşmesinde dahi çatlamamak üzere geliştirilmiştir. Doğu tipi reaktörlerde maliyetten kaçınıldığından koruma kabuğu olmaması yakın geçmişte dert olmuştur.

Columbia uzay mekiği atmosferde yandı. Bazen fark edilmeyen ayrıntılar, eksik hesaplar, bazen de şansızlık dramlara neden oluyor. “Uzay yolculuğu çok tehlikelidir, bir daha mekik gönderilmesin” mantığı abartılı duygusallığın ürünüdür. Deneyimlerden dersler çıkarılarak iyileştirmeler yapılmasaydı, hala taş devrinde olunurdu. Güneş pilleri şimdilik yetersiz verimdedir. İlerleyen zamanda güneş enerjisini çok yüksek verimde yararlanabilmenin yolunu kuramsal olarak bulunduğunu düşünelim. Enerjinin depolanması filan riskli olduğu veya kaza olursa yüksek enerji boşalmasına yangınlara sebep olacağı fark edilsin. Belki de yapısı gereği çok hassas olacaktır, bozulduğunda tüm şebekede hayat duracaktır. “Güneş enerjisi tehlikeliymiş, vazgeçelim” önerisi kaç taraftar toplayacaktır. Acaba tahmin edilebilen tersliklere özenle tedbir alarak, güçten yararlanmak mantıklı gelmiyor mu?

1000 MW gücündeki kömür santrali yılda 6,5 milyon ton karbon-dioksit atık üretir. Nükleer santral yakıt olarak uranyum-dioksit kullanır. 1000 MW eş güçteki santral yılda yaklaşık 30 ton yakıt kullanır. Yıl sonunda bu kadar atık olur. Yakıtın yoğunluğu yüksektir. Sadece 7,3 metreküp hacim kaplar. Kömür santraliyle kıyaslandığın 250-300 bin kere daha az kütlede atık bırakır, bu atık 70-80 milyon kez daha az yer kaplar. Santraller, 50 yıllık ömürleri boyunca biriktirecekleri atığı alacak havuzlarıyla birlikte yapılmaktadır. ABD’de, şimdilik gömerek jeolojik tasfiye edilmesi görüşü ağır basmaktadır. Atık %96,4 değerli uranyum ve plütonyum içermektedir. Fransa başta bazı Avrupa ülkeleri ve Japonya atığı işleyerek bu maddeleri tekrar kazanmakta ve bunu yakıt olarak yeniden kullanmaktadır. Neredeyse devridaim makinesi değil mi! Ama yine de atığın işgal edeceği yer soru işaretlerine neden oluyorsa şu örnek tatmin edebilir; Türkiye’nin 2005 yılında tükettiği elektriğin hepsi 1000 MW gücündeki 23 nükleer santralden sağlanabilir. Bunlar 20 yıl boyunca çalıştıklarında biriktirecekleri atık 3400 metreküp yer tutar. Olimpik ölçülerinde ve 10 metre derinliğindeki bir havuzda korunabilir.

“Batı ülkeleri yeni nükleer santraller yapmaktan vazgeçti. Çünkü atık tasfiyesi sorunu var. Elektrik maliyeti yüksektir.” savları oltaya gelmeye genelde yetiyor. ABD yıllarca 103, Fransa 59 tane yaptıktan sonra yeni mi akılları başlarına gelmiş. Bu mühendislik öngörüsüyle nükleer reaktör yapacak bilgiye erişmeleri bile hayret verici. ABD, üreticilerden KWh başına 0,1 cent alarak jeolojik tasfiyesi için yeterli finansmanı sağlamaktadır.

Bu arada çok daha yakında, önümüzdeki yüzyılda sorun olacağı saptanan kömür, doğalgaz atıklarını tasfiye edememenin maliyeti ne olacak!

Bill Gates yurtdışına yatırım konusunda “Gelecek yıllarda satışların artacağı yerlerin gelişmekte olan ülkeler olacağını çünkü bunların stoklarında pek bilgisayar olmadığından ABD ve Avrupa’da olduğundan daha büyük işler yapılabileceğini” belirtmiş. Başka şirketlerin de bundan daha az mantıklı davranmayacağı açık. Çin’e akın ediyorlar. Sanayisi gelişen ülkelerin elektrik tüketimi de artıyor. Stokunda hiç nükleer santrali bulunmayan ülkeler yeni müşteriler oluyor. Fransa elektriğinin 4/5’ini zaten nükleerden üretip ucuza sunuyor. Yeni bir tanesine ihtiyaç duymadığından sipariş etmiyorsa, çok anlaşılmaz değildir. Doymuş pazar. Nükleer santrallerinin güzel yanı bu zaten; Yetmiyor olsaydı bir çekiciliği olmazdı!

Nükleer santralden söz açıldığında alternatifiymiş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına sarılan romantiklerin ağzı yoklanıldığında çoğu görüntü kirliliğini de dert eder. Şimdiden çatılardaki antenler, güneş ısıtma sistemleri böyle etiketleniyor. On binlerce güneş paneline katlanabileceklerinden emin olunamaz. Binlerce türbinin yaratacağı gürültü kirliliği bir süre sonra da hoş karşılanacak mı?

Bir de doğallık saplantısı ilginçtir. İnsanlar tarım yapmayı ilk öğrendiklerinde artık neyin yetişeceğine karar verir oldular. Dönemin muhalifleri sadece kendiliğinden yetişmiş sebzelerin, meyvelerin yenmesi için bayağı mücadele etmiş olmalılar. Alışılagelmişin dışındaki bu yöntem onlara hiç doğal gelmemiştir. Belki mağaralardan çıkıp taş evler yapılmaya başlanmasını da garip karşılayanlar olmuştur. Güneş enerjisi doğaldır. Güneş enerjisini oluşturan şey atomların çekirdek tepkimeleridir. Yalnız nükleer enerji de atomların çekirdek tepkimelerinden oluşur. Yani nükleer enerji de güneş enerjisi gibi doğaldır. Doğal fizik yasalarının sonuçlarıdır. Nükleer enerjide doğaüstü fizik işlemez yani. 

Zamanında batı ülkelerinde kömür ve petrol santrallerinin yapımlarının sürdürülmesi nükleer santrallerin geliştirme çalışmalarına sekte vurmadı. Neden nükleer santrallerle ihtiyacı karşılamak, güneş enerjisi verimini arttırma çalışmalarını zora soksun.

İşte ABD’nin 2005 yılında KWh başına elektriğin cent cinsinden maliyetleri; Petrol 8,09, Doğalgaz 7,51, Kömür 2,21, Nükleer 1,72. Fransa, AB’nin desteğiyle 2005 yılında ilk füzyon reaktörünün inşaatına başladı. Güneşteki tepkimeler taklit edilecek. İlerde daha ucuz ve yüksek enerji elde edilecek.

Nükleer enerji lobileri var. Karşıt insanlar, yarattıklarını düşündükleri bilgi kirliliğine bağışık olduklarına inanır. İnsanlardaki nükleere olan “doğal” antipati fırsatı sayesinde, rakip doğalgaz, petrol lobilerinin işleri çok kolaylaşmaktadır.

Bu yazının hazırlanmasında www.nukte.org , http://www.ressiad.org.tr adreslerinden de yararlanılmıştır.