13 Ağustos 2015 Perşembe

Cep Telefonlarının Sağlığa Etkileri

Cep telefonu radyasyon yayar. Sağlığımıza zarar verir. Beynimizde tümör oluşmasına neden olur. Hatta henüz fark edemediğimiz nedenlerle kim bilir ne zararlar veriyordur. Tüm bunlar irdelemeye değecek görüşlerdir.

İlginç bir grafikten bahsedelim. Grafikte yıllara göre beyin tümörü görülme sıklığı veriliyor. Araştırma İsveçli erkekler üzerinde yapılmış. 3 yaş grubuna ayrılmış. 1970-2008 yıllarını kapsıyor. Her 100 bin kişide kaç tane tümör vakası görüldüğü verilmiş.

Grafikteki çizgiler dar bantta ilerlemiş. Önemli bir değişim yok. Çizgilerin neyi göstermesi beklenirdi. Yukarı kıvrılmalılardı. Yani 1987'den sonra. Hatta 2000'li yıllarda çizgiler yukarı sert bir açı yapmalılardı. Ama pek öyle olmamış. Bir hareket görünmüyor. Dar bir bantta oynamayı sürdürmüş. Peki 1987 yılını önemli yapan nedir? İşte o yıl cep telefonlarının artık piyasada olduğu tarih. Bu yüzden grafikte dikey çizgiyle işaretlenmiş. Ya 2000'li yıllar neden dikkat çekici? Cep telefonu satışının patlama yaptığı yıllar elbette.

Yıllara Göre Tümör Görülme Sıklığı. Grafik Yalansavar.org'dan alınmıştır.
1970'deki tümör vakası sıklığı ile 2008'deki vaka sıklığı hemen hemen aynı. Tümör vakaları artmamış. Evet, bundan ne sonuç çıkarılabilir. İsveçli erkekler cep telefonu kullanmayı sevmiyor. Ya da alternatif bir sonuca varmak mümkün mü? Acaba cep telefonlarının beyin tümörü oluşmasına bir etkisi olmadığı sonucu çıkar mı! :-) Günümüzde cep telefonu kullanımı çok artmıştır. Saatlerce telefonlarıyla ilgilenen insanlar vardır. Gerçekten tümör yapıyor olsaydı çevremizde çok fazla tümörlü insana rastlıyor olmaz mıydık!

Cep telefonu iletişim kurmak için mikrodalga yayını kullanmaktadır. Aslında tüm bu karmaşa, mikrodalgalara radyasyon denmesinden kaynaklanıyor gibi. Gerçek şu ki; Bu eksik bir tanımdır. Tüm ışınımlar radyasyondur. Evet, görebildiğimiz ışık da radyasyondur. :-) Işınımlar arasındaki fark frekanslarıdır. Çok yüksek frekanslı olanlar tehlikelidir. İşte radyoaktif olanlar bunlardır. Zararlı radyasyonlardır. Molekül kırabilir. DNA'yı bozabilir. Kanser yapabilir. X ışınının frekansı çok yüksektir. Bu yüzden tehlikelidir. Görünür ışığın frekansı daha azdır. Bu yüzden elbette molekül kıramaz, kanser yapamaz. Uzaktan kumanda ışınının frekansı görünür ışıktan da azdır. Mikrodalgaların frekansı nedir dersiniz? Uzaktan kumanda ışınından bile çok daha az frekanslıdır, adına yakışır biçimde. :-) Radyo dalgaları frekansının biraz üstündedir. Eğer mikrodalga kanser yapıyor olsaydı uzaktan kumanda ışını daha kolay kanser yapardı. Televizyonda kanal değiştirirken kim bilir kaç defa bedenlerimizden sektiği oluyordur. O halde uzaktan kumandayı da hayatımızdan çıkarmalıyız. Eh, rahatımız biraz bozulacak artık. :-)

Radyoaktivite

Radyoaktivite ilk kez 1 Mart 1896'da Henri Becquerel tarafından keşfedildi. Marie Curie radyoaktivite üzerine çok çalıştı. Radyasyondan kaynaklanan rahatsızlıklar geçirmeye başladı. Hatta not defteri radyasyona o kadar maruz kalmıştı ki günümüzde bile kurşun kaplı korumalar ardından incelenebilmektedir. Çünkü radyoaktivitenin zararlı olduğu bilinmiyordu. O zamanki bilimsel bilgimizin dışındaydı. Şöyle bir sonuç çıkarılabilir mi: Acaba cep telefonunun da zararsız olduğunu düşünmek, sadece zararlarının, henüz bilimsel bilgimizin dışında olduğundan kaynaklanıyor olabilir mi?

Yalnız çok geç olmamıştı. Radyoaktivitenin dokulara zarar verdiği 1904 yılı civarında fark edildi. Radyoaktivitenin keşfinden sadece 8 yıl sonra yani. Pek bir zaman geçmeden bilimsel bilgimize dahil olmuştu artık. O zamandan beri önlem alınarak üzerinde çalışılıyor. Cep telefonunun piyasaya sürülmesinden beri 25 yıldan fazla zaman geçmiş. Oldukça geniş bir zaman. Eğer bir zararı olsaydı defalarca kez fark edilirdi değil mi. İstatistiklerde görünürdü. Yoksa... Yoksa fark edilmeyebilir miydi, bu kadar zaman geçmesine rağmen. Böyle hiçbir şeyden emin olamayız yalnız! Radyo dalgalarından bile nasıl emin olabiliriz ki o zaman. Bu arada radyo dalgaları radyoaktif değildir, tıpkı mikrodalgaların da radyoaktif olmadığı gibi. Yani ortada bir radyasyon yok, yani yanlış kullanıldığı anlamda.

Radyo Dalgaları

Radyo dalgaları. Neden bu kadar masum görünüyor. Neden kimse sorgulamaz bunları? On yıllarca bizimle olduklarından çok mu alıştık acaba! Bilimsel verilere göre zararsızlar. Ama biz insanlar o kadar zeki değiliz. Fark edemediğimiz bir özelliğinden dolayı aslında zararlıysa. Belki endüstri gizliyordur. Radyo dalgaları da az çok cisimlerin içinden geçebiliyor sonuçta. Bir radyo vericisini örneğin bir telsizi, tüplü televizyona yaklaştırdığımızda yayınını bozduğunu görebiliriz, yani bir cep telefonu gibi. Akıl karıştırıcı mı oldu? Şöyle tatlıya bağlayalım. Radyo dalgaları zararsızdır. Bilimsel veriler ortadır. Düşük frekanslıdır. Dolayısıyla elektron koparamaz. Molekül kıramaz. Kanser yapamaz. Radyo dalgaları hakkında bilime güvenliyor da, neden cep telefonlarının mikrodalga ışınlarında bilime güvenilmiyor. Oysa aynı şekilde ölçümleniyor. Cep telefonlarının mikrodalga ışınlarının da molekül kıramadığı gözlemleniyor. Dolayısıyla DNA bozacak, kanser yapacak etki de gösteremez sonuçta. Yani radyo dalgaları bu kadar kabullenilmiş olup, cep telefonu yayınından bu kadar şüphelenmek, mikrodalgalara biraz haksızlık olmuyor mu! :-)

Ah şu mikrodalga fırınlar var ya. Öyle tehlikeliler ki. Mikrodalga ışınları yemeğe işler. Yemeğin DNA'sını bozar. Onu kanserojen yapar. Ve biz de o besini yeriz. Kansere davetiyedir bu fırınlar. Sıradan fırınlarda enerjiden alınan pişirme verimi %7'dir. Boş verin mikrodalga fırınlarda enerjiden alınan pişirme veriminin %64 olmasını. :-) Daha az elektrik tüketmeyi boş verin. Hem zaten doğal bir pişirme yöntemi de değildir. :-) Hoş gerçi bu açıdan bakarsak ateş de ilk keşfedildiğinde bazılarına hiç doğal gelmemiş olabilir. :-) Oysa çıkarsama yapmak zor değildir. mikrodalga fırınlarının ışınlarının frekansı radyo dalgaları frekansı ile görünür ışık arasındadır. DNA'ya zarar verebilmesi için frekansının görünür ışıktan yüksek olması gerekirdi değil mi!

Ya Mıknatıslar

Bu mıknatıs ağrı geçirir. Şu mıknatıs iyi uyku sağlar. Kan dolaşımını düzenler. Buna benzer pazarlamalara rastlanıyor. Ya her ilacın olduğu gibi mıknatısın da yan etkileri varsa. Nitekim güçlü bir manyetik alan oluşturan MR görüntülenmesi sırasında baş dönmeleri olabiliyor. Bu mıknatıs denen şey yavaş yavaş zarar veriyor olabilir. Bazı deneylerde manyetik alanın hayvanların sinirlerini etkileyebildiği gözlemlenmiş, Dünya'nın manyetik alanının 100 katı olan manyetik alanların. Evet, mıknatısların da bilimsel bilgimizin dahilinde olmayan bir etkisi olabilir. Temas ettikçe sinirlerimizi öyle ya da böyle etkiliyor olabilir.

Yani yani... Pek inandırıcı gelmedi, değil mi? Ne var ki, mıknatısın olumlu etkilerine inanmak, bazıları için kolay olabiliyor. Ama, mıknatısın sağlık üzerinde olumlu olumsuz bir etkisi olamayacağını bilen, ancak cep telefonlarının tam açık olmayan nedenlerle tümör yapabileceğinden şüphelenen bir sürü bilinçli insan vardır. Onlar, bu mıknatıs düşünce deneyini yapabilirler. Artık cep telefonu spekülasyonları, mıknatıs spekülasyonlarından daha inandırıcı gelmeyecektir.

Lazerler fabrikada metal kesmek için kullanılıyor. Gerçekten çok güçlüler. Ve bu lazerler DVD sürücülerimizde kullanılıyor. DVD yazmak için kullanılıyorlar. Yani DVD'nin alüminyumuna işleyebiliyor. DVD sürücüsündeki lazer diyotunu ayrı bir güç kaynağına bağlayıp oyuncak silah gibi kullananlar var. Kağıt yakıyorlar. Yazı yazdırıyorlar. Can yakabiliyorlar. DVD sürücüleri çok tehlikeli olabiliyor. Ve biz bu lazerle, bilgisayarımızda her gün baş başayız. Yüksek voltaj gelebilir. Bir güç birikmesi olabilir. DVD Sürücüsü yanıklara neden olabilir. Hatta kör edebilir. Yani yani... Böyle bir spekülasyon gerçekmiş gibi hazırlanabilirdi. İnternette yayılabilirdi. Acaba kaç kişiyi bilgisayarından soğuturdu. :-)

Peki Dünya Sağlık Örgütü, cep telefonları için “İnsanlar için kanserojen olması mümkün” diyor mu? Açıkçası, bu doğru. DSÖ'ye bağlı Uluslararası Kanser Araştırma Dairesi, cep telefonlarını “İnsanlar için kanserojen olması mümkün” olan şeyler sınıfına dahil etmiş! Bu arada belirlenen sınıfların tamamı şöyle:
  • Grup 1: İnsanlar için kanserojen.
  • Grup 2A: İnsanlar için kanserojen olması muhtemel.
  • Grup 2B: İnsanlar için kanserojen olması mümkün.
  • Grup 3: İnsana kanserojenlik açısından sınıflandırılamıyor (herhangi bir yönde delil yok).
  • Grup 4: Muhtemelen insanlar için kanserojen değil.
Bu durumda kahveye turşuya da elveda demek gerekecek. Çünkü Uluslararası Kanser Araştırma Dairesi bunları da “İnsanlar için kanserojen olması mümkün” sınıfına koymuş. Ayrıca radyo dalgaları da yine bu sınıfta yer buluyor.

Endüstri Gizliyor mu?

Cisimlerin içine daha iyi nüfuz edebilirdi. Belki bu sayede telefonun, kapalı alanlarda daha iyi çekmesini sağlayabilirdi. X ışını gibi yüksek frekanslı dalga kullanılabilirdi. Belki daha verimli iletişim sağlıyor olacaktı. Yani madem endüstri bu kadar düşüncesiz -ya da bu kadar güçlü-, neden seçeneklerini kısıtlasın. Yüksek frekanslı dalga da kullanabilirdi. İşte o zaman endüstrinin bir şeyler gizlemek için bir nedeni olabilirdi. O zaman endüstriyi şeytanlaştırmakta haklı olunabilirdi. Ve nüfusumuz yavaş yavaş azalmaya başlardı. Elbette endüstri çalışanları da kanserle boğuşmaya başlayacaktı. Bir şeylerin ters gittiği ne kadar saklanabilirdi ki. Endüstrinin böyle yüksek frekanslı dalga seçmesinin intihar olacağı açıktı. Kıyamet olurdu. Hem mümkün olduğunca kaliteli iletişim sağlamalı, hem de zararsız olmalıydı. Bu yüzden radyo dalgalarının sadece biraz üstünde bir dalga frekansı seçildi.

Şimdi, endüstrinin mikrodalgaları kullanmayı bıraktığını varsayalım. Cep telefonlarında kullanılmak üzere önerilebilecek başka dalga var mı? Yeni bir frekans aralığında bir dalga kullanılmaya başladığını düşünün. Bir zaman sonra, o dalgaya da kanser yapıyor denmeyeceğinin bir garantisi var mı! Cep telefonundan aşırı endişelenenler bile, kendi telefonlarından ebediyen vazgeçmeye gerçekten hazırlar mı, dersiniz.

Yüksek Gerilim

Bir zamanlar çok yeniydi. Her evde yoktu. Büyülü bir şeydi. İnsanları yeterince korkutuyordu. Elektrikten bahsediyorum. Tüm bunların üstüne şimdi bir de Nikola Tesla diye biri alternatif akım diye bir şey çıkarmıştı. Şebekede binlerce voltluk elektrik dolanacaktı. Yüksek gerilim yani. İnsana değdi mi kömür ederdi! Çok tehlikeliydi yani. Birinin insanları aydınlatması gerekiyordu. Ölümcül tehlikesini göstermek için az mı uğraşmıştı. Hayvanlarla deneyler yapmıştı. Köpeklerden alternatif akım elektriği geçirmişti. Zavallı köpekler herkesin gözü önünde can vermişti. Bu alternatif akımın tehlikesine dikkat çekmek için yeterli değil miydi! Atlara alternatif akım elektriği verdi. Atları bile öldürebileceğini göstermek istemişti. Bu da dikkat çekmek için yetmiyorsa... Sonunda elektrikli sandalye diye bir aygıt geliştirdi -alternatif akım kullanan-, idam cezalarında kullanılabilsin diye. Ki kendisi aslında ölüm cezasına karşıydı. İnsanları öldürebileceği ortadaydı işte. Bu yüzden gayretle böyle gösteriler yapmıştı Thomas Edison. Elektrik şebekesinde doğru akım kullanılmalıydı yani. Thomas Edison'un geliştirdiği tekniği. Daha güvenliydi. İletim hatlarındaki gerilim alternatif akımdaki gibi binlerce volt olmayacaktı.

Oysa daha ince kablolar kullanılabiliyordu. Daha küçük donanımlar yetiyordu. Daha az jeneratöre ihtiyaç vardı. Çok daha ucuza mal oluyordu. Bu da daha ucuza elektrik almak demek olacaktı. Yani alternatif akım şebekede daha verimliydi, aslında. Doğal olarak günümüzde de alternatif akım kullanılmaya devam ediliyor. Şebekede hâlâ binlerce voltluk elektrik dolanıyor!

Ama haklıydı işte. Elektrik çarpabilir. Ölümcül olabilir. Güçlü bir fırtınada yüksek gerilim hattı kopabilir. İnsanların üstüne düşebilir. Oracıkta yakar adamı. Prizlerimizde her zaman tehlike mevcuttur. Çarpabilir. Yangına neden olabilir. Elektrik tehlikelidir. Hadi hayatımızdan çıkaralım. :-) Cidden elektriğin bugün icat edildiğini düşünün. İnternette üzerine dönecek akıl almaz spekülasyonları hayal edebiliyor musunuz! Şebeke kurulacak yerlerde bir sürü protesto olurdu herhalde. Doğumumuzdan beri elektrikli eşyaların arasındayız. Öylesine alışılmış ki, elektrik artık görünmez olmuş. Tehlikeleri kimsenin dikkatini çekmiyor. :-) Benzer şekilde, bugünün şüpheyle bakılan teknolojilerine 50 yıl sonra iyice alışılmış olacaktır. Öylesine sıradanlaşacaklar. O zamanın yeni spekülasyonları arasında yer bulamayacaklardır. :-)

Elbette yaptığı büyük yatırımın araya gitmesini önlemeye çalışıyordu sadece, her insanoğlunda olan refleksle. Kimsenin elektrik konusunda, kendisinden daha iyi teknik geliştirebileceğine inanmak da istemiyordu biraz. Alternatif akım tekniğini Nikola Tesla'dan önce keşfedebilseydi Thomas Edison, bu tekniğin propagandasını kuşkusuz en iyi kendisi yapardı. Tehlikesine dikkat çekmeye çalışmak yerine. :-) Bu arada yanlış kullanıldığında doğru akım da çarpacaktır. Ve yüksek gerilim hattından dolayı ölen insan sayısı çok çok azdır. O da dikkatsizlik yüzünden.

Bazen endüstrinin teknolojinin zararlarını gizlediğini düşünen insanlara tanık olursunuz. Yanılmayacaklarından emindirler. Bir teknolojinin zararlı olduğundan aşırı endişelenmenin de bazen rakip üreticilerin işine yarıyor olabileceği pekâlâ mümkündür, oysa. Hatırlayın, bir ara da, plastik damacana suyun sağlığa zararlı olduğu komplosu yayılmıştı. Elbette endüstri bunu gizliyordu. Ancak bu komploya inanmak, sadece cam şişe üreticilerinin pazar payının büyümesinden başka bir işe yaramayacaktı. Aslında sağlık açısından ciddi bir farkları olmamasına rağmen cam maliyetlidir. Bu iş için verimsizdir. Gerekli değildir. Taşıması zordur. Dolayısıyla suyu daha pahalıya satın alacaktı tüketici. Burada, radyasyon koruyucu cep telefonu kılıflarının satılmaya başlandığını vurgulamak yerinde olacaktır -güya koruyorlar yani-. Evet, bazıları mikrodalgayı hayatından çıkarabileceğinin hayalini kurarken, medeniyet güneş enerjisini uzaydan dünyaya ışınlamak için mikrodalga kullanabilmenin hayalini kuruyor.  

Kaynaklar: