22 Aralık 2013 Pazar

Belgeselden: Görme Merkezine Veri Gönderme

Rajesh Malik'in optik sinirleri gelişmemiştir. Görmemektedir. Normalde görme, gözden gelen sinyaller görme merkezinde işlenerek sağlanır. Dr. Maurice Ptito'nun ekibi görme merkezine veri aktarmak için şaşırtıcı bir yöntem geliştirmiş. Görüntü sinyallerini dildeki sinirlerle aktarmayı başarmışlar.

Kişinin alnına bir kamera takılır. Kamera bilgisayara bağlıdır. Kişinin diline de bir verici yerleştirilir. Kişinin baktığı şeyler bilgisayarda işlenir. Görme sinirlerinin sinyallerine çevrilir. Vericiye ulaştırılır. Dildeki sinirler bu sinyalleri alır. Beynin görme merkezine ulaştırılır. Evet, kişi kameranın baktığı şeyi gerçekten görmüş olur.

Elbette bu teknoloji deney aşamasındadır. Oldukça yenidir. Bilgisayar yazılımı kameradan gelen görüntüyü epey sadeleştirdikten sonra görme sinyallerine çevirebiliyor. Dolayısıyla kişi karmaşık görüntülerin yalın halini görebiliyor. Ama gelecekte neredeyse bir göz gibi görmeyi sağlayabilecek kadar yoğun sinyaller üretilebileceğinin ilk işaretini veriyor.

Makinelerin sinirlerle doğru sinyaller göndererek bağlantı kurabileceğinin güzel bir örneği olduğundan yayınlıyorum.

1. Deney: 2 Boyutlu Görme


Belgeselden: Görme Merkezine Veri Gönderme: 2... ile okanozcelik

2. Deney: 3 Boyutlu Görme


Belgeselden: Görme Merkezine Veri Gönderme: 3... ile okanozcelik

18 Aralık 2013 Çarşamba

Haber: Düşünceyle yönetilen biyonik kol

“Afganistan'da kolu kopan İngiliz asker Andrew Garthwaite, biyonik kolunu düşünceleriyle kontrol etmeyi öğreniyor.”

“Kaybettiği elini göğsünde hissettiğini belirten Garthwaite, yaşadığı hissi şöyle tarif ediyor: "Son 3 yıldır başparmağım ve diğer parmaklarım olmadığı için, şimdi birden bire bunları yeniden hissetmek tam anlamıyla tuhaf bir his. Bu yüzden beyninizi eğitmeniz gerekiyor." “

Sinirlerin dolaylı okunmasıyla ilgili bu teknolojiyi daha önce de duyurmuştum. Bu teknolojinin, insanlar üzerinde daha sık kullanılacak kadar oturduğunu görüyoruz.

Haberin Tamamını Oku

Teknolojiyle İlgili Önceki Duyurum

4 Aralık 2013 Çarşamba

Sahne: Bir Görev



Phil:
- ...O'nu yanmış bir şehrin ortasında dolabın içinde saklanırken buldum.
Yangın şehri yıkmıştı.
Bir çeşit patlama ve tam ortasında giysi dolabı vardı.
Orda tek başına duruyordu.
Dolaba yürüyüp kapısını açtım ve içinde Tanrı vardı.
Saklanmıştı!
Büyük bir aslan başı vardı.
Ama aslan olmadığını biliyordum. O Tanrı'ydı.
Ve korkuyordu!
Sonra O'nu çıkarmak için dolaba elimi uzattım.
Ve dedim ki “Korkma Tanrı, yanındayım!”.
Öylece durduk. İkimiz. Eleleydik.
Yıkımı seyrediyorduk...

Phil: Neden bilmiyorum ama bu dünyada bir görevim olduğunu hissettim.
Larry: Bir görev?
Phil: Evet.
Larry: Nasıl bir görev?
Phil: Hiçbir fikrim yok!
Larry: Aa, sana görevini söyleyeyim, görevin benimkiyle aynı.
Şey, gruplar arasında bağ kurmak.

Bazen insanlar, özel bir görevleri olduğuna inanarak hayatlarını anlamlandırırlar. Larry, Phil'i kendisi gibi alçak gönüllü bir görev hayal etmeye yönlendirerek moralini yükseltmeye çalışır.

3 Aralık 2013 Salı

Sahne: Yeni Bir Fikir


Bir zamanlar otomobiller yoğun el emeğiyle üretilirdi. Bir otomobilin tamamlanması uzun zaman alırdı. Pahalıya üretilirdi. Lüks araçlardı. Doğal olarak zenginlerin oyuncağıydı. Henry Ford'un aklına bir şey gelir. Bir işçi neden otomobilin her yeriyle ilgilensin! Her işçiyi otomobilin sadece bir parçasıyla ilgilenmek üzere organize eder. Böylece daha seri üretim yapılabilecektir. Bir üretim bandı! Bant ilerledikçe, işçi önüne gelen otomobilin sadece kendisiyle ilgili parçasını yerleştirir. Üretim otomatikleşir. Ve bir otomobil çok kısa sürede hazır hale gelir.

Artık üretim bandıyla, otomobiller çok sayıda üretilmeye başlanmıştır. Eskiden lüks olan otomobiller, orta gelir sınıfının erişebileceği bir ihtiyaca dönüşür. Otomobillerin dünyayı fethi başlar.

Burada kalmadı. Ford'un üretim bandından esinlenerek başka endüstrilerde de üretim bandı kuruldu. Ürünler bu sayede çok miktarda üretilebildi. Ucuzladı. Günümüzde elektronik aletlerden yiyeceğe hep üretim bandıyla üretilmektedir. Endüstriyel robotlar, hâlâ en çok otomobil üretmekte kullanılıyor.

Yeni bir şey yaratmış olmanın verdiği neşeye, Mazlum Kiper 'in sesiyle Cliff Robertson 'la tanık oluyoruz.

Sahne: Devrim Yapmak


Gündüz Bey:
- Üstelik büyük bir avantajımız var;...

- Kimse yapacağımıza inanmıyor! :-)

Aslında demiryolu mühendisleridir. Görevi aldıklarında çok da hazırlıklı sayılmazlar. Ama motivasyon olmaları için işaretin gelmesi yeterli olmuştur. Harekete geçirir. Yoğun odaklanabilirler. Ellerindeki bir-iki otomobile tersine mühendislik yaparak işleyişini çıkarırlar. İddialı proje onları teşvik eder. Hemen öğrenirler. 130 gün gibi dar bir zamanda projeyi yetiştirebilmişlerdir. Seri üretime geçilememiş olsa da en azından çalışır bir prototipi ortaya koyabilmişlerdir.

5 Kasım 2013 Salı

Borsa Alarm

Bu yazılım bir süre için güncellenmemektedir.
Yeni Özellikler:
  • Kârınızı aynı pencerede takip edebileceksiniz. Durumunuzu yüzde olarak da bileceksiniz.
  • Borsa Alarm zamanlandığı saatte internete bir nedenle bağlanamıyorsa artık tek denemeyle yetinmeyecek. Bir süre bağlanmayı deneyecek. Güncel verilere ulaşmaya çalışacak. Eğer yine de bağlanamıyorsa sizi bilgilendirecek. Bu, özellikle zamanlandığı saatte modeminizi kapalı unuttuysanız işinize yarayacaktır. Ya da bilgisayarınız o saatte modemin kapsama alanı dışındaysa yararını fark edeceksiniz.
Sabah uyanmak için alarmımızı kurarız. Böylece her an saatin kaç olduğuyla meşgul olmak zorunda kalmayız. Alarma güvenerek rahatımıza bakarız. Alarmların uygulama alanları genişliyor...

Takip ettiğiniz bir hissenin fiyatı tavan fiyata yükselebilir. Diğer yatırımcıların, hisselerini hızla ellerinden çıkarma eğilimi gösterebileceğini varsayabilirsiniz. Belki, siz de o hisselerinizi geç kalmadan satmak isteyebilirsiniz. Takip ettiğiniz başka bir hissenin fiyatı taban fiyata düşebilir. Daha fazla düşmeyeceğini varsayabilirsiniz. O şirket gelecek vaat ediyor olabilir. Belki, o hisseyi satın almak için şimdi en uygun an olduğunu düşünebilirsiniz.

Hisselerin bu hareketlerini kaçırmamak için borsayı sık takip etmek gerekir! Şirketlerle ilgili

raporların gözden geçirilmesi faydalı olabilir. Profesyonel bir yatırımcı bu işten iyi para
kazandığından, çok zaman ayırmaktan şikayetçi olmaz. Ama bazıları için gündelik işlerini aksatarak borsayla ilgilenmek bazen sıkıcı olabiliyor. Bu nedenle borsadaki hisseleriyle pek ilgilenmeyen pasif yatırımcılar vardır. Fırsatları kaçırırlar. Ya da örneğin, aslında çok büyük bir yatırımcı olmamasına rağmen, tedirgin şekilde gözlerini ekonomi kanalından ayıramayan kişiler oluyor. Artık bunun başka bir çözümü var. Borsa Alarm'ınızı kurmak. Takip etmek istediğiniz hisseleri giriyorsunuz. Öngördüğünüz tavan ve taban fiyatlarını yazıyorsunuz. Borsa Alarm sizin için, her gün hisselerin güncel fiyatını otomatik denetliyor. Belirlediğiniz tavana yükseldiğinde size Alarm veriyor. Taban fiyata düştüğünde de haberiniz oluyor. Böylece borsayı unutabiliyorsunuz. Hisseler sizin belirlediğiniz bandın dışına çıktığında nasıl olsa bilgilendirileceksiniz. Zaten bilgisayarlar bizim için yorucu olabilecek görevleri otomatik yaptığından hayatımızda değil midir.

Zamanında uyanmak için Alarm'ınızı kurmayı unutmayın. Yatırımlarınızdan aldığınız verimi yükseltin. Borsa Alarm ile hisselerdeki önemli hareketlenmeleri, dalgalanmaları kaçırmanız mümkün olmuyor. Güvendiğiniz şirketleri takip etmek daha keyifli oluyor.



Borsa Alarm Kullanım İpuçları
Borsa Alarm'ı kurmadan önce mutlaka göz atmanızı öneririz, oldukça kısadır.

Borsa Alarm Kullanım İpuçları


  • Yazılımı kurmak için önce indirdiğiniz sıkıştırılmış dosyadan kur dosyasını çıkarın. Kurma işleminin sonunda Visual Basic run time dosyalarının kurulması sorulacak. Evet'e basarak kurun.
  • Hisse Kodu bölümüne takip etmek istediğiniz şirketin hisse kodunu girebilirsiniz.
  • Hisse kodunu girdikten sonra o hisseye sahipseniz, dilerseniz hisse adedinizi ve alış fiyatınızı yazabilirsiniz.
  • Girdiğiniz her hisse için bir tavan fiyat belirtmeyi unutmayın. Yoksa 0,00 TL olarak giriş yapıldığı varsayılır. Yazılımı ilk defa kullanıyorsanız, nasıl alarm verdiğini denemek için 0,00 değerinde bırakabilirsiniz.
  • Güncelle'ye tıkladığınızda takip ettiğiniz hisselerin anlık fiyatlarını göreceksiniz.
  • Kârınızı aynı pencerede görebilirsiniz. Durumunuzu yüzde olarak da görebilirsiniz.
  • Para değeri girerken kuruşu liradan ayırmak için “nokta” değil “virgül” karakterini kullanın.
  • Son İşlem bölümüne o hisse üzerindeki son işlem tarihinizi girebilirsiniz.
  • Notlar bölümüne o hisse-şirket hakkında kendi notlarınızı yazabilirsiniz.
  • Yeni hisse girişleri yapıldıktan sonra kaydedilmeleri için Kaydet'e basmak unutulmamalı. Hisseler üzerinde değişiklik yaptıktan sonra veya yeni tavan-taban fiyat belirledikten sonra, Kaydet düğmesine basılmadığı sürece değişikliklerin kaydedilmeyeceğini unutmayın.
  • Bir hisseyi seçmek için solundaki kutu işaretlenebilir. Böylece hisseyi yukarıya aşağıya taşıyabilirsiniz. Yukarı, aşağı taşımak için tek hisse seçmiş olduğunuza dikkat edin.
  • Takip etmekten vazgeçtiğiniz hisseleri seçerek kolayca silebilirsiniz. Eğer geriye sadece tek bir satır kalıyorsa, o son satırın silinmesine gerek olmadığını unutmayın.
  • Her hangi bir hisse satırındaki hisse kodu değiştirilerek başka bir hisseyi takip etmesi sağlanabilir.
  • Borsa Alarm Windows Zamanlanmış Görevler'le tam uyumlu çalışarak günlük otomatik denetim yapar. Bunun için bir görev oluşturmak oldukça kolaydır. Windows 7 için şu adımları izleyebilirsiniz: Yeni Görev oluşturun. Eylemler sekmesinde Yeni Eylem oluşturun. “Program/Komut Dosyası” bölümüne Borsa Alarm'ı kurduğunuz klasörde Borsa Alarm.exe dosyasının konumunu yazın. “Bağımsız Değişken Ekle” bölümüne “oto” sözcüğünü yazın. Tamam'a basarak eylemi oluşturun. Eylemler listesinde şuna benzer şekilde görünmelidir:
    Program başlat "C:\Program Files\Borsa Alarm 1\Borsa Alarm.exe" oto
    Bağımsız değişken “oto” sözcüğü yazılımın otomatik çalışması için önemlidir. Doğru yazdığınızdan emin olun.
    Genel sekmesinde göreve bir ad verin. Artık Tetikleyiciler bölümünde çalışma zamanını belirleyebilirsiniz. İsterseniz her gün otomatik çalışır. İsterseniz her saat otomatik çalışır. Hepsi bu kadar.
  • Windows XP için Zamanlanmış Görev oluşturma: Yeni Zamanlanmış Görev oluşturulur. Görev sekmesinde Çalıştır'ın karşısına Borsa Alarm'ı kurduğunuz klasörde Borsa Alarm.exe'nin konumunu girin. Bağımsız değişken olarak “oto” sözcüğünü ekleyin. Çalıştır'ın karşısında şuna benzer bir şey yazmalıdır:
    "C:\Program Files\Borsa Alarm 1\Borsa Alarm.exe" oto
    Şimdi bu görevi istediğiniz saate zamanlayabilirsiniz.
  • Borsa Alarm ayarlandığı zamanda sizi rahatsız etmeden arka planda çalışır. Takip ettiğiniz hisseleri teker teker denetler. Olağan dışı bir hareket varsa program açılır ve size alarm verir. Tavana yükselen hisseler yeşille, tabana düşen hisseler kırmızıyla dikkatinize sunulur. Ayrıca Borsa Alarm'ın sağındaki ileti alanında "Alarm!" yazacaktır. Zamanlanmış görev çalıştırıldığında, alarm verecek bir şey yoksa Borsa Alarm penceresinin açılmayacağını unutmayın.
  • Borsa Alarm için oluşturduğunuz görev saatlerinde bilgisayarın internete bağlı olması gerekir.
  • Görev Özelliklerinde “Bu görevi çalıştırmak için bilgisayarı uyandır” seçeneğini seçmiş olabilirsiniz. Ama bazen bilgisayarlar görev saatinde uyanmayabiliyor. Bunun yerine “Yalnızca kullanıcı oturumu açtığında çalıştır” seçeneğini seçebilirsiniz. Böylece görev saati geçmiş olsa bile, siz bilgisayarınızı açar açmaz görev mutlaka çalışıyor. Denetimi yapıyor...
  • Borsa Alarm yavaş mı açılıyor? Ya da internete bağlanamıyor mu? Bazı antivirüs yazılımları, programı uzun uzun analiz etme ihtiyacı duyabiliyor. Özellikle Borsa Alarm ilk kez çalıştırılırken bazı antivirüsler bir süre analiz ediyor. Borsa Alarm arada bir Güvenlik Duvarınıza da takılabilir. İnternete bağlanamaz. Bu durumda Güvenlik Duvarınızda Borsa Alarm'a gerekli izinleri verebilirsiniz.
  • İnternete bağlı değilken Borsa Alarm'ı çalıştırdığınızda 10-20 saniye kadar bağlantıyı sınayacaktır. Bu sürede bir tepki vermeyebilir.
  • Borsa Alarm Tanıtım Sürümü'nü denemiş olabilirsiniz. Borsa Alarm'ı kurmadan önce Tanıtım Sürümünü bilgisayarınızdan kaldırmanızı öneririz. Aynı kayıt dosyasını kullandıklarından ilerde karışıklığa neden olabilir.
Diğer sorunlarınız için bizimle bağlantı kurabilirsiniz.

Borsa Alarm sayfasına dön

Borsa Alarm İndir

Yazılımı denemek için buradan indirebilirsiniz:
Borsa Alarm Tanıtım Sürümü
1. Sunucudan İndir
2. Sunucudan İndir

Kullanmadan önce Borsa Alarm Kullanım İpuçları 'na mutlaka göz atmanızı öneririz, oldukça kısadır.

Yazılımı beğeneceğinizi umuyoruz.

Satın Al

Borsa Alarm
1. Sunucudan İndir
2. Sunucudan İndir
Borsa Alarm 'i satın almak için şu adımları izleyebilirsiniz:
Bu sayfadan sipariş verebilirsiniz.
Sonra yazılımı yukarıdaki kısayolundan indirebilirsiniz.
Yazılımı kurun.
Borsa Alarm'ı çalıştırdığınızda Anahtar Girişi ekranı açılacak. Burada Kullanıcı Numarası'nı göreceksiniz. Numarayı SanalPazar'da Satıcıya Mesaj Yaz bölümüyle bize iletebilirsiniz. En kısa zamanda Anahtar şifrenizi size göndereceğiz.
Bu kadar. Borsa Alarm'ı güle güle kullanın.
Kullanmadan önce Borsa Alarm Kullanım İpuçları 'na mutlaka göz atmanızı öneririz, oldukça kısadır.

Elbette herhangi bir siteye üye olmadan satın almak isteyebilirsiniz. Kredi kartı kullanmak istemeyebilirsiniz. Bu durumda başka bir seçeneğiniz daha var. Ödemeyi EFT'yle de yapabilirsiniz. Bu seçenek için bizimle bağlantı kurabilirsiniz.


Eger Borsa Alarm`ın sürekli olarak gelişmesine katkıda bulunmak istiyorsanız, lütfen kişisel Borsa Alarm lisansınızı şimdi satın alın!


23 Ağustos 2013 Cuma

Mega Fabrika'da Televizyon Üretimi


Belgeselden: Mega Fabrika'da Televizyon Üretimi ile okanozcelik
Televizyon nasıl üretilir? Bu fabrikada LED 3 Boyutlu Akıllı Televizyon da üretilebiliyor. Üstelik paneller de aynı fabrikanın ürünü. Dünyadaki binlerce markaya bile televizyon üretiyor. Avrupa'nın en büyük televizyon üreticisi. Bu şirketten beklentilerin yükselmesi için yeterli neden var görünüyor!

İnsan Beyni Projesi'ne Türkiye de Katılıyor

İnsan Genom Projesi oldukça iddialıydı. Yıllarca sürmüştü. 2000'de bu proje sonuca ulaştı. Duyurusunu Bill Clinton, Francis Collins, Craig Venter, Tony Blair yapmıştı. Elbette insanın tüm genlerinin ne iş yaptığını anlamamız yıllar alacak. Ama insan genlerinin tümünün artık kayıt altında olması bile önemlidir. Genlere erişilebiliyor. Üzerinde çalışılabiliyor. Daha odaklı ilaçlar geliştirilebiliyor. Genler canlıları iyi bir şekilde ifade ediyor. Ama insanın varlığının tümünü ifade etmekte yetersizdir. Bizi, beynimizdeki bilgiler daha tam ifade edebilir. DNA şifrelerimizi çözümledik. Şuanda, belki de evrenin en karmaşık makinesinin şifrelerini çözmekten daha iddialı bir proje akla gelmiyor. Beyindeki tüm sinir bağlantıları kayıt altına alınacak. Ah, şu bilincin de ne olduğunu elde edebilirsek... :-) İşte bu yüzden olsa gerek Mavi Beyin Projesi'nin kapsamı genişletilmiş. İnsan Beyni Projesi olmuş. Beyin sadece simüle edilmeyecek. Pek çok anlamda anlaşılmaya çalışılacak. Nörobenzetimli bilgisayarlar geliştirilecek...

Avrupa Komisyonu, bilim ve insanlık tarihinde çığır açabilecek fikirlerin hayata geçirilmesi amacıyla 2 önemli projeyi destekleme kararı aldı. Bunlardan ilki insan beyninin şifrelerinin çözülerek elde edilecek bilgilerin bilişim alanında kullanılacağı “İnsan Beyni Projesi”, diğeri ise 2010 Nobel Fizik Ödüllü ve gelecekte birçok alanda kullanılacak olan “Grafen Projesi”. Avrupa Komisyonu, AB 7. Çerçeve Programı ICT (Bilgi ve İletişim Teknolojileri) alanı kapsamında her iki projeyi de “Geleceğin Yükselen Teknolojisi (FET Flagship)” projeleri olarak seçti. 10 yıl boyunca desteklenecek çalışmalara 1’er milyar Avroluk destek verilecek.

İyi haber. Türkiye'den Sabancı Üniversitesi de projeye katılıyor. Prof. Yaşar Gürbüz ve Dr. Volkan Özgüz önderliğindeki ekip çalışacak. 2013'ün sonlarına doğru başlayacaklar.

Beyinde 100 milyar sinir var. Dolayısıyla beyin simülasyonu ancak çok hızlı, yüksek bellekli süper bilgisayarlarda gerçekleştirilebilecek. Bunlar sunucu bilgisayarlardır. Ama tek bir sunucu bilgisayar da yetmiyor. Bir düzine süper bilgisayarın birbiriyle paralel çalışması gerekiyor. Hepsi, bir futbol sahası kadar yer kaplıyor. Elbette bu kadar yüksek bir kapasite pahalıya mal olmuş oluyor. Çok fazla elektrik harcayacak. Bunların hepsi sadece bir beyin için!

Prof. Yaşar Gürbüz ve Dr. Volkan Özgüz ekibinin yapacağı katkılar şöyle: Uzmanlık alanları nanoteknoloji. Bu kadar süper bilgisayarın yapacağı işi yapabilecek daha küçük bilgisayarlar geliştirilmesi üzerinde çalışacaklar. Evet, beynin sıradan bir PC'ye yüklenmesi ancak on yıllarca sonra mümkün olabilir. Ekibin hedefi, beyin yüklenebilecek bir bilgisayarı buzdolabı büyüklüğüne sığdırabilmek. Böylece beyin için daha az donanım kullanılmış olacak. Düzinelerce süper bilgisayarın çok altında elektrik çekecek. Beyin simülasyonu ucuzlayacak. Belki ilerde beyin yüklenebilen bilgisayarlara daha çok kişi erişebilir. :-)

Günümüzde beyinden esinlenerek geliştirilen yapay sinir ağları çeşitli uygulamalarda kullanılıyor. İnsan Beyni Projesiyle beyinden yeni şeyler öğrenilecek. Sabancı Üniversitesi ekibi, öğrenilen yeni bilgiler ışığında, beynin çalışma sistemine daha da çok benzeyen nörobenzetimli bilgisayarlar geliştirilmesine katkı yapacak. Bu bilgisayarlar, insanın düşünerek karar verdiği işlerde insan yerine karar vermesi için daha sık kullanılır olacak. :-) Daha gelişmiş yapay sinir ağları ortaya çıkacak.

Ayrıntılar
Tübitak
Sabancı Üniversitesi'nin duyurusu Burada televizyonda yapılan bir oturum da izlenebilir.

Ayrıca konuyla igili Volkan Özgüz'ün TED'de verdiği konferans izlenebilir.

22 Ağustos 2013 Perşembe

Grafen Maddesi

Avrupa Komisyonun desteklediği diğer proje de Grafen. Grafen maddesi çok ince ve sağlam. Bükülebilir aygıtlar yapılabilecek. İlerde elektronik kağıt yapımda kullanılabileceği düşünülüyor.
Ayrıntılar: Tübitak

Belgeselden: Bir Mega Fabrika

Mega Fabrikalar! Uçak fabrikalarının, otomobil fabrikalarının işleyişini anlatan National Geographic belgesel dizisi... Pahalı otomobil markaları sıkça konu olmuştur. Türkiye Manisa'da bulunan bir fabrikanın da belgeselin konusu olacağı pek akla gelir miydi!

Sahne: Bağlantı Gerçekleşemez


Sahne: Bağlantı Gerçekleşemez ile okanozcelik
Şirket için önemli bir iş bağlantısı gerçekleşemez. Larry gergindir. Biraz umutsuzlaşır.

Phill: Oo, belki de başka bir yol bulmalıyız.
Larry: Phill, sağır mısın sen. Adamı kaybettik. Davetliydi ama gelmedi.
İklim değişikliğindeki dinozorlar gibiyiz.
Dünya'da dolaşmamız için neden kalmadı.

Sahne: Bağlantı


Anri Berton:
Bilime ve Snout'a!
Doktor Snaut:
Bilime mi? Bu hilekârlık!
Hiç kimse bu sorunu çözemeyecek,
ne dehalar, ne de aptallar!
Kozmosu fethetmeye
hiç tutkumuz yok!
Sadece Yeryüzü'nü kozmosun
sınırlarına genişletmek istedik.
Başka bir dünya istediğimiz yok!
Yalnızca içinde kendimizi
göreceğimiz bir ayna.
Bağlantı kurmak için çok çalıştık,
ama başarısızlığa mahkum olduk.
Korktuğumuz ve aslında gerek
duymadığımız bir ereğin
peşinden koşmakla komik görünüyoruz!

Alıntı: Bill Gates Anlatıyor: Daha İlginç Endüstri

"İstediğim her şeyi yapma özgürlüğüne sahibim. Bilgi çağında liderlik rolüne soyunmak gibi bir meydan okumayla karşı karşıyayım. Bu işe erken başladık. Biyoteknolojiden daha ilginç olan tek endüstri bu sanıyorum. Belki yıllar sonra çok daha iyi durumda olacağız ve işte o başımı kaldırıp rahatça çevreme bakabileceğim."

Bilgisayar yazılımı programlamayacak olsaydı muhtemelen canlı programlıyor olabileceğine değiniyor.

Bill Gates'in biyoteknoloji işinin içinde olmak istemesi şaşırtıcı değildir. Hep yazılımlarla haşır neşir olmuştur. Bu yüzden DNA'nın da yazılım olduğunu kavraması daha kolaydır. DNA'ya da bir yazılıma davranıldığı gibi davranılabilir. Elbette bir yazılım geliştirmeye müsaittir. Biyoteknolojinin potansiyelinin farkındadır. Darwin Molecular Corp. gibi şirketlerin yönetim kurulundadır. Monsanto'nun 500 bin hissesini Gates Vakfı almıştı. :-)

Belgeselden: Tarımda Evcilleştirme


Belgeselde tarımın başlangıcı anlatılıyor. Dünya'nın bir bölümü geçebilmişken geri kalanlar avcı-toplayıcılığı aşamamışlardır. Neden? Bu eşitsizlikler nasıl oluştu?

Güney Afrika gibi bazı egzotik bölgelerde insanlar çevrelerindeki bitkileri ekmeye çalışmışlardır. Ancak bu bitkilerin besin değeri düşüktü. Daha da önemlisi bu bitkilerin tarımı çok zahmetliydi. Tarımda verim sağlayamadılar. Bu yüzden tarım tekniklerini geliştirecek motivasyonları hiç olamadı.

Orta doğuda bulunan insanlar ılık mevsimlerle yaşamaktaydılar. Bulundukları coğrafyada besin değeri yüksek tahıllar vardı. Çevrelerinde arpa buğday gibi bitkileri hazır bulan bu insanlar oldukça şanslıydı. Hayat kumarında ellerine iyi kağıtlar gelmişti. :-) Hem bu tahıllar yıllarca saklanabilecek kadar da dayanıklıydı. Ve elbette coğrafyalarında kolayca evcilleştirebilecekleri hayvanlar da mevcuttu. Bunları tarım yapmak ve etinden sütünden faydalanmak için kullanabildiler. Diğer topluluklar evcil hayvandan yana da pek şanslı değillerdi. Çevrelerindeki bazı büyük baş hayvanları evcilleştirmeye çalışmışlardı. Ama bu bu hayvanlar evcilleştirilmeye müsait değillerdi.

Orta doğuda insanlar kendilerini kolayca beslemenin yolunu bulmuşlardı. Beslenmeyle ilgili işlere daha az zaman ayırabiliyorlardı. Ambara koyabilecek gıdaları vardı. Yıl boyunca beslenebilirlerdi. Daha çok insanı besleyebiliyorlardı. Böylece şehirleşebildiler. Kültürel olarak ilerlemeye fırsatları oldu. Avcı-toplayıcılar ise hayvan peşinden koşmak yüzünden başka şeylere zaman ayıramazdı.

İnsanlar, her hasat döngüsünde en büyük tohumları, en lezzetli tahılları seçiyorlardı. Sonraki dönemde bunları ekiyorlardı. Böylece tahıllarda yapay seçilim uyguluyorlardı. Tahılların evrimini yönlendirmiş oluyorlardı. Kendi hoşlarına gidecek tahılların bitmesini sağlayorlardı. Zaten bu yüzden tanıdığımız çoğu bitki, yabani türünden bu kadar farklıdır. Bin yıllarca pirinci, arpayı değiştirmişizdir. Kendi ağız tadımıza uydurmuşuzdur. Ekinlerin insan müdahalesiyle değiştirilmesi tarımda evcilleştirme olarak biliniyor.

Belgesel asıl, medeniyetin kökenlerini araştırıyor. Yine de günümüzde devam eden tarımda evcilleştirmeye kısaca değiniyor Jared Diamond:

“Bugün bu iş, genleri seçerek insanlar için daha yararlı olacak ekinler üreten bilim insanlarının olduğu araştırma laboratuvarlarında yapılıyor. Bu belirli bir plan çerçevesinde dikkatle yürütülen bir süreç. Fakat binlerce yıl önce orta doğudaki çiftçilerin bilinçsizce yaptıklarından çok farklı değildir.”

Çünkü insanlar tarımı evcilleştirirken farkında olmasa da bitkinin genlerini de seçiyordu. Ve şimdi bu, daha ustaca ve bilinçli yapılıyor. Bu yeni teknolojiye sahip olan toplumlar tarımda yeni aşamaya geçiyor görünüyor. Hayat kumarında elleri daha iyi oluyor. Tıpkı tarımı ilk geliştiren orta doğulu insanlar gibi beslenmeyi kendileri için daha da kolay hale getiriyorlar. İş gücünün daha büyük bölümü başka işlerle ilgilenebiliyor.

Tüfek, Mikrop ve Çelik insan toplulukları arasındaki farklılıkların, eşitsizliklerin nedenlerini, temellerine inmeye çalışarak sorguluyor; günümüz dünyasını biçimlendiren etkenlerin izini sürüyor. Kitap, defalarca kez Tübitak tarafından basıldı. Jared Diamond, National Geographic için belgeselini de çekmiştir.

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Sahne: Sıradan Biri

Sahne: Sıradan Biri ile okanozcelik
İnsanın iş hayatındaki çelişkilerini, umutlarını, hayal kırıklıklarını yansıtan bir sahne. Willy, oğlunun kendi işini kurabileceğini düşünmektedir. Oğlu Biff ise bunun için gerçekten hazır olduğundan emin değildir.

Dustin Hoffman'ın, John Malkovich'in oyunculuk performansını ve Sezai Aydın'ın seslendirme performansını izliyoruz.

Biff: Baba ben sıradan biriyim, tıpkı senin gibi!
Willy: Ben kesinlikle sıradan biri değilim. Ben Willy Loman’ım, sen de Biff Loman'sın!
Biff: Ben lider ruhlu biri değilim Willy. Sen de değilsin!

Biff: Hiçbir zaman bir yere gelemedim. Çünkü sen beni o kadar pohpohladın o kadar şişirdin ki kimseden emir almayı kendime yediremedim. Bu kimin hatasıydı!
Willy: Bunu duydum!

Sahne: Uzaylı Otopsisi Televizyonda Gösterilir :-)


 Ray Santilli “Uzaylı Otopsisi” olarak bilinen ünlü videosunu ilk kez televizyonda yayınlatacaktır. Oldukça tedirgindir. Videoda herhangi bir film hatasının fark edileceğinden çekinmektedir. Ama izleyiciler ve TV muhabirleri inanmaya o kadar hazırdırlar ki; gördükleri hataları bile beklenmedik şekilde açıklamışlardır: Örneğin insan beynine benzeyen beyin temin edemediklerinden farklı bir eti beyin olarak kurgulamışlardır. Beyne pek benzememektedir. Muhabir bunun radyasyona uğramış tümörlü bir beyin sanmıştır. :-) Ray Santilli 11 yıl sonra videonun düzmece olduğunu itiraf edinceye dek epey inanan insan olmuştu.

Alıntı: Steve Jobs - Apple: Kanıtlamak

“Sanınm Steve'in içinde hep bir huzursuzluk vardı" diyor Kottke. "Derinlerde bir yerde, ortaya çıkıp Steve'i kendini kanıtlamaya zorlayan bir güvensizlik vardı...”
(Steve Jobs'ın üniversitede yakın arkadaşı olan Dan Kottke, O'nu böyle hatırlıyor.)

Belgeselden: UFO Komplo Teorisi :-)


Belgeselden: UFO Komplo Teorisi ile okanozcelik
Bir komplo teorisinin doğuşu. Aslında başka konulardaki komplo teorilerinin de benzer şekilde yayıldığı farkedilebilir. :-)

Sahne: Tek bir ürüne, tek modele saplanıp kalmak


Henry Ford ünlü “İnsanlar istedikleri renkte bir Model T’ye sahip olabilirler, siyah olduğu sürece.” sözleriyle müşterilerin seçenekleri fazla önemsemeyeceğine inanmıştı.
Henry: -Ford Motor Şirketinin Model T adında bir otomobili var. En iyi mühendisliğime sahiptir ve dünyanın en sevilen arabasıdır.

Sahne: Seçenek Özgürlüğü :-)

Çok Uluslu Şirketler de adil savunmayı hak eder. :-)
Nick oğluna özgürlüğün ne olduğuna örnek veriyor. İstediği tek tip bir şeyin olmasıyla sınırlı kalan değil, bundan fazlasının, seçebilme olanağının gerçek özgürlük olabileceğini anlatıyor. :-)

Bu film İstanbul Film Festivali gibi çeşitli festivallerde gösterilmişti. En İyi Komedi Filmi, En İyi Erkek Oyuncu Altın Küre ödüllerini almıştır. Bu blog yazarı sigara, alkol vb bağımlılık yapıcı madde konusunda kimseyi özendirmez. Bir kara mizah, bir hiciv olan bu film de özendirmez. Dikkatli izleyiciler filmdeki zekice göndermeleri kaçırmayacaktır. :-)

Belgeselden: UFO Festivali :-)


Belgeselden: UFO Festivali ile okanozcelik
Belgeseli Sunan:
- Küçük yeşil insanlarla ilgili tüm bu konuşmalar yüzünden
Hava Kuvvetlerinin Roswell'e on adım bile yaklaşamayacağı düşünülebilirdi. :-)

(UFO komplo teorisyenleri Hava Kuvvetlerinin insanları Roswell'e yaklaştırmayacağını söyler. Ama görünüyor ki onlar orada kolayca festivaller düzenleyebilirken, neredeyse Hava Kuvvetlerinin yaklaşamayacağı ironisini yapıyor. :-) )

Sahne: Beklemek


İlk defa başka bir zeki yaşamla bağlantı kurulmuştur. Ancak bağlantı kaybedilir. Canlı Okyanus'la tekrar bağlantı kurulabilecek midir!

Doktor Snaut:
"İnsan mutluyken, hayatın anlamı,
sonsuzluk hakkındaki diğer
şeylerle nadiren ilgilenir."
“En mutlu insanlar, bu lanetli sorularla canını hiç sıkmayanlar.”

Kris:
“Peki ya Okyanus'la bağlantı
kurarım hayali ihtimaline,
türümün bir anlayış ipi
sarkıtmaya çalıştığı yere
dönme hakkım var mı?
Burada, ikimizin de dokunduğu,
hala nefesimizi taşıyan...
şeyler arasında kalabilir miyim?
Ne için?
Belki o döner umuduyla mı?
Benim hiç umudum yok.
Bana kalan tek şey beklemek.
Neyi bekliyorum?
Bilmiyorum...
Yeni bir mucize.”

Belgeselden: Özgür İrade


 Stephen Hawking:
- Beyin açılıyor ve elektrikli çubuklarla uyarılıyor.
Ayağınızı, elinizi veya yüzünüzü hareket ettirme isteğini, yapay olarak,
beyninizin doğru yerlerine elektriksel uyarılar gönderilerek sağlanabilir.
Tek gereken beyinde doğru yere 3,5 volt göndermek.
Hasta bir seçim yaptığını düşünebilir.
Ama aslında, onun yerine bunu cerrah yapıyordur.


Stephen Hawking, beyinin bir makine gibi kontrol edilebileceğinin mümkün olduğunu anlatıyor.

Sahne: Samimiyet


Sahne: Samimiyet ile okanozcelik
İş görüşmesinde Bob, lafı asıl meseleye, işe getirememiştir...

Bob: Burda yalnız fonksiyonsak o zaman neden robot yollamıyorlar!
Larry: Robot yollamıyorlar, bunun nedeni çok açık.
Daha keşfetmediler.
Bizim işimizi yapacak bir robot ürettiklerinde ve çalıştırdıklarında,
tam olarak öyle yapacaklar.
Kesinlikle bundan eminim!
Ama o güne kadar biz yollanacağız.

Larry: Birkaç günlüğüne Bob, kimliğimizi kaybederiz burda, Wichita'da.
Ve şirketin elleri haline geliriz, karşımızdaki tüm diğer elleri sıkarız.

Alıntı: Steve Jobs - Apple: Dekanla Arkadaşlık :-)

İlk sömestrde notları çok kötüydü; bu yüzden, doğrudan karakteristiğiyle okulu bıraktı ve parasını geri aldı. Ama başka şeylerin peşinden koşan diğer öğrencilerin boşalttığı yurt odalarında yaşayarak kampüste kaldı. İyi bir liberal okul olan Reed buna aldırmadı;özellikle de Jobs, okulun dekanı Jack Dudman ile arkadaş olduktan sonra. "Steve'in inanılmayacak kadar çekici, çok merak uyandıran bir zihni vardı" diye anlatıyor Dudman. "Boş ifadelerle asla kurtulamazdınız.Otomatik olarak aldığı gerçekleri reddederdi. Her şeyi kendi incelemek isterdi."

20 Ağustos 2013 Salı

Sahne: Daha Kaliteli Metal



Rearden Metal Şirketi yeni bir metal üretmiştir. Diğer metallerden çok daha sağlam ve daha hafiftir. Doğal olarak demir yolu şirketleri, uçak şirketleri bu şirketin müşterileri olacaktır. Ve şirket hızla büyüyecektir. Rakip metal şirketleri bu kalitede metal üretemediğinden yok olacaklardır. Hükumet harekete geçmek istemektedir. Bir şirketin bu kadar büyümesini ve rakiplerinin iflasa sürüklenmesini istememektedir. Hükumete göre, tekellik ekonomiye zarar verir. Rearden Metal'e üretimi durdurması için bir teklif götürürler. Rearden Metal, ürün iyiyse üretimin durdurmanın mantıksız olacağını anlatmaya çalışır.
                                           
Henry 'Hank' Rearden:
Rearden Metal iyi mi kötü mü?
Cevap verin doktor.
Hükumet Temsilcisi:
Rearden Metal’in iyi olup olmamasının konumuzla bir ilgisi yok.
Eğer Rearden Metal iyi değilse halkın canı için tehlikedir.
Eğer iyiyse ekonomi için tehlikedir.
HR:
Elinizde tehdit oluşturacağına dair bir kanıt varsa gösterin bana.
Aksi takdirde işimiz bitti.
...   
HT:                                          
Neden büyük bir serveti kabul etmeyip de,
yıllarca çalışıp didinmeyi seçiyorsun?
HR:
Çünkü o benim!
Bunu anlayabiliyor musunuz.
Benim!
HT:
Neden dik kafalı bir politika izliyorsunuz anlamıyorum.
HR:
Anlayabileceğinizi de düşünmüyorum doktor.
Ve Rearden Metal iyi!

Bazı insanları motive eden şey, yaptığı şeyin kendisine ait olduğunu hissetmesidir. Bu nedenle patentler, telif hakları vardır. Mesela Nikola Tesla, icat geliştirmek için bu kadar isteklilik duymazdı, o icatların patentlerini almıyor olsaydı. Ya da Bill Gates, işletim sistemi kodları yazmak için zamanının çok büyük bir kısmını verecek kadar motive olamazdı, o kodların sahibi olduğunu hissetmeseydi, telif hakkıyla korumayı bilmiyor olsaydı.

19 Ağustos 2013 Pazartesi

Belgeselden: Standart Yaratmak


Belgeselden: Standart Yaratmak ile okanozcelik
Çeşitli markaların Blu-Ray Video oynatıcılarını görürüz. Blu-Ray diskleri ilk geliştiren firma Sony'dir. Peki nasıl olur da, başka markalar bu teknolojiyi kullanabilir! Blu-ray, gelişmekte olan bir teknolojidir. Sony, bazı imalatçılara teknolojinin lisansını vermektedir, ancak Sony, söz konusu teknoloji ile standartlarını geliştiren kuruluştur. Lisans vererek bu teknolojinin yayılmasını sağlıyor. Teknoloji tanınıyor. Yavaş yavaş standartlaşmasını sağlıyor. Böylece evrensel standartların gelişimini yönetebiliyor. Tabii CD'yi de ilk geliştiren Sony'di. CD'nin de evrensel standart haline gelerek her yerde kullanılabilmesi de böyle mümkün olmuştur.

Bunu neden anlattım. Çünkü Steve Jobs, Walkman'ın tasarımcısı ve Sony'in kurucu ortağı Akio Morita'nın büyük hayranıymış. Apple'in Sony gibi olmasını istermiş. :-)

Steve Jobs, John Sculley'i yönetici yapar. Ancak sonra fikir ayrılığı yaşarlar. John Sculley Yönetim Kurulu'na gider. Yönetim Kurulu kararıyla Steve Apple'dan uzaklaştırılır. Aradan yıllar geçer. Apple durgunlaşır. Steve'ı tekrar Apple'a alırlar. John Sculley Apple bilgisayarlarla uyumlu bilgisayar üretme lisansını başka firmalara vermişti. Bu firmalar bilgisayarlarında örneğin Apple'in Mac OS'unu kullanabiliyorlardı. Steve diğer markaların Apple kalitesiyle üretim yapamayacağı ve ucuz ürettikleri gerekçesiyle lisansları iptal eder. Ve John Sculley'i işten çıkarır. Apple uyumlu bilgisayar ve parçalarının tek üreticisi haline gelir. Muhtemelen bu yüzden evrensel standart olma fırsatını kaçırır. :-) Her evde PC yerine Macintosh bilgisayarlar daha sık görülebilirdi. Evet, bu konuda Apple, Sony politikalarıyla pek uyuşmuyormuş gibi.

IBM 1981'de IBM PC'yi üretmiştir. Sistemini başka şirketler kolaylıkla kullanabilmekteydi. Her şirket bunlardan üretip ucuza satınca yaygınlaştı. Evrensel standart haline geldi. Evet, günümüzde kullandığımız birbiriyle uyumlu PC'lerin atası olmuştur.

Henüz oturmamış yeni iş kollarının da geleceği böyle olacak gibi. Teknolojilerini o iş kolunun evrensel standartlarına katkı sağlayacak biçimde geliştiren şirketler hep vardır. Teknolojileri hızla tanınacaktır. Elbette evrensel standartları tamamen göz ardı ederek ürün geliştirenler de oluyor. Onların ürünleri de popülerleşebilir. Ancak uzun vadede, iş kolu oturduğunda hâlâ bunu koruyabilecekleri kuşkuludur. :-)

13 Ağustos 2013 Salı

Sahne: Egzotik Bir Şey

Şirket için önemli bir iş bağlantısının yapılacağı bir kokteyl verilecektir. Bob'a, kokteylde nispeten daha kolay bir iş olacağından barla ilgilenmesi önerilir. Bob işe yeni başlamıştır. Heyecanlıdır. Güvenini tazelerler...

Bob: Peki ya egzotik bir şey isterlerse?
Larry: Aa bu mükemmel. Egzotik içki ısmarlayanlar bilgiçlik taslamak isterler.
Nasıl hazırlayacağını sana söylerler.
Bu daha iyi, uzman gibi hazırlarsın işte. :-)

Bob: Şirketin beyni deneyecek.
Larry: Tek istediğimiz de bu Bob. Denemen!

Larry: Sonra buraya döneceğiz ve Bob'a işi öğreteceğiz.
İş yapmak nasıl bir şeymiş öğreteceğiz ona!
Bob: Sabırsızlanıyorum.
Larry: Öyle mi, önemli an için hazır mısın Bob.
Bob: Galiba anlamanın tek yolu var, beni suya at ve yüzebilir miyim bak bakalım!
Larry: Bence asıl noktayı kaçırıyorsun.
Seni uçurumdan atıp uçuyor musun bakacağız. :-)

Kevin Spacey'nin, Peter Facinelli'nin, Danny DeVito'nun oyunculuk performansını ve Hakan Akın 'ın seslendirme performansını izliyoruz.

25 Haziran 2013 Salı

Hayat Oyunu 2 - Yazılım ve Felsefe

Stephen Hawking yaşamın bilgisayarda simüle edilebileceğini anlatıyor. Basit birkaç kuralla başlayan sistem zamanla yaşam belirtileri gösterebilen karmaşık yapıya ulaşabilir. Conway'in Hayat Oyunu'ndan bahsediyor. Yazılım çalıştırıldıktan nice zaman sonra bilinci bile oluşturabileceğini anlatıyor.



Bu yazılım kişisel bilgisayarların yeni çıktığı dönemde yazılmış. 1970'li yıllar. Epey geçmişte kalmış gibi. O zamanın teknik imkanlarına göre hayal edilmiş. Çok az bellek ve işlemci kapasitesi vardı. Yazılım teknikleri kısıtlıydı. Günümüzde canlıyı daha becerikli temsil edebilecek yazılımlar geliştirilebilir. Biyomorf denen yazılımlar da geliştirildi. Canlının ekrandaki görüntüsü üzerinde etkili olan 5-10 gen değeri tanımlanabiliyor. Örneğin A geninin değeri canlı grafiğinin genişliğini temsil edebilir. B geni ise içerideki bir açının ne olacağını temsil edebilir. Bilgisayar bu genlerdeki değerlere göre ekrana canlı grafiğini çiziyor. Bu canlı temsili, kopyalarını üretiyor. Her nesilde 3-5 tane kopya üretiyor. Ama her kopyanın farklı 1-2 geni rastgele değişmiş oluyor. Kullanıcı kendisine daha estetik görünen kopyalardan birini seçiyor. Şimdi de bu kopya canlı, kendi kopyalarını üretiyor. Yine her kopyanın 1-2 geni rastgele değişmiş oluyor. Ve kullanıcı bunlardan birini seçiyor. Bu böyle sürüp gidiyor. Nice nesil sonra oldukça estetik canlı temsiller oluşabiliyor. İşte böyle bir yazılım daha da geliştirilebilir. Her nesilde seçilecek kopyaları kullanıcının belirlemesi yerine, oluşturulacak sanal çevredeki çeşitli değişkenler belirleyici olabilir. Böylece Conway'in Hayat Oyunu'nda olduğu gibi yazılım kendi başına bırakılabilir. Epey zaman sonra bilgisayara tekrar bakıldığında oldukça şaşırtıcı canlı temsillerle karşılaşılabilir.

24 Haziran 2013 Pazartesi

Bir Söz

Yeterince gelişmiş bir teknoloji, büyüden ayırt edilemez.
Arthur C. Clarke

Google: Dijital ölümsüzlük 2045’te

Beynin bilgisayara haritalanmaya çalışıldığından önceki yazımda bahsetmiştim. Böylece bilinç bilgisayarda simüle edilebilecek. Amaç bilgisayardaki beyin üzerinde deneyler yapmak. Beyni daha iyi anlamak.

Bilgisayarda bilinç oluştuğunda beklenmedik hukuksal durumlarla da karşılaşılabilir. Sonuçta bizi en çok insan yapan bedenimiz değil zihnimizdir. Bilgisayardaki zihin insan kadar zeki, belki daha zeki olduğunu kanıtlayabilir. :-) Bu yüzden onu da insan saymak gerekebilir. Böylece proje de yatabilir. Çünkü insan üzerinde deney yapılamıyor. Yargı bilgisayardaki zihin üzerinde de deney yapılamayacağına hükmedebilir. Bu bilince insan hakları tanınması üzerinde fırtınalar kopabilir. Tabii bilgisayardaki zihin gönüllü kobay olduğunu açıklarsa işler kolaylaşabilir. :-)

Bilgisayardaki zihin aktif hale getirilmeden önce ne düşüneceği aşılanabilir mi! Beyne gönüllü kobay olacağı düşüncesi benimsetilebilir mi. Sinir ağları, bu düşünceyi kabullenmek üzere yeniden şekillendirilebilir mi. Ama bir düşünceyi etkileyen çok fazla sinir ağı olacaktır. Kafamızdaki düşünceler, bir sürü başka düşüncemizle etkileşim halindedir. Yani farklı sinir ağlarıyla etkileşir. “Ben gönüllü kobay olmak istiyorum.” gibi kesin bir düşüncenin oluşturulmasını sağlayacak belirli bir sinir ağı yoktur. Dolayısıyla özel bir düşünceyi beyne aşılamak mümkün olmayabilir. Sinir ağları bulanık çalışır. Bir düşünce aşılansa bile, bir zaman sonra beyin fikrini değiştirebilir. Artık kobay olmak istemediğine karar verebilir. :-)

Bilgisayarda zihin oluşturmanın sonuna yaklaşıldığında bazı korkular da yeniden depreşebilir. “Dijital frankeştayn oluşturuluyor.” korkusu moda olabilir. :-)

Bu eğlenceli beyin fırtınasını burada kesip ilgili haberi veriyorum.

Beynin bilgisayarda simüle edilebilmesi, bizim beyinlerimizin de böyle bir bilgisayara taşınabileceğinin bir göstergesi olduğunu önceki yazımda yazmıştım.

Google da sayısal beyinle ilgilenmeye başlamış: “Rus milyarder Dimitri Itskov’un gerçeğe dönüştürmek için 100 bilim insanından oluşan bir araştırma ekibi kurduğu ‘dijital ölümsüzlük’, Google tarafından da destek gördü.”

“Itskov ve onunla aynı fikirleri paylaşan insanlar, ‘tekilliği' dijital ölümsüzlük olarak ifade ediyor. Bu kavram kapsamında, insanlar onlarca yıl sonra zihinlerini bilgisayara aktarabilecek ve ‘biyolojik vücutlarından dijital ortama geçiş yapacaklar.’

Itskov, ölümsüzlüğü kovaladığı ‘Avatar’ projesinde başarılı olması halinde, dünyanın en zengin 1226 insanına ‘ölümsüzlük satmayı’ teklif edeceğini söylemişti.”

Haberin Tamamı: Google: Dijital ölümsüzlük 2045’te

11 Haziran 2013 Salı

Konferans: Todd Kuiken: "Hissedebilen" bir kol protezi

Doktor ve mühendis Todd Kuiken, insan sinir sistemine bağlanabilen kol protezleri imal ediyor, böylelikle hareket, kontrol ve hatta hisleri geri kazandırabiliyor. Hastası Amanda Kitts, sahnede bu yeni nesil robot kolunu tanıtıyor.

- Bu sinir sinyallerini yükseltmek için biyolojik bir yükseltici kullanıyoruz -- kasları. Kaslar sinir sinyallerini yaklaşık bin kata kadar yükselteceklerdir, böylece bu sinyalleri aynen biraz önce gördüğünüz gibi deri üzerinden kaydedebileceğiz. Bu yaklaşımımız "hedefli yeniden sinirle donatma" (targeted reinnervation) olarak isimlendiriliyor. Kolunun tamamını kaybetmiş birisini düşünün, hala kolunuza giden 4 büyük sinir bulunmaktadır. Sinirleri alıp göğüs kaslarının içerisinde gelişmelerini sağlıyoruz. Şimdi ellerinizi kapamayı düşünüyorsunuz ve göğüsünüzün üzerindeki bir kesimdeki kaslar kasılıyor. Dirseğinizi açmayı düşünüyorsunuz başka bir kesimdeki kaslar kasılıyor. Ve elektrotlar yahut anten yardımıyla bu kasılmayı algılayıp kola hareket etmesini söylüyoruz. Fikir bu.

(Koldaki sinirleri göğse yönlendiriyorlar. Sinirler göğüsteki kaslarla bağlantı kuruyor. Bu sayede hasta elini göğsünde hissetmeye başlıyor. Oraya bir nesneyle dokunulduğunda eline dokunulduğunu hissediyor. Elini hareket ettirmeyi düşündüğünde göğüs kasları hareketleniyor. Bu kaslara algılayıcılar takılıyor. Bunlar, kasları analiz ederek protez kolu hareketlediriyor. Elini yukarı kaldırmayı düşündüğünde protez kol yukarı kalkıyor. Algılayıcıları neden doğrudan sinir uçlarına bağlamak yerine dolaylı olarak kaslara bağlanıyor! Çünkü her sinir ucundan gelen sinyalleri okumak teknolojik olarak çok zor, şimdilik. Sinir uçlarındaki elektrik sinyallerini okumaktaki şu andaki durumumuzu gösterdiğinden konferansı yayınlıyorum. Gelecek vadediyor. Gelecekte sinirlerin sinyalleri doğrudan okunabilir. Sinirlerin kontrol ettiği aygıtlar tasarlanabilir. :-) )

- Şimdi beyne bir cihaz koyup beyinde bu sinyalleri kaydetmeyi veya doğrudan sinirlerin uçlarından bu sinyalleri kaydetmeyi önerebilirsiniz. Bunlar gerçekten heycan verici araştırma alanları, fakat bu gerçekten, gerçekten zor. Bu küçücük ve birbirinden ayrı nöronlardan sinyalleri kaydedebilmek için yüzlerce mikroskopik teller koymanız gerek -- mikrovoltlar düzeyinde minicik sinyaller çıkaran sıradan fiberler. Ve şu an için bunu yapmak benim ve hastalarım için fazlasıyla zor.

(Sinirlerin elektrik sinyal verilerini okumanın zorluğundan bahsediyor.)

- Elinin hissi göğsünde tekrardan oluşmuştu çünkü büyük ihtimalle çok miktarda yağıda aldığımızdan derisi hemen kasının altındaydı ve sinirleride alınmıştı. Jessenin burasına dokunduğunuzda başparmağını hissediyor; burasına dokunduğunuzda serçe parmağını hissediyor. Bir gramlık hafif bir baskıyı bile hissedebiliyor. Sıcağı soğuğu, keskinliği, kütlüğü hepsini kaybettiği elinde, ya da elinde ve göğsünde hissediyor, fakat ikisinden birine dikkatini verebiliyor. Yani bizim için gerçekten heyecan verici, çünkü artık büyük bir kapımız var, bir kapı, veya dokunma hissini geri döndürebilecek bir yol, öyle ki protez eliyle dokunduğunda neye dokunduğunu hissedebilecek. Elinde sensörlerin olduğunu ve bunların yeni el derisine bastırdığını hayal edin. Gerçekten çok heyecan verici.

- Bisiklet kablosu sağ kolunda, hala eski teknolojiyi kullanıyorum. Hangi eklemi oynatacağını şuradaki çene düğmeleriyle seçiyor. Sol tarafta üç eklemli modern motorlu bir protezi var, omuzundaki küçük pedlere dokunarak kolun hareket etmesini sağlıyor. Ve Jesse iyi bir vinç operatörü, kendisi standartlarımıza göre oldukçe iyi.

(Olağan protezlerden bahsediyor. Koldaki düğmelerle kontrol ediliyor.)

Konferansı İzle

9 Mayıs 2013 Perşembe

Sayısal Beyin Üzerine Hayaller ve Düşünceler - Zihin Felsefesi


Yapay sinir ağları el yazısını tanımaya bile başlamışlardı. Bunları geleneksel yazılımlarla yapmak çok zordur. O harfleri tanıyabilmek için kağıttaki çizgileri geldiği bağlamda düşünmek gerekir. Bu da yoğun bir bilgi birikimi gerektirir. Yazılımlar şimdilik bağlamsal çıkarsama yapamaz. İnternette kayıt ve giriş formlarında filan elyazısı benzeri güvenlik kodu vardır. Yazılımlarla yapılacak otomatik girişleri engellemek içindir. Böylece sadece gerçek kişilerin giriş yapmasını sağlamış olurlar. Çünkü yazılımlar oradaki harfleri tanıyamaz ve giriş yapamaz. Ama yapay sinir ağı esnek çalışır. Bilgileri insan sinirlerine benzer şekilde kaydeder, deneyimler. Dolayısıyla harfleri geldiği bağlamdan çıkarsar. Evet, bu sinir ağı bir yazılıma bağlandığında bu formlara otomatik giriş yapabilir. Galiba güvenlik kodları için yeni önlemler almanın zamanı yaklaşıyor. :-)

Beyin üzerine başka bir çalışma da şudur: Fare beyninin sinirleri bir uçak simülatörüne bağlanmıştı. Sinirler uçak kullanmayı öğrenmiş. Başarıyla uçurmuştu. “Başlangıçta yani beyin ilk kez simülatörle etkileşime geçtiğinde ne yapması gerektiğini bilmiyor, uçağı nasıl kontrol edebileceğine dair en ufak bir bilgisi yok. Bu yüzden de ilk denemelerde uçak yalpalayıp duruyor ve gelişigüzel salınıyor ancak beyne veri akmaya devam ettikçe kendi kendini süreç içinde düzenliyor ve uçağı uçurmasını öğreniyor." diyor ekipten Thomas DeMarse. Google'ın filan kendi kendine giden arabaları akla geliyor. Bagajlarında kocaman bir bilgisayar gizlerler. Arabanın algılıyıcıları, bilgisayar yerine fare sinirlerine bağlansaydı, nasıl bir sonuç alınırdı acaba? Daha mükemmel bir sürüş mü, yoksa biyolojik beyinden kaynaklı hatalara daha açık olmak mı! Sinirler öğrenme organizasyonu kuracağından, sürüşü ne kadar iyileştirebilirdi acaba. :-)

Bunlar başlangıç. Sinirlerle başka neler yapmak mümkün olacak!

Beyindeki tüm sinir ağları bilgisayara aynen sayısal olarak haritalanmaya çalışılıyor. Mavi Beyin Projesi bittiğinde beyin gibi çalışacak bir bilgisayarın olacağı beklentisi yüksektir. Bilinçli bir bilgisayar. :-)

Bu sayısal zihin kullanılarak görmeyi sağlayan sinir ağı anlaşılabilecektir. Elbette adım atmamızı sağlayan ağ açıkça görülebilecektir. Matematiksel olarak ifade edilebilecek. Peki bu sayısal zihni kullanarak bilincin matematiksel fonksiyonu çıkarılabilecek mi! Açıkçası pek emin değilim. Bu projeyle bir zihin er geç oluşturulacaktır. Ama zihni tüm ayrıntılarını hala anlamıyor olacağız. Yani bir şeyi tam kavramadan inşa etmiş olacağız. :-) O sayısal zihin sadeleştirilip bilinci var eden temel matematiksel denklemleri ortaya çıkaramayabiliriz. Belki de bu konuda ulaşılacak tam matematiksel denklemler de yoktur.

Belki de bu konuda çok erken konuştum. Canlılığı var eden şey de eskiden anlaşılmazdı. Cansız maddelerden ayıran bir canlılık özütü var denirdi. Daha fazla açıklama getirilemezdi. Şimdi canlının temellerini anlıyoruz. DNA'da kayıtlı sayısal bilgiler kimyasal olarak işlenerek beden oluşuyor. Bu sayısal bilgileri yavaş yavaş çözüyoruz. Ne tür yapıların oluşmasını sağladıkları anlaşılıyor. Çözülen genler elektronik bileşenlerini çağrıştırıyor. Amaca yönelik inşa edilecek bir canlının bileşenleri olarak kullanılabilirler. Şimdiden ışık saçan zebra balıkları satılmaya başlanmış. Parlayan denizanalarından alınan floresan geni bileşeninin monte edilmesiyle oluşturulmuş. :-) Canlılığın temeli kendi kendine çoğalabiliyor olmasıdır. Kendi kendine çoğalabilen en küçük genom olan Mycoplasma genitalium ele alınıyor. Genleri birer birer devre dışı bırakılıyor. Ve hâlâ canlılığı, çoğalmayı sürdürebilmesi sınanıyor. Hücresel yaşamın temeli genetik düzeyde anlamaya uğraşılıyor. Canlılığı var eden en sade genlere ulaşılmaya çalışılıyor. Canlılığın özütüne. :-) Belki sayısal beyindeki sinir ağları yavaş yavaş sadeleştirilebilir. Sinir ağları teker teker kapatılabilir. Hâlâ bilince benzer özellikler gösteriyor olması sınanabilir. Böylece bilinç denen şeyi var eden en temel sinir ağına ulaşılabilir. Yani bilinç özütüne :-) Aslında bu çok zor görünüyor. Çünkü sayısal beyindeki duyu organlarıyla ilgili olan sinir ağlarını devre dışı bıraktıktan sonra bilinç denen şeyle bağlantılarımız kesilmiş olacak. O artık duyamayacak, konuşamayacak. Hâlâ bir bilince sahip olduğu nasıl sınanabilirki! :-)

Aslında daha doğru bir ifadeyle bilinç denen şey, beynin öğrendiği, belleğinde depoladığı bilgilerden bağımsız değildir. Geçmişinden filan bağımsız değildir. Teknoloji gelişir ve teoride gelecekte hafızaya müdahale edilebilir. Hafızayla birlikte bilincin de değişmemesi için bir neden görünmüyor. Vereceği kararlar farklılaşacaktır. :-)

Eh, bilgisayarda beyin oluşturmanın beklenmedik bir yan sonucu daha olabilir. İnsanlık tarihinde onu arayanlar epey vardır. Firavunlar takmıştır. Uğruna piramitler yapmıştır. Bazılarının umudu olmuştur. Bazı zenginler bedenlerini dondurtmuşlardır, gelecekte uyanmak üzere. Bakarsınız ölümsüzlük mümkün olabilir. :-) Sinirbilimci Christopher deCharms beyni gerçek zamanlı görüntüleyebiliyor. Prof. Ed Boyden beyindeki istediği sinir ağını kapayıp açma yöntemini bulmuş durumdadır. İstediği sinir ağını etkisizleştirerek hangi görevi yerine getirdiğini anlayabiliyor. Teoride hisseden, koklayan duyan, dokunan bir farenin birler ve sıfırlar zinciriyle modellenebileceğini belirtiyor. İlerde hafızamızdan bilgilerin indirilip yüklenebileceğini belirtiyor. Ekibi şimdiden beyni kayıt maddeleriyle kaplama üzerine çalışmaya başlamış. Teknoloji hızlı gelişir. Birkaç on yıl içinde kişisel beyin haritamız çıkarılabilecek duruma gelebiliriz. Bu beyin haritamız, anlattığım beyin gibi çalışacak bilgisayara yüklenebilir. Düşünün, birkaç on yıl önce beyindeki istenen sinir ağının kapatılabileceği bir teknolojiye kim inanırdı ki. Artık bu teknoloji var.

Böylece zihnimiz sayısallaştırılmış olacaktır. “Ben” bilgisayarda var olacak. Sayısal bilginin üstünlüklerine kovuşmuş olacak. Onlar hiç bozulmaz. Yok olmaz. Yıllar önce biriktirdiğimiz mp3lerimizi hâlâ aynı kalitede dinleyebiliyoruz, değil mi! Aynı şeyler artık sayısal olan beyin için de geçerlidir. Ve tabii ki artık yedeklenebilir olur. Elbette, görme duyu ağına bağlanmış bir bilgisayar kamerası olacaktır. Ve konuşmayı sağlayan sinir ağına bağlanmış bir hoparlör olacaktır. Bilgisayardaki beyine girdi-çıktı sağlanmış olacaktır. Yeri gelmişken konuşmayı niyetlendiğimiz şeyi aklımızdan geçirirken, bunu okuyarak seslendiren bilgisayarlar geliştirilmiş bile. Evet belki beyin bedendeyken sahip olduğu gözün, ağzın yerini tutmayacaktır ama işe yarayacaktır. Biz artık bilgisayarda var olacağız. Elbette tüm anılarımız, bilgimizde yaşıyor olacak. Bedenimiz eski anlamını yitirebilir. Tabii etik açıdan filan sorgulanmak istenebilir. :-) Burada o konuya girmeyeceğim. Yüzyıllar sonra teknoloji daha da gelişmiş olacaktır. Yapay bedenler oluşturulabilir. Bilgisayardaki beynimiz bu bedenlere bağlanabilir. Böylece bilgisayarda tekdüze bir hayat sürmek yerine tekrar dünyaya dışarı çıkabiliriz, tabii bilgisayardaki internet bağlantısı yetmiyorsa. :-) Biraz James Cameron'ın Avatar filmini andırdı. Yapay beden işini hiçbir zaman beceremeyebiliriz de. Çünkü beyinle beden arasında milyonlarca sinir bağlantısı vardır. Sayısal beyinle yapay beden arasında bu kadar çok bağlantı kurmak çok zor olabilir. Yine de en azından bilgisayarda sonsuza kadar yaşayabiliriz. :-)

Durun bir dakika! Biraz daha açık görüşlü olunabilir. İngiltere'deki Reading Üniversitesi'ndan Kevin Warwick başkanlığındaki ekip, "Gordon" adı verilen robota fare nöronlarını bağlamıştı. Robotun karar verme mekanizması bir bilgisayar değil. İçine yerleştirilen ve elektrotlarla giriş-çıkışları bağlanan sinirler, robotu hareket ettiriyor. Robot bir fareden daha kaba. Hareket yetenekleri kısıtlı. Ama hareket ediyor işte. Sinir ağı, istediği yere gidebiliyor. Belki biz de tam bir yapay insan bedeni bekleyemeyiz. Ama Asimo gibi daha sade bir robota sayısal beynimiz bağlanabilir. Böylece insan bedeninin tüm detaylarının beyne bağlanması gerekmez. Milyonlarca bağlantı arasında kaybolunmaz. Örneğin mide organı zaten olmayacağından ilgili bağlantıların kurulması gerekmeyecektir. Daha az bağlantıyla temel hareketler gerçekleştirilebilir. Yürünebilir, el kol hareket ettirilebilir. Gerçek bir insan bedeninden daha kaba olabilir ama bizi istediğimiz yere götürecektir. :-)

Kaba bedenlere takılmamalı. Teknoloji gelişmeye devam edecektir. Daha kibar, insansı robotlar geliştirilecektir. Beyin yazılımımızı, ilerde yeni bir robot alıp ona yükleyebiliriz. Böylece yıpranmış tek bir robota mahkum kalmayız. Arada bir zihnimizi daha güncel bir robota yükleyebiliriz. Burada yeni bir sorun akla gelebilir. Zihnimiz birden çok robota yüklenirse ne olur?! Bizim kopyalarımız etrafta dolanmaya başlayacak. Her biri kendisinin “Ben” olduğunu düşünecek. Tüm geçmişimizi bilecek. Acaba gelecekte zihin yazılımımızın sadece tek bir robota kaydedilmesi hukuksal olarak garanti altına mı alınmalı! Belki gelecekte birçok “ben” olması çok büyük bir sorun olarak görülmeyebilir. :-) Bu konuda kesin yargılara varmak için daha erken. Mesela genlerimiz çocuklarımıza kısmen kopyalanıyor. Sonra da onların çocuklarına. Böylece bedenimizin özelliklerinin bazıları çocuklarımıza geçiyor, kopyalanıp gidiyor. Ve çocuklarımızda kendimizden parçalar görmek hoşumuza gidiyor, benzer yönlerimizi arıyoruz. Bakarsınız gelecekte zihnimizin kopyalarının ortalıkta gezmesi de bizi mutlu edecek bir şey haline gelebilir. Kim bazen aynı anda bir çok yerde olmayı istemez ki. “Ben” bir şeyle meşgulken, diğer “ben”in başka şeylerle ilgilendiğini bilmek mutlu edebilir. Bizde ukde kalan şeyleri bazen çocuklarımızın yaptığını gördüğümüzde mutlu olmamız gibi. Neyse, zihnimizin birçok kopyasının çıkarılması ayrı bir yazının konusu olabilir.

Daha Fazla Bilgi:

Yapay Sinir Ağlarının elyazısını tanımasıyla ilgili bilgiyi http://www.mmfdergi.gazi.edu.tr/2005_1/13-20.pdf 'den bulabilirsiniz.

Mavi Beyin Projesi 'yle ilgili ayrıntıları http://okanozcelik.blogspot.com/2012/11/henry-markram-super-bilgisayarda-beyin.html 'den bulabilirsiniz.

Ed Boyden'ın beyindeki sinir ağlarını devre dışı bırakabilmesinin ayrıntılarını http://okanozcelik.blogspot.com/2012/11/ed-boyden-noronlar-icin-bir-elektrik.html 'den bakabilirsiniz.

Prof. Utkan Demirci, Dr. Umut Atakan Gürkan ve Prof. Ed Boyden'ın beyin dokularının 3 boyutlu kopyalarını çıkarma yöntemlerini http://www.bilim.org/kusursuz-muhendislikte-3-boyutlu-beyin-dokulari-olusturuldu.html 'den bakabilirsiniz.

Konuşmaya niyetlenildiğinde çeneye giden sinirlerden okuyarak seslendiren bilgisayar hakkında Türkçe bilgiyi http://www.haber7.com/teknoloji/haber/88517-cep-telefonuyla-konusmadan-iletisim 'de bulabilirsiniz. Bu konuya bir Discovery Science belgeselinde de kısaca değinilmişti.

Fare sinirlerinin Gordon adlı bir robota bağlanmasıyla ilgili haberi http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/456182.asp?cp1=1 'de bulabilirsiniz.

27 Nisan 2013 Cumartesi

Konferans: Skylar Tibbits: Kendi kendini oluşturan şeyler yapabilir miyiz?


MIT araştırmacısı Skylar Tibbits kendiliğinden kurulma konusu üzerine çalışmalar yapıyor -- Bu fikir, birşeyleri yapmak (sandalye yapmak veya gökdelen dikmek gibi) yerine, bir DNA sarmalının kendini sardığı gibi, kendi kendini kurabilen şeyler oluşturmak temeline dayalıdır. Bu daha tam olarak gelişmemiş ancak oldukça önemli bir kavramdır. Burada Tibbits, henüz laboratuvar çalışmaları aşamasında olan fakat kendiliğinden kurulma kavramının geleceği hakkında bize ipuçları veren üç projeden bahsediyor.

- üretim sektörünün geleceğinden bahsetmek istiyorum.
Ben, pek yakında binalar ve makinelerin
kendiliğinden kurulup kopyalanacaklarına ve
kendi kendilerini onaracaklarına inanıyorum.

- Bu da bir anlamda bir tür kendini çoğaltma yöntemine sahip olduğumuzu gösteriyor.
Ben bunu kendi kendine çoğalma diye adlandırıyorum
çünkü yapı, ilki ile tamamen aynı özellikleri barındırıyor.

- Şahsen, bunun bize gelecekte
fiziki yapıların, binaların ve makinelerin kendi kendine kurulumları, çoğalmaları ve onarımları ile ilgili
yeni olanaklar sağlayacağını düşünüyorum.

Konferansı İzle

26 Nisan 2013 Cuma

Hayat Oyunu - Yazılım ve Felsefe


Hayat Oyunu

Hayat Oyunu üzerine bir araştırma yazısı


Bu yazılarda anlatılan Hayat Oyunu programı kolayca programlanabilmektedir. Çünkü oyunu etkileyen sadece birkaç yasa vardır. Ve kolayca yazılımsal olarak ifade edilebilir.

Başlangıçta verilen birkaç basit yasa zaman içinde oldukça şaşırtıcı desenler oluşmasına neden oluyor. Çeşitli organizasyonlar oluşuyor. Planörler görünüyor. Yaşamsılar gelişiyor. Hayat Oyunu programı çalıştırılmayı sürdürüldüğünde ne kadar ileri gidebilir. Yaşamsılar ne kadar kompleksleşebilir. Elbette soyut matematiksel dünyalarında!

Daha somut bir örneği düşünelim. Evrenimiz fizikseldir. Ama O da matematiksel yasalara göre çalışır. Birkaç basit yasa zaman geçtikçe kendini kopyalayan yapıların oluşmasına neden olabilir. Onlar da yaşamı oluşturabilir. Ama her birkaç yasanın gerçekten yaşam oluşturabileceği anlamına gelir mi. Eğer öyle olsaydı yaşamın uzayda çok yaygın olması gerekirdi. Sonuçta her gezegende en az birkaç yasa mutlaka vardır. Ama şimdilik Dünya'nın dışında pek neşe yok görünüyor.

Hayat Oyunu'nun yasaları, temel fizik yasalarına inmek yerine, DNA'yı oluşturan 4 nükleik asidin birleşmelerini sağlayan yasalara benzetilebilir (mi) – benzetenler var. 4 nükleik asidin zincirlerinin oluşturduğu canlılık çeşitliliğini sağlayabilir mi. Ama soyut evrenlerinde önce fizik yasaları ifade edilmeden DNA benzeri yasaları oluşabilir mi. Canlıyı tanımlayan en temel yasa kendini kopyalamasıdır. Günümüzde DNA'ya benzeyen şeyleri simule edebilecek daha gelişmiş yazılımlar geliştirilebilir. Kendini kopyalayan basit bir canlının benzetimi yapılabilir. Bu yazılımın çalıştırılarak zamanla daha şaşırtıcı örgülere rastlanabilir. Çok çeşitli yaşamsılar fark edilebilir.

“Gosper devasa boyutlarda bir tahta üzerinde belki de birkaç sezgisel sıçramayla
organizasyonların karmaşık durumlarının anlaşılabileceğini, bilinç
ve özgür iradeleri olan, kendi evrenlerini ve onun fiziğini düşünebilen,
hatta bunların tümünü yaratan bir Tanrı olup olmadığı konusunda fikir
yürüten, O'nunla iletişim kurmaya çabalayan, tüm çabaların bir değeri ya
da anlamı olup olmayacağı konusunda varsayımlarda bulunan vs. 'yaratıkların'
bulunabileceğini düşünüyor.”

Douglas R. Hofstadter ve Daniel C. Dennett Yaşam Oyunu hakkındaki bu sözleri Bill Gosper'den alıntılamaktadır.

Hayat Oyunu hakkında kesin yargılara varmak için acele edilemez. Eğlenceli bir düşünce deneyidir.


Hayat Oyunu'nun nasıl çalıştığını görmek için Golly'i indirebilirsiniz

25 Nisan 2013 Perşembe

Pisagor Teoremi - Algoritma


Dim Genişlik As Double
Dim Yükseklik As Double
Dim Birim As Double
Dim Hipotenüs As Double

Birim = 1
Hipotenüs = 5

Genişlik = 0
Do
    Genişlik = Genişlik + Birim
    Yükseklik = 0
    Do
        Yükseklik = Yükseklik + Birim
        txtÖlçülen.Text = Genişlik & " " & Yükseklik
        If Genişlik ^ 2 + Yükseklik ^ 2 = Hipotenüs ^ 2 Then
            txtGUyanlar.Text = txtGUyanlar.Text & " " & CStr(Genişlik)
            txtYUyanlar.Text = txtYUyanlar.Text & " " & CStr(Yükseklik)
        End If
        DoEvents
    Loop Until Yükseklik >= Hipotenüs
Loop Until Genişlik >= Hipotenüs



Bir şeyin ölçümünü yapmak Pisagor teorimini kullanmıştım. Başlangıçta Hipotenüs değişkenine 5, Birim değişkenine 1 verdiğimizde algoritma gayet güzel işliyor. Genişlik'i 4, Yükseklik'i 3 buluyor – ve tam tersini. Birim'e 0.01 değerini de versek aynı sonuca ulaşacağını düşünebiliriz. Sadece daha çok sayıyı ölçeceğinden daha uzun sürecektir. Ama iş burada ilginçleşiyor. Garip bir şekilde Genişlik'in değeri virgülden sonra en fazla 2 haneli sayılar olması gerekirken “2,1234...” diye gidebiliyor. Bağıntıyı sağlayan 3,4 rakamlarını da bulamıyor. Birim'e 0.01 yerine 0.5 verirsek algoritma yine beklendiği gibi çalışıp doğru sonuçlara ulaşabiliyor.

Visual Basic'i yıllardır kullanırım. Daha önce Visual Basic'in mantık hatası yaptığını hatırlamıyorum.:-) Bu algoritma daha büyük bir yazılımın parçası olabilirdi. O yazılım bu algoritmadan dolayı yanlış hesap yapabilirdi. Gerektiği gibi çalışmamasına neden olabilirdi. Yazılımcıları sorunun nereden kaynaklandığını uzun süre fark edemeyebilirlerdi. Çünkü bu basit algoritma ilk bakışta gayet normal görünmektedir. Hatalı çalışacağına dair bir şey belli etmemektedir. Dolayısıyla sorunun aranacağı ilk yer olmayacaktır. :-)

Visual Basic yazılımcıları algoritmayı denemek isterlerse diye buraya aldım. Visual Basic'in bu mantık hatasını yapmasına neyin neden olduğu merak konusudur. Ne tür bir iç işleyişin sonucunda mantık hatası yapıyormuş gibi görünüyor! :-)

20 Mart 2013 Çarşamba

Nathan Myhrvold; arkeoloji, hayvan fotoğrafcılığı, barbekü...


- Yaptığım başka bir şey de dünya dışı zeka araştırması, veya SETI. "Temas" filmini anımsayabilirsiniz, o filmle popülerlik kazanmıştı. Gerçekten de dışarıya çıkıp son derece bilimsel yollarla dünya dışı zekalara ulaşmaya çalışan insanlar varmış. Aslında filmdeki herkes, gerçek bir karakter gerçek kişi üzerine yazılmış. Buradaki Jodie Foster karakteri aslında Jill Tarter adında gerçek bir kadın, ve Jill hayatını bu işe adamış. Bilirsiniz, pek çok insan hayatını, belirli bir kahramanlık hareketiyle riske atar, bu havalı bir şey, ama Jill'de olan şeye ben yavaş kahramanlık diyorum. Kendi kişisel hesaplamalarıyla, Binlerce yıl sonra çalışacak veya çalışmayacak bir şey için çalışma hayatını riske atıyor. Bende hayatlarını riske atan kişilere yardım etmeyi seviyorum.
Filmden sonra SETI'ye ilgi arttı. Çocuklarım filmi seyrettikten sonra bana gelip, "Baba, baba...O karakter Jill'di, değil mi?" diye sordular. Onlara "Evete, evet, kesinlikle, o karakter Jill'di" dedim. "Ve şu diğer kişi, o bizim--" Onlara "Evet" dedim. "Filmdeki şu ürpertici zengin adamı biliyorsun ya? O sen misin?" diye sordular. Bende "Bunun sadece bir film olduğunu biliyorsunuz!" dedim. :-)

- Ayrıca bazı şeyler icat ediyorum. Aslında, nükleer reaktör dizaynı yapıyorum. Şaka değil! Bu geleneksel nükleer yakıt devresi. Bu kırmızı çizgi bütün nükleer reaktörlerde yapılan şey. Buna açık yakıt devresi deniliyor. Beyaz çizgiler gelişmiş yakıt devresi denilen ilerleme kaydettiğiniz şey.
Şimdi normalde böyle yapılıyor. Karbon kirliliği yaratmamak gibi büyük bir avantaja sahip. pek çok dezavantajı da var-- bu basamakların hepsi çok ama çok pahalı, potansiyel tehlikesi var, ve kimsenin arka bahçesinde yapılamama gibi ilginç bir özelliği de var ki, bu bir problem. Yani bizim reaktörümüz bu basamakları elimine ediyor, eğer çalışmasını sağlarsak çok kıyak olacak. Yeni bir nükleer santral üstünde çalışmak çatlakça. ABD'de 25 yıldır eski bir dizaynla inşa edilmiş hiç bir yeni nükleer santral yok. Çok yüksek risk alıp, geri dönüşü de yüksek potansiyelde olabilecek birşey yapıyoruz.

- Hayatta çok büyük bir amaç, bir tutku bulmak, muazzam miktarda bilgelik içeriyor, ve tüm enerjiyi o alana odaklamak da, ve ben bunu asla başaramadım. Bende sadece, yani, evet, bir şeye tutku ile odaklanıyorum, ama sonra başka birşey çıkıyor, ve sonra yine başka birşey... uzun süre bununla savaştım ve şöyle düşündüm, "Tamam, of, buna boyun eğmek zorundayım" Biliyorsunuz, ben Microsoft'tayken, bu çok zihin kurcalayıcıydı, ve tüm sektör çok fazla genişliyordu ve hayatımdaki diğer şeylerin barınmasına izin vermiyordu.
Ama sonunda olduğum kişiyle savaşmamaya ve kendimi olduğum gibi kucaklamaya karar verdim. Ve biliyorum, bütün bu konuşma bir mil uzunluğunda ve bir inch derinliğinde ama benim işime gelen de bu. Ve nükleer reaktörlerden, matemateryallerden, veya balina seksinden bağımsız olarak, genel olan şey de-veya en küçük ortak bölen--kendimim. İşte bu kadar, teşekkürler.

Microsoft'un eski teknoloji şefi olan Nathan Myhrvold'dan ilginç bir konferans.
Konferansı İzle

15 Mart 2013 Cuma

Alıntı: Jack Welch ve General Electric'in Yolu :-)


(GE'nin iyi kalitedeki malzemeleri müşterilerine genelde yetiyor. Ancak GE'nin
müşterisi olan Sony'le yaşadığı ilginç bir olay anlatılıyor.)

GE Plastikler'de polikarbonatlar, GE'nin saptadığı aşırı yüksek
saflık standartlarına uyuyordu, bunlar sanayinin büyük çoğunluğunun
tatmin edici bulduğu iç standartlardı. Ancak, Plastik işletmesi hâlâ,
yeni yüksek yoğunluklu CD-ROM ve müzik CD'leri için
Sony'nin performans gereklerini yerine getiremiyordu. Dolayısıyla,
Sony'nin bütün işlerini iki Asyalı satıcı alıyor, GE Plastikler iş
alamıyordu.

Kara kuşaklı bir ekip durumu inceledi. Sorun GE'nin standartlarıyla
değil, Sony'nin standartlarıyla ilgiliydi. Sony'nin ne beklediği
açıklığa kavuşunca, ekip işletmenin üretim süreci için bir filtreleme
yöntemi düzenledi, bu da polikarbonatın tam bir hassaslıkla
Sony'nin istediği performansı göstermesini sağladı. GE Plastikler
tüm işi Asyalı satıcılardan kapıp götürdü.

Alıntı: Jack Welch ve General Electric'in Yolu :-)


Ağustos 1995'teki Yürütücü Geliştirme
Kursu tümüyle kaliteye odaklanmıştı. Sınıf, işletmede kalite
mükemmelliği için verilen bir hükümet ödülü olan Malcolm Baldridge
Milli Kalite Ödülünü kazananları yakından incelemeye aldı.
"Kendimizi bu oyunun piyonlarıymışız gibi hissediyorduk," diyor
kurs iştirakçilerinden Gary Powell. "Müşterilerle yaptığımız görüşmelerden
inanılmaz bazı öyküler anlatıyorduk. GE Motor müşterilerinden
birine gittiğimizdeki kadar çirkin bir tartışmayı bir
müşteriyle hiçbir zaman yaşamamıştım. Bu insanlar açıkça bizi
kaliteye yöneltmeye çalışıyorlardı. 'Siz korkunç insanlarsınız,' diyorlardı.
Kendilerini tutsak gibi hissediyorlardı. Biz kötü mü kötüydük,
rakiplerimiz daha da beterdi. Onların gereksinimlerini
şöyle basitçe yerine getiremiyorduk."

(GE ürünleri genelde rakipleri kadar iyi. Ancak sadece rakiplerle yarışılmak
istenmiyor. Kalitede, müşterinin aklına gelecek tek seçenek olunmak
isteniyor. Motorola'dan uyarlanan Altı Sigma Kalite Ölçümlemesine
geçmenin arifesinde olan GE'de şahit olunmuş ilginç bir olayı anlatmaktadır.)

6 Mart 2013 Çarşamba

Portatif Aygıtlarda PDF Görüntülemek – Teknik Çözümleme

PDF farklı platformlarda görüntülenebilmektedir. PDF belgeleri çok sütunlu metinler, çok grafikli sayfalar hazırlamak için yaygın olarak kullanılmaktadır. Dergi ve teknik kitapları okumak için verimlidir. PDF'ler eskiden sadece bilgisayarda okunuyordu. Platform çeşitliliği arttı. Tablet bilgisayarlar, elektronik okuyucular yeni platformlar oldu. Okurlar PDF'lerini bu aygıtlarda rahatça okumak istemektedirler.

Türkiye gibi bazı ülkelerde e-kitap çeşitliliği henüz kısıtlıdır. E-Okuyucular, kitap dışında genelde dergi, teknik kitap, makale okunmak için de alınmaktadır. Doğal olarak üniversite öğrencilerinin de, akademisyenlerin de ilgisini çekiyor. Ancak internet forumları incelendiğinde e-okuyucularını bu amaçla alanların şaşırdıklarını görüyoruz.

E-Okuyucu veya tablet bilgisayarlarda belgenin tam sayfa görünümü okunaklı olmayacaktır. Çünkü ekranları küçüktür. Dolayısıyla tam sayfa görünüm yerine yazı boyutu büyütülür. Bu da sayfa biçiminin görüntüsünün bozulmasına neden olur. Aslında bu, kısmen e-okuyucu aygıtlardan kaynaklanmamaktadır.

Aygıtlar PDF belgelerini görüntüleyebilmek için genelde dahili Adobe Reader Mobile yazılımını kullanmaktadır. 3 sütunlu bir dergi sayfası düşünelim. Ayrı tablolara yerleştirilmiş metinlerden oluşsun. Tabii bol grafikli. İnsan kağıt sayfaya kuş bakışı bakar. Hangi bölgelerin, grafiklerin birbiriyle ilişkili olduğunu hemen fark eder. Sayfanın parçalarını doğru sırada okur. E-Sayfanın yazı boyutu arttırıldığında ekrana tam sayfa sığmayacaktır. Yazılım sayfanın parçalarını ekranda ardı ardına gösterecektir. Ancak yazılım sayfadaki konudan habersizdir. İnsanın kolayca yapabildiği bölgeleri birbiriyle ilişkilendirmeyi bir yazılımdan beklemek haksızlık olurdu. Dolayısıyla bölgelerin hangi sırayla gösterileceğini bilemez; tabii sadece şimdilik! Metinler yanlış sırada ekranda görünür.

Resim1
Grafikleri aslında ilişkilendirilmedikleri metnin altında gösterir. Ayrı tablolanmış metinde, önce metni sonra başlığını gösterebilir. Grafiklerin alt metinlerini olmadık yerde gösterebilir. Sonuç olarak teknik bir kitabı incelerken okuyucuyu şaşırtır. Adobe Reader Mobile'i kullanan bir e-okuyucu, Resim1'deki örnek bir PDF sayfasını, bölgeleri numaralarla işaretlenmiş sırada gösteriyor. Makalede bulunan bir yazının ancak sonuna gelindiğinde, o yazının başlığının aygıt ekranında göründüğünü Resim3'te görebilirsiniz.

Resim3
Resimlerdeki makalenin kendi portatif aygıtlarında nasıl görüneceğini merak edenler buradan erişebilirler.

Peki bunun bir çözümü olamaz mı!

PDF biçimi geliştirilmeye davam ediyor. PDF standartları, tablet ve e-okuyucu aygıtlarla da uyumlu hale getirilebilirse sorun çözülebilir. Hem bu portatif aygıtlarla uyumlu hale gelirse, PDF adını daha çok çağrıştıracaktır. Yazar, bir PDF belgesini düzenlerken Adobe Reader Mobile'de, e-okuyucu aygıtta nasıl görüneceğini göz önünde bulundurmak isteyebilir. Bu aygıtlar da artık yaygınlaşıyor olduğuna göre bu istek doğaldır. Dolayısıyla standartlara, bu imkanı verecek yeni özellikler eklenebilir.


nternette bir kayıt formunda bir sürü bilgi girişi istenir. Kullanıcı bir sürü metin kutusuna bilgi yazar. Metin kutularını sırayla doldurması için bir yol sağlanmıştır. Kullanıcı her tab tuşuna bastığında sıradaki metin kutusu aktifleşir. Böylece bilgiler düzenlice girilebilir. Bu kolaylığı sağlamak için kayıt formu şuna benzer programlanır: Her nesnenin bir TabIndex değeri vardır. Burada nesne metin kutuları olmaktadır. Bilgi girişi sırasına göre TabIndex değerleri arttırılır. Örneğin txtAd.TabIndex=0, txtSoyad.TabIndex=1, txtParola.TabIndex=2 şeklinde değerler verilir. Böylece kayıt formu, kullanıcının önce ad, sonra soyad, sonra parolasını sırayla girmesine yardımcı olur. Buradan analojiyi yapalım.


Resim2
Yazar, PDF belgesini düzenlerken bölgeleri tanımlayabilir. Bölgelere sıra numarası verebilir (Resim2'de bölgelere örnek numaralandırma verilmiştir.). İşte bölge ilişiklerini kurmuştur. Böylece yazılım, sayfanın kısımlarını ekranda gösterirken sıra numaralarını takip edebilir. Kayıt formunda doğru sırada ilerlenmesinin sağlanması gibi. Teknik kitaplar incelenirken bile daha tatmin edici sonuçlar elde edilebilir.

Elbette bu ilişkilendirme yöntemi bir örnektir. Daha karmaşık ilişkilendirme yöntemleri de keşfedilebilir. PDF'nin geliştirilmesine genel katkıyı Adobe yapmaktadır. E-Okuyucu gibi portatif aygıtlara talep arttıkça, yeni özellikler oluşturulurken bunlarla daha uyumlu olabilecek standartlara yönlenilebilir. Şunu da akılda tutmak gerekir, dosya standartlarının yenilenmesi, yerleşmesi zaman alır.

8 Ocak 2013 Salı

Yayınevleri Okurun Oluşturduğu İçeriğin Kalitesini Neden Önemsesinler?


E-Kütüphanenin Sürekliliği makalesinde anlatılan EPUB geliştirmelerine bir de yayınevleri açısından bakalım:

Uluslararası Sayısal Yayıncılık Forumu üyesi yayınevleri e-kitabın tasarımının geliştirilmesinden hoşlanacaktır. Ama okurun oluşturduğu içeriğin kalitesini neden önemsesinler? Neden Forumdan bunun da iyileştirilmesini talep etsinler? Okur, oluşturduğu içerikle kitaptan daha çok yararlanır. Kitabı değerli kılan okurun sevdiği yerleridir. Sevdiği metinleri çizer. Kitabın daha çok yerini hatırlar. Böylece arkadaşlarına kitaptan uzun uzun bahsedebilir. Sık sık farklı yerlerini gündeme getirebilir. Elbette kitabın reklamını yapıyor olacaktır! Ne kadar çok şey hatırlarsa o kadar uzun süre gündemde tutar. Kitabın başka başka bölümlerinden bir şeyler bulacak insanların ilgisini çeker. Bazı arkadaşları kitaba sahip olmayı düşünmeye başlayacaktır. Sonra onlar da kendi arkadaşlarına reklam yapacaktır. Süreç işlemeye başlamıştır. Artık o kitabın satışlarının artmasını umabiliriz. Dijital Yayıncısını mutlu edecektir.  

2 Ocak 2013 Çarşamba

Alıntı: Steve Jobs :-)


(Steve Jobs) Küstahlığına karşın (veya belki de bu sayede) Atari’nin
patronunun gözüne girmeyi başardı. “Çalıştığım diğer
insanlardan daha felsefiydi,” diye anımsıyordu Bushnell.
“Özgür iradeyle determinizmi tartışıyorduk. Ben her şeyin çok
daha belirlenmiş olduğuna, programlanmış olduğumuza
inanıyordum. Elimizde eksiksiz veriler olsa, insanların
davranışlarını önceden bilebilirdik. Steve tam tersini
düşünüyordu.” Bu yaklaşım, Jobs’ın irade gücünün gerçekliği
bükebileceğine inanmasıyla uyumluydu.

Alıntı: Bill Gates Anlatıyor :-)


Gary Kasparov ilk bilgisayar satranç oyununu kazandıktan
sonra Gates şöyle dedi:

"Bir bilgisayarın satranç şampiyonu olduğu gün geldiğinde
dönüm noktasının o kadar büyük önemi kalmayacaktı.
Dürbünle bakan insan uzak bir şeyi elbette dürbünsüz
insandan daha iyi görür ve bu olay da insanı bunu anlamaktan
daha fazla rahatsız etmemelidir.”

Ama günümüzde yine de beyin bilgisayardan daha üstün
durumdadır:

"Satranç oynamak insana diğer oyunlarda strateji uygulamasını,
bazı durumlarda nasıl karar verileceğini ve hatta
iş hayatında nasıl başarılı olunacağım öğretebilir ama satranç
oynayan bilgisayar bundan bir ders alamaz, bir şey
öğrenemez.”

Fakat gelecekte bu durumun değişebileceği gün de gelebilir:

"İnsan zekasının eşsiz olduğunu söyleyemem şu anda.
Beyinde algılamaları ve duygulan oluşturan tüm sinirler
çiftli sistem halinde çalışır.”

Alıntı: Kim Demiş Filler Dans Edemez... :-)


Genelde rekabetçi analizin yetersiz oluşu, hancıya hanın ne kadar
iyi olduğunu sormak gibidir. çoğu yöneticinin şirkete işten el
çektirecek bir stratejiye yönelmeyeceği varsayılmaktadır. Ama yöneticiler,
patronlara denetimleri altında şirketin cilalanmamış, karamsar
bir tablosunu sunmazlar. (Belki de en nesnel analizi bir bölüm
yöneticisi ilk kez işe başladığı zaman alabilirsiniz. O anda eski
hataların sorumluluğu taşınmaz; her şey bir önceki beceriksiz kişinin
sorunudur!)

(Louis V. Gerstner, genelde bölüm yöneticilerinin, bölüm işinin eksiksiz analizini yapmakta isteksiz olacağını anlatıyor. İşin sorunlarını, hatalarını itiraf etmek zordur. İşe yeni başlayan yöneticilerin daha kolay nesnel analiz yapabilmesinin nedenlerini vurguluyor.)