29 Temmuz 2019 Pazartesi

Öz güvenini nasıl inşa eder ve bu kıvılcımı diğerlerine de verirsiniz - Konferans



Kulağa çok basit gelebilir ama öz güven önemini azımsadığımız bir şey. Onu, olması gerekliden ziyade, olsa iyi olur şeklinde değerlendiriyoruz. Bilgi ve kaynaklara, sosyal beceri addettiğimiz öz güvenden daha fazla değer veriyoruz. Fakat çoğu ölçeğe göre bugün tarihin herhangi bir noktasında sahip olduğumuzdan daha fazla bilgi ve kaynağa sahibiz; yine de haksızlıklar artıyor ve zorluklar devam ediyor. Eğer bilgi ve kaynaklar bize gereken tek şey olsaydı; hâlâ burada olmazdık. Bu denklemde eksik kalan temel ögelerden birinin öz güven olduğuna inanıyorum.

Öz güven, takip eden her şeyden önce olan gerekli kıvılcımdır. Öz güven, ilham almak ile gerçekten başlamak ya da yapılana kadar denemek ile yapmak arasındaki farktır. Öz güven, kaybettiğimizde dahi devam etmemize yardımcı olur. O sehpanın üstündeki kitabın adı "Bir Dünya Hayal Ediyorum" idi ve ben bugün devrimci öz güvenin en iddialı hayallerimizi gerçeğe dönüştürmeye yardımcı olduğu bir dünyayı hayal ediyorum.

Tüm öğrencilerim siyahi veya beyaz ırktan olmayan çocuklardı. Tamamı düşük gelir şartlarında yetişiyordu. Bir kısmı göçmendi, bir kısmı engelliydi ancak hepsi, bu dünyanın öz güvenli olmaya davet ettiği en son insanlardı. İşte bu yüzden, sınıfımın, öğrencilerimin öz güven kası inşa edebilecekleri; her yeni günü kendi hayallerinin imgesi uyarınca dünyayı yeniden dizayn edebilmeleri için gereken öz güven ile karşılamayı öğrenebilecekleri bir yer olması, son derece önemliydi. Nihayetinde dışarı çıkıp dünyayı değiştirmede kullanmak için öz güveni yoksa akademik beceriler neye yarardı.

Sık sık o günü düşünürüm ve onarılmaz bir şekilde zarar vermediğim için gerçekten dua ederim çünkü eskiden Regina gibi küçük bir kız olan bir kadın olarak öz güvenini öldürme sürecini başlatabileceğimi biliyorum hem de sonsuza kadar. Öz güven eksikliği bizi dipten aşağıya doğru çeker ve yukarıdan alta doğru iter ve yapamaz, yapmayacak ve imkansız telaşları arasında ezer. Öz güven olmadan sıkışıp kalırız sıkışıp kaldığımızda ise başlayamayız bile.

Eğer çok fazla öz güvenin varsa, gerçek olan bir şeye dayanmadığın için olabilir. Herkes öz güven eksikliği çekmemekte. Tercih ettiğimiz liderlik arketipine uydukları için toplumdaki bazı insanların öz güven kazanmalarını kolaylaştırıyoruz. Bazı insanların öz güvenini ödüllendirirken bazılarınınkini cezalandırıyoruz ve bu süre zarfında pek çok insan ortalıkta her gün öz güvensiz dolaşıyor.

Kimimiz için, öz güven devrimci bir seçenektir ve sırf öz güven motorumuz olmadığı için en iyi fikirlerimizin gerçekleşmediğini en parlak hayallerimizin ulaşılamaz olduğunu görmek en büyük utancımız olabilir. Bu almak istediğim bir risk değil. Tahminime göre en az üç şey gerekli: izin, topluluk ve merak. İzin, öz güveni doğurur, topluluk onu besler ve merak bunu onaylar. Eğitimde bir deyişimiz var: Göremediğiniz bir şey olamazsınız. Küçük bir kızken, biri bana gösterinceye kadar öz güven gösteremedim.

Asla gülümsemezdi. Asla çekip gitmekten korkmazdı. Annemin, tam da, o minibüste iyi bir anlaşma kaptığını düşündüğünü biliyorum ama aslında annem, benden kim şüphelenirse şüphelensin, beklentilere karşı çıkmam ve yeteneklerimi öz güvenle göstermeme izin veriyordu.

Bu sekiz cesur genç kadın henüz genç olmalarına rağmen tarih yazıyorlardı ve aralarındaki en lafebesi, genç korucu Purity'e şöyle sordum: "Hiç korkar mısın?" Yemin ederim, cevabını tüm vücuduma dövme yaptırmak istiyorum. "Tabii ki korkuyorum ama kızkardeşlerimi çağırıyorum. Onlar bana bu adamlardan daha iyi olacağımızı ve başarısız olmayacağımızı hatırlatıyorlar.”

Kariyerimin başlarında, tam planlandığı gibi gitmeyen büyük ölçekli bir etkinliğe öncülük ettim. Yalan söylüyorum. Berbattı. Etkinliği yöneticimle değerlendirdiğimde muhtemelen doğumumdan itibaren, şimdiye dek yapmış olduğum tüm hataların listesini sayacağını biliyordum. Onun yerine, bir soru ile başladı: Niyetin neydi? Şaşırmıştım ama rahatlamıştım. Benim zaten kendimi dövüyor olduğumu biliyordu ve bu soru, zaten kırılgan olan öz güvenime zarar vermek yerine beni kendi hatalarımdan öğrenmeye davet etti. Merak, insanları kendi öğrenmelerinden sorumlu olmaya davet eder. Bu değişim, bir sonraki projeme başarı beklentisiyle yaklaşmama yardımcı oldu. İzin, topluluk, merak: tüm bunlar, öz güveni beslemek için ihtiyaç duyacağımız şeyler en büyük sorunlarımızı çözmek ve eşitsizliğin sona erdiği adaletin gerçek olduğu dışarıda ve içeride özgür olacağımız çünkü hepimiz özgür olana kadar hiçbirimizin özgür olmadığını bildiğimiz bir dünya inşa etmek için kesinlikle ihtiyacımız olan şeylerdir.

23 Temmuz 2019 Salı

En Kullanışlı Bilgisayarın Defosu – Yapay Zeka

Yoğun şekilde yaptığımız zeka gerektiren bir iş olabilir. Ama örneğin 3-4 yıl o işi yapmadıysak bir sürprizle karşılaşabiliriz. Beyin hatırlamakta büyük sorunlar yaşar. Artık eskisi kadar seri olamaz.

Peki neden. Sinir örgüsü canlıdır. Yani sürekli değişir. Kullanılmayan örgüdeki sinir hücreleri, bağlantıları yavaş yavaş koparır. O an güncel olarak kullanılan başka örgülere bağlantı olur. Artık o gün yoğunlaşılan şey için kullanılmaya başlar. Sonuç olarak gayet iyi olunulan bir iş bırakıldığında ve üstünden 3-4 yıl geçtiğinde artık o beyin o işte eski verimini sağlayamayabilir. Kayıtlı olan iş bilgisi, iş örgüsü uçmuştur. İşte sinir örgüsü kullanan bilgisayarların en büyük defosu bu olabilir.

Oysa sinir örgüsü kullanmayan sıradan bilgisayarlar öyle mi! Bir videoyu, ya da bir “nasıl yapılır” bilgisini kaydedersin. Üzerinden yıllar geçer. Sonra o bilgiye yeniden ulaşmak istersin. Ve o bilgi oradadır. Sabit duruyordur.

Araba plakası okumayı öğrenmiş sinir örgüsü kullanan bir yazılım düşünelim. Bir süre sonra bu yazılıma başka bir ülkenin plakasını okumasını öğretilmeye çalışılsın, örneğin Arapça harfler kullanan plakaları. Yazılımda kurulan sinir örgüsü değişmeye başlayacaktır. Zaman geçecektir. Ve o yazılım, artık ilk öğrendiği plakaları okumakta zorlanacaktır.

Gelecekte, öğrenilmiş bir bilginin sabitlenmesinin mümkün olup olamayacağı merak konusudur; daha doğrusu o bilgiyi tutan sinir örgüsünün. Böylece o bilgi kaydedilmiş olur. Yıllar sonra o örgüye bağlanıldığında bilgiye ulaşılır.

Bir işin nasıl yapılacağı öğrenilirken, örgü beyinde dağınık olarak kurulacaktır. Birçok başka örgüyle de bağlantı halinde olacaktır. Dolayısıyla o örgüyü soyutlamak pek mümkün görünmüyor. O örgüyü sabitleyebilsek bile, bu sefer de öğrenme duracaktır. Üstelik başka örgülerle de bağlantı halinde olduğundan, o örgüler de düzgün çalışmayacaktır. Dolayısıyla kişi başka şeyleri yapmakta da zorlanacaktır. Yani öğrenilmiş bir şeyi sıradan bilgisayarlar gibi kaydetmek pek mümkün görünmüyor.

Ama tüm beyin, tüm örgüler aynı anda yedeklenebilir gelecekte. Böylece hiçbir örgü zarar görmez. Ama bu da, bir öğrenilmiş bilginin kaydedilmesi anlamına gelmez. Çünkü yedeklenen beyin, tekrar çalıştırıldığında, eğer o örgüyü sürekli aktifleştirmezse yine unutacaktır.

Yine de beynin aksine sinir örgüsü kullanan yazılımların, öğrendiği bilgiyi kaydetmek mümkün olabilir. Örgüler ayrı ayrı parçalar olarak başlatılabilir. Aralarında kısmi bir bağlantı olabilir. Yani her örgü ayrı bir beyin gibi olabilir. Dolayısıyla bir örgüyü sabitleyip kaydetmek diğer örgüleri etkilemez. Örneğin Google Translate'in Türkçe-İngilizce öğrenen örgüsü çok iyi duruma geldiyse, bozulmasını engellemek için sabitlenebilir. Böylece yeni kullanıcılardan girişler olduğunda o örgü değişmez. Korunur. Ve bu, örneğin Google Translate'in Türkçe-Almanca öğrenen örgü parçasını etkilemez.

Ama insan beyninde örgüler dağınık yerleştiğinden, bir işin örgüsünü soyutlayıp kaydetmek çok zor görünüyor. İşte bu, sürekli öğrenen, değişen beyin bilgisayarının en büyük defosudur. Bir bilgi 3-4 yıldan sonra silinmeye başlayacaktır. :-)

Okyanus Kıyısı - Söz

Dünyaya nasıl göründüğümü bilmiyorum; ama ben kendimi yalnız, henüz keşfedilmemiş gerçeklerle dolu bir okyanusun kıyısında oynayan, düzgün bir çakıl taşı ya da güzel bir deniz kabuğu bulduğunda sevinen bir oğlan gibi görüyorum, büyük hakikat okyanusu benden önce keşfedilmeden uzanırken.

Isaac Newton

Sözün Orijinali:

I do not know what I may appear to the world, but to myself I seem to have been only like a boy playing on the sea-shore, and diverting myself in now and then finding a smoother pebble or a prettier shell than ordinary, whilst the great ocean of truth lay all undiscovered before me.

17 Temmuz 2019 Çarşamba

Konuşmak - Sahne


Kralın belki de en önemli görevi radyodan halka seslenmektir. Zaten diğer her şeyi hükumet yapmaktadır. Albert, krallık görevinin kendisine kalmasından korkmaktadır. Abisinin kral olacağını umut etmektedir. Ama abisi krallık geleneklerine pek uygun davranabilecek gibi görünmemektedir. Ne yazık ki sonunda bu görev Albert'e kalır. Korktuğu başına gelmiştir. :-)

Albert:
...
Taç giyme töreni. Bu daha da büyük bir hata olur.
Ben kral değilim.
...
Eşi:
Biliyor musun, ilk iki evlilik teklifini ret etmemin nedeni seni sevmemek değildi hayatım.
Kraliyet hayatına katlanamayacağımı düşünmekti.
Geziler ve kamu işlerinden ibaret olacak bir hayat.
Bu fikre dayanamıyorum. Artık bana ait olmayacak bir hayat yani.
Ama sonra düşündüm.
O kadar güzel kekeliyorki, bizi rahat bırakırlar dedim. :-)
(Eşi, krallık geleneklerinin kısıtlayıcı havasından kaçınmaktadır. Bu nedenle “öyle güzel kekeliyordundunki, krallık görevi nasıl olsa abine kalır, biz de rahat bir hayat süreriz sanmıştım” demek istiyor. :-) )

Lionel:
5 yaşındayken korktuğun şeylerden artık korkmamalısın.
Çok sağlam bir adamsın Borty.
Albert:
Öyle miyim! :-)
Lionel:
Ona (eşine) bizden bahsetmemiştim.
Oturup rahatına bak.
Albert:
Logue, bütün gün burada kalamayız.
Lionel:
Evet kalabiliriz, doğru anı beklemem gerekiyor.
Albert:
Sen bir kılıbıksın.
Lionel:
Aynen öyleyim. :-)

(Halka konuşmasından hemen önce)

Churchil:
Bol şans efendim.
Benim de bu aygıttan ödüm kopuyor.
Konuşma sorunum var, biliyorsunuz.
Albert:
Bilmiyordum.
Churchill:
Aile sırrıdır.
Dilim tutuk.
Ameliyat çok tehlikeli bulundu.
Sonunda bu durumu lehime çevirdim. :-)
Albert:
Teşekkür ederim Bay Churchill.
(Churchill Albert'i cesaretlendirmeye çalışmaktadır)

Lionel:
Her şeyi unut.
Ve bana konuş.
Bana konuş.
Dostuna...

(Konuşmadan sonra)

Lionel:
Çok iyiydi Borty.
..
“Ve”de hâlâ kekeliyorsun.
Albert:
Aralara serpiştirdim.
Ben olduğumu anlasınlar. :-)

Maymun Davası - Sahne


Oldukça muhafazakar olan Hillsboro'da Evrim Teorisi'nden bahseden öğretmen tutuklanmıştır. Diğer eyaletlerin basını alaycıdır. Eyaletin ileri gelenleri toplanır.

Oldukça mantıklı konuşur bankacı. Önemli olan, bir konuya bir okulda tarafsız şekilde değinilebilmesidir. :-) Film, 1925'te Amerika'da yaşanmış gerçek bir olaya dayanmaktadır.


Elbette böyle bir davadan tüm Amerika haberdar olur. Öğretmeni savunmak için sonunda tanınmış bir avukat eyalete gelir. Mahkeme avukata para cezası verir. Ama beklenmedik bir şey olur. Avukatın kefaletini yerel halktan bir çiftçi ve bankacı ödemek ister. Muhafazakar bir eyalette bile şaşırtan aykırı kişiler çıkabilmektedir. :-)

13 Temmuz 2019 Cumartesi

Evrendeki Diğer Uygarlıklar Neredeler? - Alıntı

Yine de, mekanik teknolojiden Tekilliğin engin zekâ ve iletişim patlamasına ilerlemek için yalnızca birkaç yüzyıl yeterliyse, SETI'nin varsayımına göre ışık küremizde, teknolojileri bizimkinden düşleyemeyeceğimiz kadar ileride olan milyarlarca (gökadamızda da binlerce ya da milyonlarca) uygarlığın olması gerekir. SETI projesiyle ilgili en azından kimi tartışmalarda, diğer alanlara da yayılmış olan aynı doğrusal düşünme biçimiyle, uygarlıkların bizim teknoloji düzeyimize erişeceği ve o noktadan sonra milyonlarca değilse bile binlerce yılda yavaş yavaş ilerleyeceği varsayımlarını görüyoruz. Ancak radyoyla başlayan ilk kıpırtılardan, salt bir II. tip uygarlığın ötesine geçen güçlere sıçranması yalnızca birkaç yüz yıl sürmektedir. Yani bu durumda, göklerin akıllı yayınlarla ışıl ışıl parlaması gerekirdi.

Ama gökyüzü oldukça sakin. Evreni bu kadar sessiz bulmamız çok tuhaf ve ilginç. 1950 yılının yazında Enrico Fermi'nin sormuş olduğu gibi: “Herkes nerede?” Yeterince ileri bir uygarlığın sinyallerini gizli frekanslarda hafif sinyallerle sınırlaması olası değildir. Dünyadışı bütün akıllı yaşam uygarlıkları neden böylesine çekingenler?

Fermi Paradoksu olarak adlandırılana (ki bilindiği gibi, yalnızca çoğu gözlemcinin Drake denklemine uyguladığı iyimser parametreler kabul edildiğinde bir paradokstur) yanıt verme çabaları olmuştur. Ortak yanıtlardan biri, radyo sinyali yeteneğine erişen bir uygarlığın kendini gizleyip, silebileceğidir. Bu açıklama, yalnızca böyle birkaç uygarlıktan söz ediyor olsaydık kabul edilebilir olurdu, ama bu uygarlıklardan milyarlarcasına işaret eden yaygın SETI varsayımlarıyla bu uygarlıkların her birinin kendini yok etmiş olması inandırıcı bir düşünce değildir.

Diğer iddialar da aynı doğrultudadır. Belki de (bu kadar ilkel olduğumuz için) “onlar” bizi rahatsız etmemeye karar vermiş, Sessizce (Uzay Yolu dizisinin hayranlarına tanıdık gelecek bir etik ilke) bizi seyrediyorlar. Bir kez daha, var olması gereken milyarlarca uygarlığın her birinin de aynı kararı verdiğini düşünmek pek inandırıcı değildir. Ya da belki de daha yetenekli iletişim paradigmalarına geçmişlerdir. Elektromanyetik dalgalardan -çok yüksek frekanstakilerden bile— daha yetenekli iletişim yöntemlerinin uygulanabilmesi, ayrıca (önümüzdeki yüzyıl içinde bizim de olacağımız kadar) gelişmiş uygarlıkların bunları keşfedip kapsamlı biçimde yararlanması olasıdır. Ama elektromanyetik dalgaların bu milyonlarca uygarlık arasından birinde bile kesinlikle hiçbir rolünün olmaması, diğer teknolojik süreçlerin bir yan ürünü olarak bile kullanılmaması çok düşük olasılıktır.

Bu arada belirtmem gereken bir konu, elde edilen olumsuz bulguların olumlu sonuçlardan daha değersiz olmadığı, bu nedenle bu yazılanların da yüksek öncelik verilmesi gereken SETI projesinin değerine karşı gelen bir tez olmadığıdır.


Dünya dışı yaşamın bulması umularak Voyager modülleri uzaya gönderildi. İçinde bir de altın plak taşımaktadır. Plağın içinde dünya dışı akıllı yaşam formlarının ya da gelecekteki insanların bulması niyetiyle dünyadaki hayatın ve kültürlerin çeşitliliğini gösteren seçilmiş sesler ve görüntüler bulunuyor. Kendi varlığını hissettirmek için çırpınan insanların aksine, evrendeki tüm uygarlıklar mı saklanmak istiyor! Neden? Korktukları birileri mi var, ileri teknolojilerine rağmen! Ya da, geriden gelen uygarlıklardan kendilerini saklamak neden etik bir davranış olsun. Oysa bir öğretmen gibi, geriden gelen uygarlıkları eğitebilirler. İşte asıl etik davranış bu olurdu! Ya da, en azından geriden gelen uygarlıkları sömürebilirlerdi. Böylece herkes, onların varlığından emin olurdu. Zaten Dünya'da da böyle olmamış mıydı. Avrupalılar Amerika'yı keşfettiğinde kendilerini gizlemek zorunda hissetmemişti. Hatta geriden gelen uygarlık, onları Tanrı sanmıştı.

Carl Sagan'ın aksine, bu konuda Ray Kurzweil haklı görünüyor. Evren, Allen Teleskop Dizisi gibi teleskoplarla izleniyor. Ama hiç radyo dalgasına rastlanmadı. Yani hiç mi sızan radyo dalgası olmaz. Evrende bir uygarlık, teleskoplarla yaşam kanıtı arıyor olsaydı, insanları defalarca keşfetmiş olurdu herhalde. Dünya'dan sızan radyo dalgalarından dolayı, bu çok zor olmayacaktı. Oysa insanların hâlâ radyo dalgasına bile rastlamamış olması düşündürücüdür. Büyük olasılıkla evrende yalnızız. Koca evrende başka tapu yok. Her yer bizim. Tadını çıkarın. :-)



Bu arada konu uzaylılardan açılmışken, bu sahneyi hatırlamak neşelendirecektir. Bazı insanlar UFO'ların dünyayı ziyaret ettiğine inanır. Bu insanlar arasında oldukça popüler olan bir görüntü vardır. Uzaylı Otopsisi Görüntüleri. İşte o görüntülerin hikayesi:

11 Temmuz 2019 Perşembe

Bir Pencere - Alıntı


Ön Açıklama: İnsanlar telefonlarını ellerine alıyorlar. Ve içlerine kapanıyorlar. Sosyal hayattan kopuyorlar. Oysa orası gerçek yaşam değildir!
Bu düşünce aslında yanlıştır.
Telefonda daha doğrusu internette kafa dengi insanları bulmak daha kolaydır, iletişimi sürdürmek daha rahattır. Yani gerçek yaşam, mekan bağımsız sürmektedir. Evet durum, diğer bir pencereyi kullanmaktır sadece. Beynin, yakın çevresi için göz penceresini kullanmasından farkı yoktur!


Artık (bilincimin) bir bölümü internette yaşamaktadır ve sanki hep orada kalmış gibidir. ... Bir öğrencinin önünde kitabı açıktır. Televizyon sesi kapalı çalışır. ... Kulaklıktan müzik sesi gelir... ekranda bir ödev penceresi, bir e-posta ve bir anlık ileti programı penceresi ... Aynı anda birçok işi yürüten öğrenci, çevrimiçi dünyayı yüz yüze dünyaya yeğlemektedir. “Gerçek yaşam,” dedi, “yalnızca bir adet daha penceredir.”
—Christine Boese, MIT profesörü Sherry Turkle'ın bulgularını bildiren yazısı