17 Ağustos 2020 Pazartesi

Halkın Sahte Haberlere İnanması - Karikatürize

Facebook her türlü reklamı almaktadır. Elizabeth Warren sahte siyasi reklamları bile aldığını düşünmektedir. Halk yanıltılmaktadır. Kolayca dolduruşa getirilebilmektedir. Trollük yapılmaktadır. Mark Zuckerberg ise o reklamların düşünce özgürlüğü olduğunu düşünmektedir.

Elizabeth Warren, Mark Zuckerberg'i senatoda özel komite duruşmasına bile çıkartır.

Elizabeth Warren, halkın gerçekleri anlamak için çaba harcaması gerektiğini düşünmekteydi. Ama bunun pek mümkün olmadığını artık anlamıştır. İnsanların çoğunun gerçekleri analiz ederek hep mantıklı davranmalarını beklemek de aslında gerçekçi değildir. Çünkü gün boyu çalışıp yorulurlar. Karşılaştıkları her haberi, dedikoduyu teyit edecek enerjileri ve zamanları olmaz. Genelde duydukları gibi inanırlar. :-)

Elizabeth Warren: Başkan Pete, bir haber gördüğünüzde bunun sahte olmadığını nasıl anlarsınız?
Başkan Pete: Haberi okuduktan sonra Farsça okuyorum, birincil kaynaklarla çapraz kontrol yaparak saatler geçiriyorum. :-)
Biraz zaman alıyor. Ama başka ne yapıyım.
Şehrin güvenlik sorunlarını çözmek için mi çalışıyım! :-)
Çok beklersiniz.
EW: Gördünüz mü. Sıradan insanların gerçekleri doğrulayacak zamanı ya da enerjisi yoktur!
Onlar Pete Buttigieg gibi olamaz.
Facebook'un algoritması gerçeği karıştırıyor.
Böylece insanlar New York Times ve ırkçılık haberleri Arnavutluk arasındaki farkı anlamıyor. :-)
İnsanların gerçeği bulmak için bütün bu zırvalarla uğraştırmak en kötü zorbalıktır!
Vatandaşlar: Facebook bitti! Facebook bitti!...

EW: Daha işimiz bitmedi Zuck.
İç politikaları değiştireceğini söyleyen bu bağlayıcı olmayan taahhütü imzalayacaksın.
Buna hesap soran Facebook anlaşması diyorum.
Ve dediğim gibi bağlayıcı değil. :-)
Mark Zuckerberg: Şartları kabul ediyorum.
EW: Muhteşem! :-)
(Facebook'a yaptırım uygulayabildiğinin gösterisini halka yapabilmek de elbette işine yarayacaktır, gerçekte bir bağlayıcılığının olması gerekmez. :-) Başka siyasetçilerin de çeşitli konularda güçlü olduğunun gösterisini halka yapmak için büyük gayret göstermesini izlemek de epey eğlencelidir, gerçekte öyle olması gerekmez. :-))

Aslında Facebook sahte siyasi reklam almayacak bile olsa, bu bir şeyi çözmeyecektir. Troller, kullanıcı hesaplarından yanlış haberleri yaymaya devam ederler. Üstelik sahte haberler sadece Facebook'ta değildir. Twitter, Whatsapp gibi birçok platformdan yayılır. Hem böyle şeylerle sadece internette de karşılaşılmaz. İnsanların çoğu çevrelerinden duydukları dedikodulara da kolayca inanırlar. :-)

Bana hapse gidiyorsun derse; hayır diyeceğim - Karikatürize

 

Donald Trump, Savcı Robert Mueller'in, kabinesinden bilgi sızdırmayı başarmasından dolayı kızgındır. Mike Pence'in eşi: Merhaba sayın başkan, küçük arkadaşlarınız nerede bugün? Donald Trump: Hepsi Robert Mueller'le takılmanın peşindeler. 🙂 DT: Sevgili Bay Mueller. Yanlış yaptığımız şey her neyse, bizi hapse atmak istediğin gerçeğini kabul ediyoruz. Ama olduğumuz kişiler yüzünden ifade vermemizi istediğiniz için deli olduğunu düşünüyoruz.. 🙂 Mike Pence: Senin gibi bir kadını askılı buluz giymiş bir aşüfte için asla değişmem, biliyorsun. Mike Pence'in Eşi: Donald Trump'a karşı gelerek Tanrı'ya karşı günah işlediğim için özür dilerim. Acaba ne düşünüyordumki! 🙂 Mike Pence, porno yıldızıyla yatan kişinin aslında kendisi olduğunu açıklamıştır, Donald Trump'u kurtarmak için. Eşi, Trump'un Tanrı tarafından görevlendirildiğini, bu yüzden sorgulamakta hata yaptığını düşünmektedir, dindar bir kadın olduğu için. Kabine Üyesi: Ah, geri dönmenize çok seviniyoruz. Mueller bizi adaleti engelleme ve gizli işlerle ilgili sorgulamak istiyordu sadece. 🙂 Başka bir şey düşünemez misin sen diyesim geldi. 🙂 DT: Ezik herif. Bana hapse gidiyorsun derse; hayır diyeceğim. 🙂 (Tartışma) Jeff Sessions: Bunu gerçekten yapacak mısınız!? Çünkü bir çok insan bunu yapmanızdan korkuyor! 🙂 DT: ...Ama en önemlisi, gerçekten düşündüğünüzde tek yapmanız gereken Meksika'lıları suçlamaktır. 🙂 Ve zencileri. 🙂 Ve müslümanları. 🙂 Ve... 🙂

İşler umduğu gibi gelişmeyince, tehdit icat edip onu suçlayan siyasetçiler gibi yani. 🙂 Çeşitli yolsuzluklara karışmış olabilir Donald Trump. Bir porno yıldızıyla yatmış olabilir. Susması için de para vermiştir. 🙂 Ama en başından beri bana hiç inandırıcı gelmeyen şeyse, seçimler için Rusya'yla gizli işbirliği yapması. Amerika vatandaşlarının çoğunun hassas yeri de bu Rusya paranoyasıdır işte. 🙂 Dolaysıyla orada da bu hassaslık siyasete alet edilir, doğal olarak. 🙂 Rusya, Amerika için çeşitli konularda tehdit olabilir. Ama bu seçim konusunda değil. Bu komik. Aslında Donald Trump, Putin'den çok Bin Selman'la daha ilgili görünüyor. Bunun nedeni de Suudi Arabistan'ın silahları Rusya veya Çin'den alması yerine ABD'den almasını sağlamak, yani duygusal nedenlerden değil. Zaten bunu da açıkça söylüyor Donald Trump. Rusya'ya bir şey borçlu olan biri bu kadar açık konuşmazdı herhalde. 🙂

Bu arada, Donald Trump karikatürünü Türkçe ses veren Uğur Taşdemir'dir.

Yaptığım hiçbir işte bu kadar başarılı olmamıştım! - Sahne

Bir zamanlar sigaranın reklam yüzü olan Marlboro Adam, şirketin hissedarı bile olmuştur. Zaman geçer. Sonunda o da kanser olmuştur. Artık sigara şirketlerini karalamak, dava açmak istemektedir. Sigara şirketi, para vermek niyetindedir, susması için. Elbette ikna etmekte oldukça başarılı olan Nick Naylor'la parayı gönderirler. :-)

Marlboro Adam: Sen iyi bir adama benziyorsun.
O pisliklerin arasında ne işin var senin?
Nick Naylor: Bu işte iyiyim.
Yaptığım hiçbir işte bu kadar başarılı olmamıştım! :-)
MA: Ah. Boş versene evlat. Ben de Viatnam'lı vurmakta iyiydim.
Bunu kariyer haline getirmedim! :-)
Herhalde hepimizin ipotek ödemesi gerekir.

MA: Evet, evet beni susmaya ikna etmek için mi geldin.
Bu çantanın içindeki şey bu mu?
NN: Evet temel olarak.
Hayır temel olarak değil. Bu kesinlikle o.
MA: Onurum satılık değil!
NN: Bu bir teklif değil.
Bir hediye. :-)
Vergileri çoktan ödendi.
Ne yaparsan yap senin olacak.
Ana fikir, bir şekilde hissedeceğin suçluluğun bizi karalamana engel olması. :-)
MA: Tüm bunları bana söylemen gerekiyor muydu?
NN. Hayır. Sadece özür dilemek. Parayı verip çıkmam gerekiyordu.
MA: Bana bunu neden söylüyorsun.
NN: Çünkü bu şekilde parayı alacaksınız.
MA: Bunu neden yapıyım.
NN: Çünkü kızgınsınız.
...
NN: Buraya geldiklerinde bu çantayı açacaksınız.
(Basın eve geldiğinde)
Ve tüm parayı bu şekilde yere dökeceksiniz.
MA: Neden?
NN: Güvenin bana, bu şekilde daha etkili görünür.
İçindeki tüm desteleri yere dökmeyi unutmayın.
Mümkünse bir iki kere de öksüreceksiniz.
Ve hepsi böyle yerdeyken, bununla ne yapacağınızı söylüyeceksiniz.
MA: Bu parayla ne yapacağım?
NN: Bağışlayacaksınız.
Evet, Lorne Lutch Kanser Vakfı kuracaksınız.
Bir çiftlik olacak. Bir panayır.
Bu harika olacak. Televizyonda... :-)
MA: Dur bir dakika. Peki ya ailem?
Ama Larren, parayı elinde tutamazsın.
(“İstersen parayı kişisel olarak kullanmayarak ne kadar onurlu olduğunun gösterisini yapabilirsin” diyor. :-) )
...
MA: Herhalde sizi, yarısı için karalayabilirim? :-)
NN: Hayır Lorne. Biliyorsun ya hepsi kalacak ya da hepsini vereceksin!

12 Ağustos 2020 Çarşamba

Zihinlerimizi aktarmaya ne kadar yakınız? - Konferans

Zihinlerin bilgisayara aktarılmasının başarılabildiğini düşünün. Ne kadar büyük sosyal etkisi olacaktır! İlk zamanlarında çok pahalı olacaktır. Birçok insan, sadece bazı insanların sonsuz yaşama erişebilmesini çok kıskanacaktır. Bazı insanlar, bilgisayardaki bireyin, gerçek kişi olmadığına inanmak isteyecektir. Bu, ilk başlarda doğru da olabilecektir. Çünkü ilk zamanlarında, beynin tüm içeriğini aktarmakta hatalar olabilir. Dolayısıyla bilgisayardaki birey asıl kişiden biraz farklı birey olabilir. Ama zamanla beynin tüm içeriğinin aktarılması konusunda yapılan hatalar giderilecektir.

Yine de artık iki birey vardır. Ve zamanla düşünüşleri birbirinden farklılaşmaya başlayacaktır. Çünkü hep aynı etkilere maruz kalmazlar artık. Sonuçta birbirlerinin geçmişini çok iyi bilen iki farklı birey şekillenir. Bu da zamanla rahatsız edici olabilir. Bu nedenle zihnini bilgisayara aktararak sonsuz yaşamı seçmiş bireyler, bedenlerinin uyutulmasını tercih edebilirler. Ölümden sonra yaşama inanan insanlar için çok şaşırtıcı olacaktır bu durum. Çünkü birey ölmemiştir, bilgisayarda yaşamaya devam etmektedir. Bunu kabullenmekte zorlanacaklardır. Ama yeterli paraları olsa, kendileri de zihinlerinin bilgisayara aktarılmasına hayır diyemeyeceklerdir.

Bilgisayardaki zihinlerin hakları ne olacaktır. İnsan gibi düşündüğünü gösterebiliyorsa, yani bir seviyenin üstünde aynı tepkileri veriyorsa insan demektir. İnsan haklarına o da sahip olmalıdır.

Ama elbette beynin bilgisayara aktarılmasına daha yüzyıllar vardır, konferansta da belirtildiği gibi. Daha tüm sinir bağlantılarını algılamak bile mümkün olmadı, o kadar bağlantının dijital olarak oluşturulması bir yana...



Kimsenin ölmediği bir gelecek düşünün— ölmek yerine aklımızın dijital dünyaya aktarıldığı bir gelecek. Akıllarımız gerçekçi, simulasyon bir dünyada avatar boyutunda yaşayabilirler ve bu halde bile biyolojik dünyaya katkıda bulunabilirler.

Zihin aktarımı kulağa çok çekici geliyor ama bir insanın beynini tarayıp zihnini aktarmak için neler gerekiyor? Asıl sorun beyni, zihni ele geçirecek kadar detaylı tarayabilmek ve o detayları yapay olarak eksiksizce tekrar yaratabilmek.Fakat önce neyi taramamız gerektiğini bilmeliyiz. İnsan beyni yaklaşık olarak 86 milyar nörondan oluşur. Bunlar en az yüz trilyon sinapsle bağlılardır. Beyin nöronlarının bağlantı biçimine yani nöronlar ve onların bağlantısına konnektom denir. Konnektomun şemasını daha çıkaramadık ve sinirsel sinyaller hakkında da öğrenecek çok şey var. Yüzlerce, belki de binlerce çeşit bağlantı türü ya da sinaps mevcut. Her birinin görevi nispeten farklı. Kimisi hızlı, kimisi yavaş işliyor. Kimisi öğrenme sürecinde küçülüyor ya da büyüyor. Kimisi zaman geçse de değişmiyor. Nöronlar arasındaki trilyonlarca 1'e 1 bağlantıların yanı sıra bazı nöronlar nörotransmiter yayıyor. Bunlar biren fazla nöronu aynı anda etkiliyor. Bu farklı etkileşim türlerinin hepsinin şemasını çıkartmak lazım ki insan zihni kopyalanabilsin. Ayrıca sinirsel sinyalleri de etkileyen ve daha tam anlaşılmamış ya da keşfedilmemiş birçok şey var. Mesela, nöronların hareket etme biçimi gliya diye bir hücreden etkilenir. Gliya, nöronları çevreler ve bazı bilim adamlarına göre nöronlardan 1'e 10 oranında daha fazla olabilirler. Gliya önceden sadece yapısal destek için var sanılıyordu ve işlevleri hâlâ tam bilinmiyor ama bazıları kendi sinyallerini üretebiliyorlar. Bu sinyaller bilgi işlenmesini etkilerler.

Beyni, neyi tarayacağımızı bilecek kadar iyi anlasak ve o çözünürlükte tarama yapabilecek güvenli teknolojiyi üretsek bile o bilgiyi dijital olarak yeniden yaratmak da ayrı bir sorun. Bunun önündeki en büyük engeller programlama gücü ve depolama alanı. İkisi de her sene daha da gelişiyor. Aslında bu teknolojik kapasiteye ulaşmaya, zihnimizi anlamak ya da taramaktan daha yakınız. Yapay sinir ağları çoktan internet arama motorlarımızı, dijital aistanları, sürücüsüz arabaları Wall Street ticaret algoritmalarını ve akıllı telefonları işletiyor. Kimse 86 milyar nöron içeren bir yapay ağ icat etmedi ama programlama teknolojisi ilerledikçe o kadar büyük veri setlerini kaydetmek mümkün olabilir.

Tarama ve yükleme sürecinin her aşamasında gerekli bilgileri doğru kaydettiğimizden emin olmalıyız. Yoksa bozuk bir zihin versiyonunun neye dönüşeceğini bilemeyiz.

Zihin aktarımı teorik olarak mümkün ama o teknolojiye ve bilgiye ulaşıp bu fikri gerçekleştirene kadar önümüzde daha yüzlerce yıl var. Bundan önce ahlaki ve felsefik açıdan düşünülmesi gerekenler var. Aktarılmış zihinlere kim erişebilir? Bu zihinlerin nasıl hakları olacak? Bu teknoloji nasıl kötüye kullanılabilir? Zihinlerimizi aktarsak bile geriye "gerçek biz" kalmalı mı?

 

Bu da İlginizi Çekebilir:

Beyniniz Bir Bilgisayar Değil ve Muhtemelen Asla Bilgisayara Aktarılmayacak! - Alıntı

6 Ağustos 2020 Perşembe

Domatesin Covid-19 Aşısı Olabilmesi

Aşıların seri üretiminin, bitki yetiştirme kolaylığında sağlanabildiğini düşünün. Üretimi ucuzlayacaktır. Aşılar daha çok insana yetebilecektir. Aslında Covid-19 gibi pandemilere önlem alabilmenin en verimli yolu, aşıyı bitkiye dahil edebilmektir. Böylece o bitki yetiştirildikçe, aşı da üretilmiş olacaktır.



Aşı üretiminde az bilinir yöntemlerden birisi, bitkileri antijen üretmek üzere bir “biyofabrika” olarak kullanmaya dayanır. Bitkilerin genetiği, örneğin virüs benzeri parçacıkları (VBP) üretebilmesi için değiştirilebilir. Virüs benzeri parçacık dediğimiz şeyler, virüslerin yapısal proteinleri ya da antijenlere birden fazla bölgeden bağlanarak insanlarda bağışıklık tepkisi oluşturan “multi-epitop” proteinleridir.”

“Nicotiana benthamiana, hızla üreyen, laboratuvarda kolaylık sağlayan ve yüksek biyokütle oluşturan tütün benzeri bir bitkidir ve bu yüzden aşı çalışmalarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Fakat bilim insanları aynı zamanda marul, havuç, patates, pirinç, domates ve mısır gibi birçok farklı bitki ile de çalışmalar yapmakta.

2020’nin başından beri HIV, çocuk felci, hepatit-B, kuduz, HPV, kolera ve diğer birçok patojene ait 97 deneysel aşı, bu bitkilerde çoğaltılan antijenler ile üretildi. Çalışmalar MS gibi otoimmün hastalıklar ve kansere karşı bileşen üretiminde bile kullanıldı.

Söz konusu “bitki temelli aşılar”ın bir kısmı, klinik çalışmalara kadar ilerletildi. Medicago tarafından geliştirilen grip aşısı, Fraunhofer malarya aşısı ve Kentucky Biyoprocess tarafından bir antikor serumu olarak üretilen ZMapp adlı ilaç, genetik ile değiştirilmiş (GD) tütünler aracılığıyla üretilmişti. Zmapp, Afrika’da gerçekleşen 2014-2015 ve 2018-2019 tarihli Ebola salgınlarında hastalar üzerinde de uygulandı.

Günümüzde bitki temelli aşılar sadece bir hayal değil. Öyle kibir tanesi piyasaya dahi sürüldü: Gaucher hastalığının replasman tedavisinde kullanılan “taliglucerase alfa” enzimi, GD havuçlarda çoğaltılıyor ve biyoreaktörler yoluyla elde ediliyor.”

Bitkilerde üretilen aşıların kolay taşınması, depolama için soğuk zincir sistemine gerek duymaması ve dolayısıyla düşük maliyetli olması gibi birçok avantajı var. Ek olarak, klasik aşı üretimi yöntemlerinin aksine bitki temelli aşı üretiminde patojen ve toksinlerin çalışanlara bulaşma riski de bulunmuyor ki bu risk memeliler veya mikroorganizmalar üzerinde aşı üretimi sırasında endişe duyulan bir risk.”

“Süregelen COVID-19 aşı yarışında, “biyo-tarım” veya “moleküler tarım” olarak da bilinen bitkilerden yararlanma stratejisi de ihmal edilmiş değil. Yukarda bahsi geçen iki şirket, tütün bitkisini genetik ile değiştirerek virüs benzeri parçacıkları bitkiden elde etmek ve dolayısıyla antijen üretmek için çalışıyor. Bunlardan biri olan Kanada şirketi Medicago, eğer bu yenilikçi metot ve klinik testler Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nin onayını alırsa, şirketin ayda 10 milyon doz aşı üretebileceğini belirtiyor. Öte yandan Amerikan şirketi Kentucky Biyoprocessing, kendi ürettikleri hızlı büyüyen GD tütünleri kullandığını, aşı için klinik öncesi testlere başladığını ve haftada 3 milyon doza kadar aşı üretebileceğini duyurdu.”

Yukarıda bahsettiğimiz bitki bazlı aşıların geleneksel aşılara göre bazı avantajları olmasına karşın uygulama yöntemleri hala enjeksiyonu -çocukların korkulu rüyası iğneleri- içeriyor. Peki ya aşı vurulmak yerine direkt olarak bağışıklık kazandıran genetik ile değiştirilmiş besinler -yani bir nevi yenilebilir aşı- tüketebilseydik?”

“Meksika’da UANL (Institute of the Autonomous University of Nuevo León) üniversitesinden genç bir biyoteknolog ve girişimci olan Garza, Cornell Alliance for Science ile yaptığı röportaj’da şunları söylüyor:

Avantajları apaçık ortada olmasına rağmen SARS-CoV-2’ye karşı ‘yenilebilir aşı’ üretim yöntemi, çok az araştırılmış bir alternatif. COVİD-19 sorunu, aşı niteliğinde olacak virüs proteinlerinin domateslerde üretilmesine odaklanarak çözülebilir.”

“Garza, şöyle anlatıyor:

Aşıların geleneksel olarak üretilmesi uzun zaman alan ve oldukça masraflı bir sürü biyokimyasal, immünolojik ve mikrobiyolojik metod gerektiriyor. Kullandığımız “tersine aşı” stratejisi, her bir patojen veya organizma için çok sayıda protein bulmamıza ve içlerinden en iyi antijen aşı adaylarını seçmemize yarıyor. Bu yöntem, klasik yöntemlerle üretilmesi çok karmaşık ve neredeyse imkânsız olan aşıları üretebilmemizi sağlıyor.”

Kısacası, Üretimden önce yapılan biyoenformatik modellemeler, işten tasarruf etmeyi ve patojenlere karşı en etkili antijenlerle çalışmayı; dolayısıyla en etkili aşıyı bulmayı sağlıyor.”

Buna benzer nitelikte literatürde bulunabilen tek çalışma, SARS-CoV antijenleri bulunduran bir domatesin geliştirilmesiydi. SARS-CoV,2002-2003 yılları arasında Güneydoğu Asya’da SARS epidemisine sebep oldu ve günümüzde COVID-19’a sebep olan virüs ile %70 genomik benzerliğe sahipti. Ancak geliştirilen transgenik domatesin farelerde SARS-CoV-1’e karşı yüksek değerlerde antijen üretmesine sebep olduğu kaydedilmesine rağmen klinik çalışmalara devam edilmedi.”

“Garza’nın da açıkladığı üzere, çalışma şu anda aşı üretebilmek amacıyla potansiyel epitopları belirleme ve analizini yapma aşamasında. Proje ilerledikçe şirketler ve araştırma merkezleri yardımıyla aday aşının klinik çalışmaları yapılmaya başlanacak.”

İğnelerin can yakıcılığından kurtulmanın dışında meyve ve yenilebilir bitkilerin insanların hastalıklara karşı bağışıklık kazanmasında aşı olarak kullanılmasının, aşının saflaştırılmadan ve işlemden geçirilmeden direkt olarak yenebilmesi gibi birçok yararı var.

Ham maddenin ek işlemden geçirilmeden doğrudan tüketilmesi (meyvenin direkt olarak yenmesi ya da biyokütle liyofilizasyonu ile sıvılaştırılmış jelatin hap veya tabletler yoluyla alınması), antijeni işlemden geçirme ve saflaştırma maliyetlerinden kurtardığı gibi bitki hücrelerinin midedeki koruyucu rollerinden dolayı antijenlerin mide-bağırsak yolunda bozulmasını da engelliyor.”

Yenilebilir aşıların antijen saflaştırma işleminden geçmemesi, muhtemelen düşük bütçe ile üretilebilmesini sağlayan ana faktör. Masrafın az olması ise düşük gelirli ülkelerde de aşının ulaşılabilir olması demek.

İstatistiklere göre, örneğin Çin’deki tüm insanlara yetecek hepatit-B aşısı için sadece 0.16km2 araziye ihtiyaç var; dünyadaki tüm çocuklar için ise bu rakam 0,8 km2 oluyor.”

“Her kıtadan birçok ülke GDO’ları deneysel olarak geliştiriyor ya da geliştirmiş olsa da, günümüzde sadece 26 ulus GDO’ların ticari kullanımıyla ilgili yasal düzenlemeleri hayata geçirdi. Avrupa Birliği’nde olduğu gibi, diğer birçok ülkede gerekli yasaların bulunmaması veya geri kalmış, işlevsiz çerçeve yasalar, yenebilir aşıların laboratuvardan piyasaya sürülmesinin nihai maliyetini arttırabilir ve böylelikle küçük-orta çaplı şirketlerin veya kamu kuruluşlarının bu teknolojiyi geliştirmesini zorlaştırabilir.”

“Hâlihazırda domates bitkileriyle COVID-19’a karşı aşı geliştirme çalışmalarının yapıldığı Meksika’da ise, GDO lara karşı olduğunu sık sık belirten bir başkanın rejimi altında yerel bilim insanları zor zamanlar yaşıyorlar. Dahası aynı başkan, genetik ile değiştirilmiş ürün karşıtlığıyla bilinen bir bilim insanını, ulusal bilim harcamalarından sorumlu devlet kuruluşu CONACYT’nin yöneticisi olarak atamıştı.”

“Yine de eğer bu umut vadeden yenebilir aşı çalışması – Meksikalı kamu sektöründe başlatılanlar- başarılı bir şekilde ilerlerse, klinik aşamalara ve üretimin hızlanmasına yönelik gelişmelerin kuzeye, ABD ya da Kanada’ya doğru, şirketlerin zaten COVID-19 moleküler ilaç tarımı yaptığı ve dünyanın en uyarlanabilir GDO hukuki çerçevelerinin olduğu yerlere kayması oldukça muhtemel. Bu durum, Meksika’daki biyolojik ilaç tarımı imkânlarına sahip yerel üniversitelerin yanında, yine Meksika’da bulunan CIMMYT, CINVESTAV ve INIFAP gibi tüm yüksek düzeyli araştırma merkezlerine ve tarımsal biyoteknoloji alanında çalışan dünyanın üst düzey bilim insanlarına rağmen gerçekleşebilir.”

Yenilebilir aşılar için temel problem, insanların GDO’lara karşı yanlış kanılarda bulunmasından ve GDO’nun çevreye ve sağlığa zararlı olduğuna dair keskin yargılarından kaynaklanıyor. Binlerce bilimsel araştırma ve 250’den fazla bilimsel kuruluşun açıklaması, GDO’nun güvenli olduğunu kanıtlarla destekliyor; ayrıca GDO’nun 20 yıllık geçmişi boyunca aksini kanıtlayan hiçbir etki görülmemesine rağmen önyargılar devam ediyor.Bizlere düşen nokta ise, GDO’ya dair doğru bilgileri, özellikle gelişmekte olan ülkelerde kamuya ve kanun yapıcılara bu gibi önemli anlarda yaymak oluyor.”

Belki COVID-19’a karşı başlattığımız aşı yarışında GD yiyecekler, milyonlarca insanı kurtarmakla beraber, yıllardır korkular ve yanlış bilgiler sonucu oluşan önyargıları da kırabilirler.”



Alıntılanan Makale: Genetiği Değiştirilmiş Domatesler, Yenilebilir COVID-19 Aşısı Olarak Kullanılabilir!