26 Nisan 2021 Pazartesi

Bir Şeye Tutunmak – Sahne

 


White: Tutunduğum şey ney sence?
Black: Bilmiyorum.
W: Ölümcül yolcunun, uğrunda ölecek kadar değer verdiği şey nedir!
B: Bilmiyorum!
...
W: Sonunda geldiğim nokta boş vermek.
Oraya gelebilmek için çok uğraştım.
Vaz geçemeyeceğim bir şey varsa o da boş vermek olur. :-)
...
W: İnandığım şeyler çok kırılgandı!
Söylemiştim.
Uzun süre ortada olmayacaklar ve tabi ben de.
...
W: Kendini kayıplara alıştırmak zorundasın.
Zorundasın!
...
W: Dünya’dan satır satır vaz geçersin!
Kendi ölümüne suç ortağı olursun.
...
W: Belki de bazı şeylerin boyunu aştığını kabul etmelisin!
B: Kabul ediyorum ama kendimi öldürmemi gerektirmezki!
Başka şansım yok.
W: Tamam. Belki de haklısındır...

Bazı insanların hayatta tutundukları bir şey olur. O şey hayatı anlamlı kılar. Belki önemsedikleri bir konuda başarılı olduklarını düşünmek, hayatta tutundukları şeydir. Tutundukları şey hayatlarının biricik dayanağıdır. Gerçekleştirmek için çok uğraşırlar. Ama zamanla bazıları, tutundukları şeyin, boylarını aştığını fark ederler. Bunu kabullenmekte zorlanırlar. Boşluğa düşerler. Sonra da vaz geçerler...

Doğal Sürece Müdahale Etmek - Sahne

 


İlk kalp nakli yapıldığı dönemde, doktorlar da dahil bunun yanlış olduğuna dair bir his vardı. Bu, Tanrı'nın dilediğine, doğaya aykırı bir şeydi. Bu Tanrı'yı oynamaktı. Eter, 1946'da kullanılmaya başlandı. İnsanlar o yıllara kadar uyanık ameliyat ediliyordu. Oysa eter 1543'te keşfedilmişti. Ama ameliyatlarda kullanılması yasaklanmıştı. Çünkü “Yüce Tanrı bize acı çektirmek istiyor” diye düşünülen bir dini dogmadan dolayı kaçınılmıştı. Ama bu açıdan bakılırsa ilaç vermekten bile kaçınılmalıdır. Sonuçta doğal sürece müdahale edilmiş olmaktadır.

Dr. Jack Kevorkian: Bir doktor size ilaç veriyorsa, Tanrı'yı oynuyordur. Çünkü doğal sürecinize müdahale ediyordur.
Tüm doktorlar Tanrı olduklarına inanır. İnanmamalılar ama inanıyorlar.

Dr. Jack Kevorkian Tanrı'yı oynamakla suçlanmaktadır. Çünkü doktor, zor durumdaki hastalara eğer istiyorlarsa ötanazi uygulamaktadır. Sürekli yatakta ve sürekli makinelere bağımlı yaşayan hastalara yardımcı olmaktadır. Başvuran hastaların %97-98'ini geri çevirmektedir. Yani sadece, hayatın, bedene artık işkence haline gelmiş hastaların isteğini kabul etmektedir.


Bunlar da İlginizi Çekebilir
Tanrı'yı Oynayanlar
Klonlama Yaparak Tanrı'yı Oynamak - Alıntı

3 Nisan 2021 Cumartesi

Seçimlerde Sempatiklik - Sahne




Salas kasabasından çıkan bir yazar. Avrupa da çok ünlü olmuştur. Sonunda Nobel Edebiyat Ödülünü bile almıştır. Eh, entelektüel görünmektedir. Bu yazar yıllar sonra kasabasını ziyaret etmeye niyetlenmiştir. Aslında pek de istekli değildir.
Yazarın, kitaplarındaki karakterlerle aslında kendilerini eleştirdiğini düşünmektedirler, kasaba halkı. Yazarın kendilerini cahil gördüğünü düşünmektedirler. Aslında kasaba halkına uzak biri olduğuna inanmaktadırlar. Kasaba halkı, bu yazarla gurur duymakla, pek sevmemek arasında kalmıştır! 🙂
Bu yazar insanları umutsuzca değiştirmek, iyileştirmek istediğini söylemektedir. Oysa kimse, başkasının yukarıdan kendisini değiştirmeye çalışmasından hoşlanmaz. Herkes, kendince en doğruyu biliyordur zaten. 🙂
Bu yazar seçime girse, kasabasından pek de oy alamayacaktır bu yüzden. Ha, belki Nobel Edebiyat Ödülü'nden dolayı oyları biraz artabilir.
İşte iktidarı almaya çabalayan partinin, belli bir oy bandını aşamayacak olmasının nedeni de budur. Geniş kesime küçümsendiğini hissettirmektedir. Onları cahil gördüğü algısını oluşturmaktadır. Ve kimse, kendisini cahil gören birine sempati duymaz. Hatta onları doğru yola çekmeye çalışmaktadır, kendince doğruyu anlatmaya çalışmaktadır. Güya onları değiştirebilecektir. Ki o halk bundan hiç hoşlanmaz, çünkü herkes kendince doğruyu zaten bilmektedir. İnsanları küçümsüyorsan bile bunu belli edemezsin. Belli ettikten sonra oy bekleyemezsin. İnsanlar, siyasetçiden kendilerini iyi hissettirecek şeyler duymak isterler. Övülmek isterler. Ve siyasetçiysen böyle yapmak zorundasın. “Sen doğruyu anlamıyorsun, hep gidip ona oy veriyorsun” havası yaratmak sadece daha da antipatik görünmeye neden olur. Oysa halk, kendisini zeki hissettiren siyasetçiyi sever, gerçekte öyle olmasa bile. İnsanları değiştiremezsin! 🙂
Doğru, tamam. İktidar partisinin de küçümsendiğini ya da dışlandığını hissetirdiği bir kesim var. Bu kesim belki daha entelektüel olabilir, ama oldukça dar bir kesim. İktidarın oyunu pek etkilemiyor. Dolayısıyla göz ardı etmekte bir sorun görmüyor iktidar. Oysa muhalefetin, hafife aldığını hissettirdiği kesim çok daha geniş. Ve oyları, sonucu etkiliyor. 🙂
***
Vatandaş: ...Bizi cahil ve sapık insanlar olarak görüyor. Sadece bu kitapta değil.
Bu soytarının yazdığı her kitapta bunlar var!
Yazar: Bu neymiş?
V: Bize kötü davranmaktan başka hiçbir şey yapmıyor.
Tamam mı. Evet numara yapma.
Y: Aa, evet.
V: Numara yapma. Aşağılık herifin tekisin sen.
Bize en kötü insan davranışını kondurmaya çalışıyorsun. Yaptığın şey bundan ibaret!
Y: Tamam. İyiliğin saygıdeğer savunucusu beni dinlemek istemiyorsan,
ki bu benim için onurdur. Buradan gitmeni isteyeceğim. Bu insanlar dinlemek istiyor.
Biraz saygı göstermelisin.
V: Hadi ordan, hadi ordan.
Y: Bari onlara göster.
V: Seni kışkırtıcı adam. Numara yapmayı bırak artık.
Bu insanlar senin kim olduğunu bilmiyor. Eserlerini bilmiyor.
Evet, onları artık hafife almayı bırakman gerekiyor.
Memleketine asla dönmemesinin kesin bir sebebi var.
Çünkü bu milyonerin bütün eserleri kendi kasabasına çamur atmaya dayanıyor!
Evet, onun hain olduğunu düşünmüyorsanız ben hiçbir şey bilmiyorum...
Yazar: Gerçek bir kez daha kurgu karşısında üstün oldu.
Diyelim ki söyledikleri doğru. Hımm, hımm.
Diyelim ki onlar haklı. Ben söyledikleri gibi canavarım!
Bu sanatçılığımı geçersiz kılar mı.
Hımm. Ben bir edebiyatçıyım. Roman yazıyorum.
Etik davranış hakkında broşürler yazmıyorum.
Kitaplarımda yer alan bazı karakterlerimin pek çok aşağılık davranışı
ne yazık ki yaşadığımız bu dünyanın bir parçası!
Karakterlerimin o şeyleri yapıyor olması, davranışlarını onayladığım ya da onaylamadığım anlamına gelmiyor.
Suç yazarları cinayetleri onaylıyor mudur sizce! Hıh.
Evet?
Vatandaş: Peki, neden güzel şeyler hakkında yazmıyorsunuz?
Yazar: Ihıh. Pes ediyorum.
Pes ediyorum! Bu düşünceniz, bir yazar olarak bütün hayatımı sorgulatıyor bana.
***

Yazar: ...İnsan komedisinin devamlı gözlemcisi olarak
bu dünyayı daha iyi bir yer yapmaya çalışmak için sorumluluk üstlendim.
Şansımın olmadığını biliyorum!
Ama mücadeleden asla vaz geçmeyeceğim.
Böyle devam edin!
Böyle kalın. Hiçbir şeyin değişmesine izin vermeyin.
İkiyüzlü bir toplum olmaya devam edin.
Cahilliğiniz ve vahşiliğinizle aptalca gurur duyun!
Size bu kadar zahmet verdiğim için üzgünüm ben.
Huzurlu hayatlarınıza devam edin.
Salas'ı sevilen bir cennet yapmaya devam edin!
Hepsi bu.

2 Nisan 2021 Cuma

Adayı Tanıyamamak - Karikatürize

ABD’de seçmenler bir başkandan bıkabilir. Diğer seçeneği pek tanımıyor da olabilirler. Ya da tam tersi geçmişini biliyor olduklarından pek sevmeyen seçmenler de olabilir. Yine de bıktıkları başkanın değişmesi için oylarını ona verirler. Çünkü o başkan olduğunda, ne yaparsa yapsın, rahatlarını alıştıkları düzenlerini çok fazla değiştiremeyeceğini bilirler. Çünkü yasalar, başkanı sınırlandıracaktır. Sonuçta hükumetin değişmesini sağlamış olurlar. Ve böylece Biden başkan olur. :-)

Tandık bir ülkede, muhafazakar seçmen de hükumetten bıkabilir. Ama diğer seçeneği iyi tanımıyordur. "Rahatımı, düzenimi bozabilir" diye düşünür. Ortada kendisini anlayabilecek başka bir seçenek bulamaz. Çünkü seçenek olmaya çalışan parti, o seçmenlerin dikkatini çekecek argüman üretemez. Seçmenin değer verdiği şeylerle ilişkilendirmesini sağlayacak basit argümanlar bulamaz. Hatta argümanları sunuş şekli bile o seçmeni kızdırabilecek nitelikte olabilir. Seçmenin, kendilerinin uzun konuşmalarını dinleyeceğini sanırlar. Sonuçta seçmen o partinin neyi temsil ettiğinden bile emin değildir. Ya da bazı seçmenlerde neyi temsil ettiğiyle ilgili bir kanı oluşmuştur. Ve partide aynı kişileri gördüğü sürece o kanı zaten değişmeyecektir. Aynı siyasetçilerin kanı değişsin diye kılık değiştirmeleri işe yaramaz yani. :-) Bu nedenle kendilerini güvende hissetmek için, bıksalar bile, ortak yönlerinin daha çok olduğunu düşündükleri yine aynı partiye oy verirler. Böylece aynı partinin hükumeti sürer gider...

Seçmen1: Eğer Trump’a oy vermeye gitmezsem oyumun Biden denen adama sayıldığını düşünüyorum...
Seçmen2: Trump’u desteklemediğimi biliyorum, sadece Biden’in neyi temsil ettiğini bilmiyorum. :-)
Seçmen1: Oh. Sünnete karşı çıkmamış mıydı! :-)
Seçmen3: Oh. Sanırım Bernar Senders’la karıştırıyorsun.
Seçmen2: Hayır, hayır. Senders sağlık hizmetleri adamı.
Galiba kestirme karşıtı Trump’tı. :-)

Barack Obama: Joe kendi içinde derinlere bakmalı ve kendi mesajını bulmalısın.
Joe Biden: Benim içimde var mı bilmiyorum. Ben Joe Biden. Kılık değiştirdim. Unuttun mu. :-)
Barack Obama: Başta seni başkan yardımcım olarak seçmekte kararsızdım. Ama fırtına gibi odama girip, bağırarak Robert Downey jr.’in tropik fırtınada ne kadar iyi olduğunu anlattın.
O zaman köpek düdüğünü politikadan daha çok seven seçmene giden anahtarın sen olduğunu anladım! :-) Ve yine oyunu değiştiren bir mesaj bulabilirsin.

Tanıyamamak - Sahne


Bazen toplumun anlayamadıkları insanlar olur. Bu insanlar rahatlığı seçer. Kendi hallerinde yaşarlar. Kimseye bulaşmazlar. Toplumun geneli bu insanları iyi tanımazlar. Tanımadıkları için haklarında dedikodular yayılır; cadıdırlar, delidirler, sıçan yiyorlardır vs. Duyan insanlarda ön yargı, öfke birikir. Bu insanlar da daha çok kendi hallerinde yaşamaya başlarlar. Evleri biricik şatoları olmuştur artık. Toplumdan bazıları bu insanları rahatsız ederek asıl cadının kim olduğunu göstermiş olurlar. :-)

Constance: Kasabaya gideceksin.
Hesap ve kayıtlarımızı kontrol edeceksin.
Market alışverişi yapıp
öğle yemeğine kadar döneceksin.
Merricat: Mecbur muyum?
Kapıyı kilitle.

Merricat: Salı en berbat gün.
Çünkü salı günleri kasabaya gidip
bizden nefret eden herkesi görmek zorundayım.

Merricat: Buradaki insanlar
altı yıl önce Constance’ın babamı ve ailemizi öldürüp
Julian amcayı zehirlediğine inanıyor.
Onun kötü olduğunu kavulması gerektiğini düşünüyorlar.
Şimdi en yüksek tepenin zirvesindeki şatoda iki kraliçe gibi yaşıyoruz.