25 Kasım 2021 Perşembe

Bir mRNA aşı devrimi gerçekleştiren çiftle tanışın - Söyleşi

Zayıflatılmış, etkisizleştirilmiş virüs, bakteri vücuda verilir. Bağışıklık sistemi bunları tanıyıp, onlara karşı savunmayı öğrenir. Bildiğimiz “aşılamak” budur. Vücut, gerçek virüsle, bakteriyle karşılaştığında artık savunmayı biliyordur. Hep geçerli olan bu aşılama tekniğini Uğur Şahin ve Özlem Türeci değiştiriyorlar. Vücudun, virüse karşı savaşacak en ilgili antikorları üretmesini sağlıyorlar. Aşı, bu teknikle daha hızlı oluşturulabiliyor. Vücudun bağışıklık sistemi daha hızlı hazır hale gelebiliyor. Yani sadece Covid-19'a karşı değil, her türlü virüse, bakteriye karşı kullanılabilecek yeni bir aşılama tekniği oluşuyor. Hatta, bağışıklık sisteminin kanserli hücrelerle bile savaşmasını sağlayabilecek aşıları geliştirdiklerini yakın gelecekte duyabiliriz.


Chris Anderson: Sanırım bundan 20 yıl önce kurduğunuz ilk şirketin amacı, kanseri yenmek için insanın bağışıklık sisteminin gücünü kullanmaktı.
Uğur Şahin: Kanser ve diğer hastalıklarla savaşmak için hastanın bağışıklık sistemini kullanmak bizim için hep önemliydi. İmmunolog olarak bağışıklık sisteminin ne kadar güçlü olduğunu biliyoruz. Ancak şunu da gördük ki insan bağışıklık sistemi, kanser vakalarında, kanser hücreleriyle savaşmıyordu. Savaşabilirdi ama savaşmıyordu. Bu yüzden immüno terapiler geliştirmek istiyorduk. Yani bağışıklık sisteminin gücünü kullanan ve bu gücün, kanserli hücrelerle savaşmasını sağlayan tedaviler. Üniversite ortamında, monoklonal antikor geliştirmeye devam edemeyeceğimizi anladık, çünkü monoklonal antikor geliştirmenin maliyeti, klinik bir teste başlamadan bile 20-30 milyon avro arasındaydı. Biz de finansman alacak bir şirket kurmaya karar verdik.

CA: Pekâlâ, bu olağanüstü RNA molekülünden konuşalım, bu konu nasıl ilginizi çekti ve nasıl işinizin odağı oldu. Ve tabii, BioNTech’in kuruluşuna nasıl yön verdi. Bundan bahseder misiniz?
UŞ: mRNA doğal bir molekül, yaşamın ilk moleküllerinden biri. Genetik bilgi taşıyan bir kurye. Ancak DNA’ya kıyasla stabil değil. İnsan hücrelerine bilgi transferi için kullanılıyor. İnsan hücreleri de bu bilgiyle proteinler yapabiliyor, bunlar da tıbbi tedaviler için kullanılabiliyor. Örneğin bir aşı proteini yapmak için veya antikor olan bir protein yapmak için veya başka bir ilaç olan bir protein yapmak için. Bu molekül sınıfı bizi büyülemişti çünkü şu çok açıktı ki mRNA çok hızlı üretilebiliyordu, birkaç gün içinde. Biz de doktorlar olarak kişiselleştirilmiş ilaç konusuna çok ilgiliydik. Yani bir kanser hastası için özel olarak tasarlanmış tedavi ve immüno terapi çünkü kanser tedavisindeki zorluklardan biri her hastanın farklı bir tümörü olması. Aynı tip tümöre sahip iki hastaya ait iki tümörü karşılaştırdığınızda benzerliğin yüzde 3′ten az olduğunu, tümörün yüzde 97 benzersiz olduğunu görürsünüz. Bir hastanın tümörünü tanımlayabilmek bugün hâlâ mümkün değil. İşte bu yüzden, immüno terapi olarak kullanılabilecek bir teknoloji arayışındaydık, ayrıca mümkün olan en kısa zamanda bir tedavi geliştirmede kullanılabilecek bir teknoloji. Tümörün genetik dizilimini alabileceğimiz ve buna göre birkaç haftada kişiselleştirilmiş aşı yapabileceğimiz bir fikir doğdu.

Özlem Türeci: mRNA’nın büyük bir avantajı çok yönlü olması. Uğur’un söylediği gibi çok sayıda mesaj iletebilirsiniz. Bir yandan, o hücrede üretilmesini istediğiniz proteinin bir taslağını iletebilirsiniz. Ama aynı molekül içinde, bu proteinin nasıl oluşması gerektiğini de mRNA içine tasarlayabiliyorsunuz, hücrenin protein yapı taşlarına talimat vererek. Yani bu proteinin, yüksek miktarda veya uzun süreli oluşturulması kararını verebiliyorsunuz, hücre içinde bu proteinin farmakokinetiğinin nasıl olacağını.

CA: T-hücresinin, aşınıza nasıl yanıt verdiğine dair bir slaytınız var. Bunu gördüğünüzde, süreçte hangi aşamadaydınız? Ve böylesi muhteşem bir tepkime gördüğünüzde çok şaşırdınız mı?
ÖT: Bunu zaten hayvan modellerinde görmüştük çünkü aynı zamanda bağışıklık tepkimesini ölçmek için varlar. Bu slaytta görünen, sol tarafta bir lenf nodülü, hiçbir RNA tedavisi veya aşısı olmamış bir model. Sağ tarafta ise, tedavi alan bir organizmanın lenf nodülü. Örnek bir hayvana ait. Lokalizasyonun da önemi var. RNA nano partikülleri, lipit kapsülleri içinde bir araya getirdik, böylelikle mRNA lenf nodüllerine taşınabildi, herhangi bir yer değil, lenf nodüllerine taşınıyor ve lenf nodüllerinde dendritik hücreler dediğimiz çok özel bir hücreye ulaşıyorlar. Bu hücreler bağışıklık sisteminin koçları. Tüm diğer özel kuvvetleri göreve çağıran ve suçluyu yakalamak için onları eğiten bir komutan gibi. Bu hücrelere ulaşabilmek çok önemli. Sağ tarafta, bu hücrelere ulaşmanın etkilerini görüyorsunuz. Çok sayıda kırmızı nokta var. Bunlar, antijeni tanımak için eğitilmiş T hücreleri, yani mRNA’nın getirdiği protein. Klonlardan oluşan bir orduya dönüştüler. Bu kırmızı noktalar, tek bir amacı olan bir ordu, mRNA tarafından kodlanmış bu spesifik proteine saldırmak.

CA: Son 100 yıl içinde insanlığı etkileyen en tehlikeli patojenin dizilimini yalnızca birkaç gün inceleyerek birkaç aşı adayı ortaya çıkarabildiniz. Ve sanıyorum ki sonraki haftalarda ve aylarda bunun işe yarayacağına dair duyduğunuz güven arttı. İnsan denemelerinin sonuçları gelene kadar da -- sanırım geçen yıl Kasım ayıydı -- tam emin olamadınız. O andan bahseder misiniz?
ÖT: Bir Pazar günü bu sonuçları bekliyorduk, bağımsız bir komite tarafından yapılan bu denemelerin değerlendirmesi. Uğur dedi ki, ″Bu verilerin ne yönde çıkacağına bir bakalım.″ Olumlu mu olumsuz mu olacağı belli değildi. Sonuç çıkınca da rahatladık. Aşının etkili olduğunu hatta yüzde 90 üzeri bir oranla oldukça etkili olduğunu duymak çok güzel bir histi.

CA: Bu sefer olanlardan yola çıkarak ve tabii daha önceki aşı çalışmalarına kıyasla inanılmaz bir hızla olduğunu da eklersek, Başka bir virüsün tehdidi altına girersek, eğer gerekirse aşı için gereken zamanı hızlandırabilir miyiz?
UŞ: Evet, Chris, bu harika bir soru. Aslında dünya bir pandemiyle yüzleşmeye hazır değildi. Bilim ve aşı geliştiriciler mükemmel bir edayla yanıt verdi. Pandemi hâlâ sürerken 12 aydan kısa bir süre içinde etkili bir aşı bulmak inanılmaz. Ancak şu an karşı karşıya olduğumuz zorluk, yeterli üretim kapasitemizin olmaması. Teoride bir sonraki pandemi için hazır olmamız gerek, sadece ışık hızında bir aşı geliştirmek için değil ayrıca ışık hızında aşı geliştirip dağıtabilmek için. Şu an ihtiyacımız olan şey elimizde olmayan ek bir element: Üretim kapasitesi. Ve hazır bekleyecek bir üretim kapasitesi. Kendimizi öyle bir pozisyona getirebilmeliyim ki 12 milyar doz aşıyı üretebilelim, ardışık iki doz stratejisini düşünürseniz, altı aydan kısa süre içinde. Bu teknik olarak mümkün. Hükûmetler ve uluslararası organizasyonlar üretim kapasitesine, hazır beklemede kapasiteye yatırım yaparsa bunu başarmakla kalmayıp aşı çalışmalarını daha da hızlandıracak standart bir süre ve süreç bilgisine de sahip oluruz. Yani teoride, sekiz aydan bile daha kısa süre içinde bir aşı yapıp bunu dağıtmayı başarabiliriz.

CA: mRNA teknolojisini kanser ve diğer hastalıkların tedavisinde kullanmak konusunda geçen yıl yaşananlar size ne tür bilgiler veriyor? Bu nasıl bir yol izliyor?
UŞ: Şu an sahip olduğumuz şey, onaylanmış bir teknoloji ve onaylanmış bir ürün. Koronavirüs mRNA aşısı, mRNA’nın gücünü ve bu yaklaşımın güvenli olduğunu gösteriyor. Ek olarak, yeni bir teknolojiye ve yeni tedavi yöntemlerine kapı açıyor. Şu an kanser için kullandığımız mRNA molekülleri -- klinik geliştirmede şu an 10′dan fazla ürünümüz var -- kanserin farklı türlerine karşı çeşitliler. Bulaşıcı hastalık aşıları konusunda sahip olduğumuz başarının kanser immünoterapisinde de kullanılacağına güveniyorum.

UŞ: Düşündüğünüz zaman, hastalık denen durum, hücreler arası iletişimin bozulmasıdır. Örneğin oto immün hastalık, bağışıklık hücrelerinin normal hücrelere saldırması durumu. Ve gerçekten de bağışıklık sistemine bunu durdurmasını öğretecek haberci RNA terapileri tasarlayabiliriz. Üstelik tüm bağışıklık sistemini kısıtlamadan ve yalnızca saldırı yapan bağışıklık hücreleriyle iletişim kurarak. Daha fazla hassasiyet oranıyla daha spesifik olabiliriz.

CA: Son iki yıl içinde BioNTech’in başarısı, yaşanan harika gelişmeler neticesinde sanırım şirketin değeri tavan yaptı. Bu ikinizi de inanılmaz varlıklı yaptı, sanırım şu an ikiniz de milyardersiniz. Bunu deneyimlemek sizin için nasıl oldu? Bazen çok fazla para beraberinde çok sorun getiriyor. Bu bir dikkat dağınıklığı yaratıyor mu?
ÖT: İnovasyonu, temel görevi edinmiş bir şirket için çok fazla para hiçbir zaman sorun olmaz. Çünkü inovasyon demek yatırım demektir. Yoksa yalnızca iki tür ürün veya yüksek tıbbi ihtiyaçların çözümü için kademeli gelişim olurdu.
UŞ: Bu bize şirketimizi dönüştürmek için bir fırsat veriyor. Bu işe atıldığımızda -- 2020′nin başında içinde bulunduğumuz durumla kendimizi kıyasladığımızda klinik denemelerde bir grup ürün adayımız vardı fakat şirket her yıl veya iki yılda bir finansmana ihtiyaç duyuyordu. Şimdi ise şirketin tam vizyonunu gerçekleştirebileceği bir durumdayız. BioNTech’i karşılanmayan aşırı tıbbi ihtiyaç olduğu zaman yeni tür tedaviler sunmak için kurduk. Ama şimdi bunu daha geniş ölçekte yapabiliyor ve inovasyonları hastalara daha hızlı getirebiliyoruz.

2 Kasım 2021 Salı

Milyar Dolar'lık Kod - Sahne

 

Birkaç Alman programcı Terravision adında bir proje geliştirirler. Yıl 1995'tir. Dünyanın istenilen bir bölgesini kuş bakışı görmek mümkün oluyordu. Bir süre Google'ın programcılarıyla görüşürler. Projenin yazılım kodlarını gösterirler. Google'la işbirliği yapmayı hayal ederler. Ama bağlantı devam etmez. Birkaç yıl sonra Google'in Google Earth'i sunduğunu görürler. Şaşırırlar. Google Earth, Terravision'dan doğmuştur sanki. Google Earth'in, Terravision'ın yazılım kodlarını kullandığını iddia ederler. ABD'de patent ihlali davası açarlar. Ama bekledikleri gibi sonuçlanmaz. Mahkeme, Google Earth'de Terravision'dan farklı bir yazılım yöntemi kullanıldığına karar verir. Bir patent ihlali olmadığına karar vermiştir.

Google Earth'ın kodlarının ne kadarı Terravision'a benziyordu. Gerçekten büyük bölümünü kopyalamış mıydı Google!

Şöyle düşünelim. Hazırlamak neden birkaç yıl sürdü, eğer kodları kopyaladılarsa. Hemen ertesi yıl Google Earth'ı sunabilirdi Google. Google Earth 2001'de yayınlandı, oysa Terravision 1995'de tanıtılmıştı. Mahkemenin hatalı karar verdiğini varsayalım. Dizide değinilmeyen bir husus var. Terravision'ın geliştiricileri, davayı temyize götürürler. Çok fena hayal kırıklığına uğrarlar. Önceki mahkemenin kararı onaylanır. Üstelik patentleri de iptal edilir. Üst mahkemenin de hatalı kararı tekrarlama olasılığı var mıdır!

Mahkeme kararları şöyleydi:

Mayıs 2016'da, Birleşik Devletler Delaware Bölge Mahkemesi jürisi, "SRI TerraVision" olarak bilinen bir Stanford Araştırma Enstitüsü (SRI) coğrafi görselleştirme sisteminin Terravision'dan daha önce kullanıldığını tespit etti.(1)

Ekim 2017'de Federal Devre Temyiz Mahkemesi bu kararı onayladı ve Art+Com'un patentini geçersiz kıldı.(2)

Terravision'ın geliştiricileri, Google'in kendi yöntemlerini kullandığını iddia ediyorlardı. Ama kendilerinin Stanford Araştırma Enstitüsü'nün yöntemini kullanmaları oldukça ironik olmuş. Belki patentli bir yöntemi kullandıklarının farkında değillerdi. Sonuçta patentleri geçersiz olur.

Google'dan kendi patentleri kapsamında bir lisans almasını istemişlerdir. Bu gerçekleşmemiştir. Belki ufak tefek ilhamlar mı vardı sadece! Acaba bu Alman programcılar, yaptıkları projeye çok fazla anlam yüklemiş olamazlar mı! Dolayısıyla beklentileri çok yüksekti. İşte bu yüzden böyle hayal kırıklığına uğramış olamazlar mı!


Kaynaklar:
    1. Terravision (bilgisayar programı)
    2. Terravision (bilgisayar programı)