29 Ağustos 2024 Perşembe

Dünyayı Aslında Bir Avuç Elit Yönetiyor!

Eğer siz olağandışı zorluklar yaşıyorsanız, bir başkası kolaylıkla sıyrılıyor demektir. Eğer siz kontrolden yoksunsanız, bir başkası her şeyi kontrol ediyor olmalıdır. Belirsiz ve karanlık “elitler” tüm bu öfke için uygun bir hedeftir. Neden bu kadar cazipler? Hayatımızı çekilmez hâle getirme gücüne sahip biri varsa, bu büyük olasılıkla onlardır. (Başka kim olabilir ki?) Bize uzak ve biraz da yabancı olanlar. (Gerçekten kaç elit tanıyoruz? Akşam yemeğinde ne yiyorlar? İlişkilerini nasıl yönetiyorlar?)

Aynı zamanda tanıdıktırlar ve onlar hakkında ortak bilgiye sahibizdir (bazılarını ismen veya resimlerinden tanırız; yaşamları ve çalışmaları hakkında birkaç ayrıntı öğrenmişizdir). Tüm bu faktörlerin bir araya gelmesi “elitleri” komplo teorileri için son derece tatmin edici bir hedef haline getiriyor.

Elbette, eğer bu sözde elitlerle zaman geçirdiyseniz, dünyayı kontrol ettikleri varsayımındaki en büyük kusuru çabucak keşfedebilirsiniz: yani, genellikle herhangi bir şeyi organize etmekte pek de iyi olmadıklarını. Davos’taki Dünya Ekonomik Forumuna birçok kez katılma şerefine nail oldum. Burası seçkinlerin kalesidir ve sayısız komplo teorisinin hedefidir. Eminim bu, pek çok kişide benim kötü adam kimliğimi parlatmıştır. Bu toplantılardan öğrendiğim şey, bu kişilerin milyarlarca insanı kandırmak ve manipüle etmek için geniş ve karmaşık bir komplo düzenlemek bir yana, ilginç bir konferans bile düzenleyemedikleridir. Yanlış inanışlılarla tamamen hemfikir olduğum bir nokta, onların abartılı partilerinin, herkesin kendini zor durumda bırakılmış hissetmesine neden olabileceğidir.

Alıntı: Yanlış İnanışlar - Dan Ariely

27 Ağustos 2024 Salı

Siyasette Kullanılan Yanlış Bilgiler – Sosyoloji

(İnsanlar karşı siyasi görüşte olan insanların kandırıldığını düşünürler. Kendileriyse doğruyu bilmektedirler. Kendi siyasi görüşüne yakın olan medya mensuplarına güvenirler. Ama durum biraz daha farklıdır. Kendi siyasi görüşüne yakın insanlar da yanlış bilgiler yayabilmektedir. Aslında "yanlış bilgiyi" her türlü siyasi görüş destekçilerinin de kullandığı gözlenmektedir. 

Yanlış bilgi sorununu bizden farklı siyasi görüşe sahip insanlara yüklemek ve bizimle aynı siyasi görüşü paylaşan kişileri, büyük bir titizlikle gerçeklere inanan kişiler olarak görmek kolaydır. Ancak bu son derece yanlıştır. Yanlış inanış sadece sağın ya da solun sorunu değildir; bu insanla ilgili bir sorundur.

Araştırmalar hem liberallerin hem de muhafazakârların, her zaman eşit olmasa da yanlış bilgileri tükettiğini ve yaydığını; tüm siyasi partilerin özellikle uç kanatlarının duyarlı olduğunu ortaya koymuştur. İlginç şekilde, yanlış inanışları sonuna kadar takip ederseniz, bazen dönüp dolaşıp ortada buluştuklarını ve günümüzün anti-aşı hareketi hatta modern tıptan kaçınan aşırı ilerici hippilerin kendilerini hükümete güvenmeyen aşırı muhafazakârlarla aynı hizada bulduğu QAnon gibi garip ittifaklar kurduklarını görürsünüz.
...

Bir de siyasi gündemini desteklemek için yanlış bilgiyi kullananlar vardır. 2017’de Amerikalı liberaller, polisin Standing Rock’taki bir protestocu kampını basıp yaktığına dair sahte bir haberi yaygın şekilde paylaştı. Haberin doğruluk payı olmadığı ve hatta habere eşlik eden fotoğrafın da anlatılan olaylarla ilgisi olmadığı ortaya çıktı. Ancak bu haber, Donald Trump’ın başkan seçilmesinin şiddet yanlısı bir otoriterliğe doğru gidişin başlangıcı olduğuna inanan sol kesimin korkularını daha da alevlendirdi. Ve elbette aynı şey, siyasi koridorun diğer tarafında da yaşanıyor. Cumhuriyetçilerin, adayları her kaybettiğinde seçim sürecine olan güveni sarsmak amacıyla seçmen sahtekârlığına dair yalan haberler yayması, pek çok örnekten sadece biridir. Bazen yanlış bilgi, yanlış bilginin çok ileri götürülmesinin sonuçlarını örtbas etmek için de kullanılır. Popüler sağcı komplo teorilerinden esinlenen bir saldırgan 2022’de Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin evine girip kocası Paul Pelosi’ye çekiçle saldırdığında, sağcı milletvekilleri ve uzmanların, saldırganın aslında eşcinsel bir fahişe ya da bir kriz aktörü olduğu söylentilerini yaymaya başlaması sadece saatler aldı.

Derlenen Alıntılar: Yanlış İnanışlar - Dan Ariely

Güvensizlik – Sosyoloji

Yanlış inanış sürecine güven merceğinden bakmak, kişinin odaklandığı yanlış inanış konusunda (örneğin 2020 ABD başkanlık seçimlerinde oyların çalındığı ya da John F. Kennedy suikastının bir CIA komplosu olduğu gibi) nasıl daha da derine battığına önemli bir ışık tutuyor. Ayrıca, yanlış inanışların neden diğer yanlış inanışları hatta birbiriyle bağlantısız görünenleri bile çektiğini anlamamıza yardımcı oluyor. Neden bir yanlış inanışı benimseyenler diğerlerini de benimsemeye meyillidir? Güvensizlik yüzünden! Yanlış inanışların neden biriktiğini, yanlış inanışın güven kaybıyla geliştiğini fark ettiğimizde anlarız. Bir kuruma güvenmemeye başladığımızda, diğerine güvenmemek daha da kolaylaşır. Aslında, belki de hemen tüm kurumların aynı olduğunu varsayabiliriz: yozlaşmış, açgözlü ve kötü niyetli. Eğer ilaç şirketleri bizi daha da hasta etmeye ve hatta öldürmeye çalışıyorsa, onları düzenleyen hükümetler için ne düşünülür? Belki de hepsi işbirliği içindedir. Ve eğer hükümetler ilaç şirketlerinin yaptıklarını görmezden geliyorlarsa, başka kötü şeyler de yapabilirler. Irak’a savaş açmayı meşrulaştırmak için kendi vatandaşlarına saldırı düzenleyeceklerini düşünmek çok mu zor? Vietnam’da savaşı tırmandırmak isteyen savaş kışkırtıcısı bir hükümetin Başkan Kennedy suikastının arkasında olabileceği akla yatkın değil mi? Bu şekilde A, B’yi; B, C’yi doğurur ve COVID-19 komplo teorileri 11 Eylül komplo teorilerine ve John F. Kennedy suikastıyla ilgili komplo teorilerine yol açar. Ortak nokta güvensizliktir.

Güvensizlik güvensizliği doğurur ve yanlış bilgi ağının bu kadar çok beklenmedik bağlantı noktasına sahip olmasının nedeni de kısmen budur.

Alıntı: Yanlış İnanışlar - Dan Ariely

25 Ağustos 2024 Pazar

Maymun Çiçeği Virüsü Tehlikeli mi!

Teyit’in ulaştığı Virolog Dr. Semih Tareen’e göre bu paniğin en önemli nedeni medyanın magazinsel dili ile kolayca yaygınlaşan komplo teorileri ve safsatalar. Özellikle daha fazla tık almak için atılan sansasyonel haber başlıklarının toplumu paniğe sürüklediğini söyleyen Tareen, büyük bir endişeye gerek olmadığını söylüyor.

Peki bu hastalık yeni bir pandemi getirir mi?

Teyit’in ulaştığı uzmanlara göre gerekli önlemler hızlıca alındığı takdirde, hayır. Maymun çiçeği virüsü, Covid-19 kadar hızlı yayılmıyor ve onun kadar ölümcül değil.

Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz ana bulaşma yollarının koronavirüsten farklı olduğuna dikkat çekiyor. Koronavirüs solunum yoluyla bulaşan bir virüsken maymun çiçeği virüsü çoğunlukla yakın temas ile bulaşıyor. Bu da maymun çiçeği virüsünün koronavirüse göre çok daha yavaş yayılması ve daha kolay kontrol altına alınabilmesi anlamına geliyor.

Alıntı: Maymun çiçeği virüsü hakkında neler biliniyor? - Teyit

23 Ağustos 2024 Cuma

COVID-19'un Arkasında Şeytani Amaçlar mı Vardı! - Sosyoloji

Sharon’ın bana gönderdiği bağlantılar, beni “COVID-19 sahtekârlığının” “baş bilinç mühendisi” ve sözde Ajanda 21 komplosunun lideri olarak gösteren çok sayıda web sitesine yönlendirdi. Bu paralel evrende, İlluminati’den arkadaşlarım ve ben Bill Gates’le işbirliği içindeydik ve kadınlara onları kısırlaştıracak ve dünya nüfusunu azaltacak bir aşı enjekte etmek için şeytani bir plan tasarlarken, aynı zamanda iktidardakilerin (iddiaya göre ben de dahil Bill ve İlluminati) dünyadaki herkesin hareketlerinin takip edilmesini sağlayacak uluslararası bir aşı pasaport sistemi oluşturuyorduk. İnternet üzerinden katkıda bulunan pek çok kişi bu fikirleri daha da ileri götürerek vatandaşlarını kontrol ve manipüle etmek için birden fazla hükümetle işbirliği yaptığımı iddia ediyordu.

Ne düşüneceğimi bilemedim. Okumaya devam ettikçe kendi kendime gülmeye başladım. Çünkü saçmaydı ve merak ediyorsanız söyleyeyim, tamamen yanlıştı. Bill Gates’le esas bağlantım, birkaç yıl önce Bill & Melinda Gates Vakfı ile Afrika’da erken çocukluk dönemi beslenmesi üzerine yaptığım kısa bir çalışmaydı. Kesinlikle İlluminati’nin saflarına katılmadım (ve istesem bile bunu nasıl yapacağım konusunda hiçbir fikrim yok). Henüz hiçbir COVID-19 aşısı onaylanmamıştı ve ben de bir aşı geliştirme çalışmasında yer almamıştım. Hükümetlere tavsiyelerde bulunmaya gelince, bunu kısmen yaptım ancak tavsiyelerim pandemi kısıtlamalarına uymayı ve maske takmayı teşvik etmek; mali yardımları daha etkili şekilde dağıtmak; eğitimciler ve öğrencilerin motivasyonunu artırmak ve aile içi şiddeti azaltmak için çalışmak gibi konularla sınırlıydı.
...

(Sara'ya telefon eder.)

Kendimi tanıttıktan sonra ona durumu açıklığa kavuşturmak istediğimi ve bana istediği her şeyi sorabileceğini söyledim. İlk soruları beni şaşırttı. Bana olan bitene dair görüşlerimi sordu. COVID-19 hakkında konuşmaya başladığımda beni hemen durdurdu.

Hayır, hayır, hayır, COVID-19’un Ajanda 21 ve küreselcilerle nasıl uyumlu olduğu hakkında ne biliyorsunuz?”

Ajanda 21’in ne olduğunu bile bilmiyorum” diye yanıtladım, “ve küreselcilerden ne kastettiğinizi de bilmiyorum.”

Bana masum rolü yapmayın” diye karşılık verdi. “Kim olduğunuzu ve ne yaptığınızı biliyorum.”

Sonra konuyu değiştirdi ve başka hükümetlerle hangi projeler üzerinde çalıştığımı öğrenmek istedi. O sırada İsrail hükümetiyle ve İngiliz, Hollanda ve Brezilya hükümetleriyle COVID-19’la ilgili projeler üzerine oldukça yoğun şekilde çalışıyordum. Sara’nın ısrarlı soruları karşısında kendimi sanki yargılanıyormuşum ve o da savcıymış gibi hissettim. Ona polisin, faydalı maske takma davranışını ve sosyal mesafeye uymayı teşvik etmek için para cezaları yerine ödülleri kullanmasını sağlamaya çalıştığımı söyledim. Ayrıca okullarda uzaktan eğitimin nasıl etkili şekilde yürütülebileceği üzerinde çalışıyordum ve hükümetlerin işyerini kapatmak zorunda kalanlara ne tür bir mali destek vermesi gerektiğini belirlemeye çalışıyordum.

Sara, bunların hiçbirine inanmadı. Bir an bile. “Ya torunlara büyükanne ve büyükbabalarını görmemelerini söyleyerek aileleri parçalamak? Yalnızlığı ve stresi artırarak daha fazla ölüme yol açmak? Çocukları beyinlerine giden oksijen miktarını azaltan maskeler takmaya zorlamak?”

Tüm bu suçlamaları reddetmek için yaptığım zayıf girişimlerin hiçbir etkisi olmadı.

(Peki bu inanç nasıl yayıldı.)

Yaygın olarak paylaşılan bir başka “kanıt” da bir zamanlar katıldığım bir TV programından bir kesitti. Aşılarla ilgili konularda Bill Gates’le birlikte çalıştığımı belirtiyordum. Ancak klibi yakından incelerseniz, cümlede küçük bir hata olduğunu fark edersiniz çünkü video editörleri Gates Vakfı ile Afrika’da açlık ve erken çocukluk dönemi beslenmesi üzerine yaptığımız projeden bahsettiğim bir cümleyi almış ve aşılardan bahsettiğim başka bir cümleyle birleştirmişti. Ve voilà: Profesör Dan Ariely aşılar konusunda Bill Gates’le birlikte çalıştığını itiraf ediyor.

Videoların kurgulanarak, kasıtlı biçimde bağlamdan koparıldığı ve kelimelerin ağzıma tıkıldığı düşünüldüğünde, tüm bunların arkasında kötü niyetli birilerinin olması gerektiği sonucuna varmamı bekleyebilirsiniz. Ancak şeytani bir düşman ihtimali aklımdan geçse de bu fikri çabucak bir kenara bıraktım. İlk olarak, videolarda yapılan düzenlemeler yüksek kalitede değildi. İkincisi, neden birileri benim peşime düşmek istesin ki? Sıfır egolu olduğumdan değil ancak birilerinin beni alaşağı etmek için enerji harcamasını gerektirecek kadar önemli olduğumu düşünmek benim için zordu. Benim tahminim, videoların arkasındaki kişilerin, en azından kendi zihinlerinde, düzenlenmemiş bilgi parçalarına rastladığında noktaları birleştiren, kendi sonuçlarını çıkaran ve bunlara güvenen, diğer insanlar için bağlantıları vurgulamak amacıyla ilgili parçaları bir araya getiren ve daha sonra onların ışığı görmelerine yardımcı olmak için çalışmalarını yayan iyi niyetli kişiler olduğuydu. Elbette, beğeni ve yorumlarla sosyal medyada itibar kazanmak hem çabalarının büyük bir artısı hem de devam etmeleri için bir motivasyon kaynağı oluyordu.

Derlenen Alıntılar: Yanlış İnanışlar - Dan Ariely

22 Ağustos 2024 Perşembe

Adım Adım Bilinçli Makine Olmak - Teknoloji

Biyolojik mühendislik alanındaki son gelişmeler, insan sinir sisteminin bir kısmının, beyinle her iki yönde de bağlantılı protez uzuvlar şeklinde işlevsel olarak restore edilmesini mümkün kıldı. Böylece ince motor kontrolü ve propriyosepsiyon (uzuv pozisyonunun sezgisel bilgisini) sağlayıp, fantom uzuv algısının azaltılmasını mümkün kıldı. Bu teknoloji henüz ilk aşamalarında olmakla birlikte, insan sinir sisteminin bazı bölümlerinin silikon gibi yarı iletken malzemeler kullanılarak restore edilebileceği fikrinin deneysel kanıtını şimdiden sunmaktadır. Bu ve insan-makine sinir arayüzü üzerine devam eden ilgili araştırmaların gelecekte daha fazla ilerleme sağlayacağını ve böylece sinir sisteminin daha fazla parçasının yine silikon gibi malzemeler kullanılarak restore edilebileceğini veya değiştirilebileceğini beklemek mantıklı duruyor. Gelecekte, dörde bölünmüş bir ampute, dokunsal algı, propriyosepsiyon, termo algı ve benzerleri de dâhil olmak üzere tam kol ve bacak işlevselliğini yeniden kazanabilir.

Şimdi oldukça sağduyulu fikirler gibi görünen aşağıdaki üç şeyin doğru olduğunu varsayalım. Birincisi, beyin ve omurilik de dâhil olmak üzere insan sinir sistemi insan bilincinin yapıtaşıdır. Bu da insan zihninde gerçekleşen her şeyin altında sinir sistemi aktivitesinin yattığı anlamına gelir. İkinci olarak, bir bireyin bilinçli durumları normalde uzuv temelli duyusal deneyimi içerir, çünkü sinir sistemi uzuvlara kadar uzanır. Üçüncüsü, bazı ampütelerin bilinçli durumları protez uzuv temelli duyusal deneyimi içerir, çünkü yukarıdaki örnekte olduğu gibi sinir sisteminin ilgili kısımları yapay olarak restore edilmiştir. Buradan, böyle bir protez uzvun kendisinin de kısmen bireyin bilincini oluşturduğu sonucu çıkmaktadır, çünkü sinir sistemleri protez uzuvlarına uzanmaktadır. Protez bir uzvun mühendisliğine ilişkin ilgili yöntem temelde biyolojik bir nitelik taşımadığından, bir makinenin kısmen bireyin bilincini oluşturduğu sonucuna varabiliriz. Ancak bundan makinelerin bilinçli olabileceği sonucu çıkmaz. Çünkü en sonunda insani bir parça gereklidir. Şimdiye kadar ele alınan makine parçalarının sinir sistemine entegrasyonunun merkezî sinir sistemini, yani omuriliği ya da beyni değil, yalnızca çevresel sinir sistemini etkilediği gerçeği göz önüne alındığında, bu açıklama akla yatkın görünebilir. Ancak, merkezî ya da fazla merkezî olmayan parçaların değiştirilmesinin ne gibi bir fark yarattığı açık değildir. Kuşkusuz, merkezî ve çevresel sistemler arasında birçok önemli fark vardır; bir ayak elbette bir beyin değildir. Yine de belli bir soyutlama düzeyinde, sinir sisteminin merkezî ve çevresel parçaları aslında aynı türden şeylerdir (yani sinir aktivitesidir) ve bu nedenle sinir sisteminin herhangi bir parçasını değiştirmenin teorik olasılığını inkâr etmek zordur.

Tekrarlamak gerekirse, biyo-mühendislik alanındaki son gelişmelerin ardından, insan-makine sinir arayüzünün yanı sıra fiziksel sinir ağları, bellek dirençleri ve hafızaya dayalı sistemler üzerine gelecekte yapılacak araştırmaların, insan sinir sisteminin giderek daha fazla bölümünün silikon gibi malzemeler kullanılarak onarılmasını veya değiştirilmesini sağlayacağını beklemek makul görünmektedir.

Şimdi şöyle bir senaryo hayal edelim:

Bundan yüzyıl sonra, yüzyıllık istikrarlı teknolojik ilerlemelerden sonra Ayşe, henüz gençken sinir sisteminin bozulmasına neden olan bir hastalıktan mustarip olur. Ancak Ayşe, implant (nakil doku/organ) ameliyatı ihtiyaç duyduğu her an kendisine sunulabildiği için şanslıdır. Ameliyatlar arasındaki süre de sinir sisteminin yeni parçalarının – çeşitli terapi türleri ve sisteminin devam eden nöroplastisitesi (sinir esnekliği) sayesinde – başka bir parçanın değiştirilmesi gerekmeden önce her zaman düzgün bir şekilde entegre edilebileceği kadar uzundur.

Ayşe’nin bir insandan ziyade bir makine olarak kabul edilmesi için sinir sisteminin ne kadarının implantlarla değiştirilmesi gerekir? Farklı insanlar, kaçınılmaz olarak, farklı cevaplar verecektir. Bazıları Ayşe’ye makine demeden önce beyni ve omuriliği dâhil tüm sinir sisteminin, hatta tüm vücudunun değiştirilmesi gerektiğini düşünebilir. Her iki durumda da dönüştürücü ilke aynı kalmaktadır, dolayısıyla protez alanındaki son gelişmeleri insan sinir sisteminin bazı kısımlarının silikon gibi bir malzeme kullanılarak restore edilebileceğinin kanıtı olarak kabul eden herkes, bu temelde Ayşe’nin eninde sonunda bir makine haline gelebileceğini kabul edebilmelidir. Dahası, Ayşe’nin eninde sonunda tıpkı insanlar gibi (ya da en azından Ayşe’nin eskiden olduğu gibi) bilince sahip fakat bir makine haline geleceğini de kabul edebileceklerdir.

Bazıları şüphesiz Ayşe’nin kademeli dönüşümü boyunca varsayılan psikolojik sürekliliğe itiraz etmek isteyecektir. Bu tür bir itiraz, Ayşe’nin bilincinin varsayılan sürekliliğini ya da dolaylı olarak kişisel kimliğinin sürekliliğini hedef alabilir (çünkü kişisel kimliğin olmaması, bilincin varsayılan sürekliliğini de şüpheli hale getirecektir). Fakat buna itiraz edenler endişelerinin geçerliliğini kanıtlamak için işlerin nerede yanlış gidebileceğini açıklamak zorunda kalacaktır. Muhtemelen dönüşüm sürecinin önemli ölçüde daha karmaşık hale geleceği bir nokta olduğuna ve biyolojik bir beyni sentetik bir beyinle tamamen değiştirmenin nihayetinde imkânsız olabileceğine inanmaktadırlar.

Bahsedilen nakil işlemlerinde “daha fazla ilerleme kaydedilemeyecek” böyle bir noktayı keşfetmek elbette büyük bir bilimsel ilgi uyandıracaktır. Ancak oraya ulaşana kadar, en azından yeterli zaman verildiğinde ve mümkün olan en küçük adımlar atıldığında, insan sinir sisteminin farklı bir materyalin parçalarıyla değiştirilebileceğine, böylece bir insanın bilincini korurken yavaş yavaş bir makineye dönüştürülebileceğine inanmak da yeterince gerekçelendirilmiş makul bir düşüncedir.

Makalenin Tamamı: Makineler bilinç sahibi olabilir mi – Bilim ve Ütopya

Kaynak: Philosophy Now, Sayı:155, Nisan/Mayıs 2023


Beyinle uyumlu yapay uzuvlar geliştirilebildi. Beyinden sinyal alıyor ve beyine sinyal gönderiyor. Beyin bu uzuvları hissedebiliyor ve hareket ettirebiliyor. Bu, gelecekte beyindeki bazı parçaların sinir protezleriyle değiştirilebileceğini kanıtlıyor. Bu sinir protezleri bilince dahil olacaktır. Çünkü şimdiden yapay uzuvlar bilincin bir parçası olarak hissedilebiliyor.

Gelecekte şöyle bir olayın geçtiğini varsayalım. Bir birey kaza geçirir. Onun beyninin bir parçası sinir proteziyle değiştirilmek zorunda kalınır. İlerleyen zamanda bireyin beyninin başka bir parçası da sinir proteziyle değiştirilmek zorunda kalınır. Böyle adım adım devam eder. Şimdi o bireyin beyninin tamamı sinir protezlerinden oluşuyor. Gelecekte beyinin tamamı sinir protezleriyle değiştirmek mümkün olursa, bu bir şeyi daha kanıtlamış olur. O birey insan mıdır! Aslında o birey artık bir robottur. Çünkü beyninde biyolojik sinir sistemi kalmamıştır. Böylece bilinçli robotların olabileceği kanıtlanmış olur.

20 Ağustos 2024 Salı

Yapay Zekâ İnsanları İşsiz mi Bırakacak! - Teknoloji

Yorum: Peki insanlar rutin ve sıkıcı o işleri gerçekten yapmak istiyorlar mı! Belki zamanlarını daha yaratıcı işlere vermek isteyebilirler.

Meseleye maliyet ve personel azaltma penceresinden değil daha geniş bir perspektiften bakan şirketlerin elde edeceği kazanımlar da daha büyük olacaktır. Örneğin yeni ve esnek bir robot kategorisi insan işçilerle yan yana çalışıp zor veya sıkıcı işleri üstlenebilir. Bir örnek verelim: BMW’nin ABD’deki Güney Carolina eyaletine bağlı Spartanburg şehrinde kurulu tesisinde esnek ve geliştirilebilir robotlar, işçiler için çok sıkıcı ve bezdirici bir iş olan kapı contalarını takma görevini üstlenmiş. Böylece üretim hızlanmış, kalite yükselmiş ve işçilere daha fazla değer yaratacak işlerde çalışabilmeleri için zaman yaratılmış. Araştırmacılar, esnek ve geliştirilebilir robotların, katma değer yaratma potansiyelinden yoksun işlere harcanan zamandan yüzde 25 tasarruf sağlayabileceğini hesaplıyor. Yapılan anketlere göre çalışanlar, faydalı birer yardımcı olarak gördükleri yeni nesil robotlara karşı olumlu görüşler besliyorlar. Fabrikalar dışında şirketler de yapay zekâ kullanarak rutin işleri teknolojiye yükleyip çalışanlarına, müşteri deneyimini iyileştirecek, büyümeye destek olacak yeni ürün, hizmet ve iş modelleri geliştirmelerini sağlayacak analitik araçlar veriyor.

Alıntı:

Makale: YAPAY ZEKÂ İŞİ NASIL DEĞİŞTİRECEK? – Yazan Mark Knickrehm
Dijital Dönüşüm YAPAY ZEKÂ - Harvard Business Review

18 Ağustos 2024 Pazar

Beyin Bir Kuantum Bilgisayar mı!

Ayrıca fizik ve nörobiyolojinin kesiştiği alanlarla da çok ilgileniyorum. Kuantum bilgi bilimi insanlığın en derin sorularından birine yanıt vermemizi sağlayabilir: Bilinç deneyimini yaratan nedir? Çekici bir varsayım, bilincin, çoklu evrenin oluşturduğu birçok evrenden tek bir klasik dünyanın ortaya çıkışını nasıl deneyimlediğimizdir. Akademik işbirlikçilerle birlikte, kuantum nörobiyolojisi yöntemlerini kullanarak bu varsayımı deneysel olarak test etmek için bir program başlattım. Eğer varsayımımız doğruysa, bu bize insan bilincini uzay, zaman ve karmaşıklık açısından genişletme imkanı verecektir.

Alıntı: Kuantum bilgisayarlar düşündüğünüz gibi değil - daha havalılar - Hartmut Neven

Hartmut Neven Google Quantum AI'nın kurucusu ve lideridir.

16 Ağustos 2024 Cuma

Tasarım Bebek Efsane mi? – Teknoloji

 Bu makale Tasarım Bebek Efsanesi – Steven Pinker makalesine yorum niteliğinde yazılmıştır.

Tasarım bebeklerin olması bir efsanedir tıpkı Yapay Zekanın zeka patlaması gerçekleştireceğinin efsane olması gibi. Yakın gelecekte bu olmayacaktır. Henüz gen bilgimiz yetersiz. Ama biraz uzak gelecekte genleri kısmen değiştirilmiş insanlarla tanışmamız mümkündür. Nitekim artık bitkilerin genlerini değiştirebilecek bilgiye sahibiz. Bitkiler daha verimli ve dayanıklı hale gelebiliyor. Oysa bitkilerde de bir gen bitkinin farklı özelliklerini etkileyebilir. Ama gen mühendisleri bitkilerde bu sorunu aşabilecek bilgiye sahipler görünüyor. Artık güçlü ve hassas bir genetik düzenleme aracı olan CRISPR-Cas9 yöntemi geliştirildi. Ve bitkilerde yapılan değişiklikten sonra birçok test yapılıyor. Büyümeleri gözleniyor. Hiç olağan dışı bir şey gözlenmezse o gen değişimleri güvenli olma yolunda ilerliyor.

Genler hassas şekilde birbirleriyle bağlantılıdır. Genler bir dengede duruyorlar. Genlerdeki en ufak bir değişiklik canlının sağlığının bozulmasına neden olur. Canlının bazı özellikleri bozulur. Ama canlılar mutasyon da geçirir. Bazı genler değişir. Eğer genlerin arasında bağlantılar o kadar hassassa canlının yavrularının sağlıksız doğmasına neden olurdu, her zaman. Mutasyon, canlının bir özelliğini iyileştirse bile başka özelliklerini bozardı. Bu durumda iyiye doğru giden bir evrim de olmazdı. Oysa canlının bazı mutasyonları daha iyi özellik kazanmasını sağlar, bir zarar vermeden. Genler birbirlerine bağlantılıdır. Ama sabit kalmasına neden olacak kadar da sıkı değildir. İşte hassas ayarlanmış gen değiştirme işlemleri de canlının bazı özelliklerini iyileştirebilir, bir zarar vermeden.

Bir ilaç nasıl piyasaya sürülür. Keşfedilen içerik hastalığa iyi gelebilir. Ama beden de farklı yerleri de etkileyebilir. Bu durumda içerik üzerinde çalışılarak bu yan etkiler en aza indirilmeye çalışılır. Sonra tekrar tekrar test edilir. Kobay hayvanlarda denenir. Sonra kobay insanlar da denenir. Hiç olağan dışı bir durum gözlenmezse o ilaç güvenli olma yolunda ilerler. O ilaç artık olağan bir şeye dönüşür. İlaç insanları daha az korkutmaya başlar. Sonra hastalar gönül rahatlığıyla o ilacı kullanır. İşte gelecekte yapılacak gen değişiklikleri de bu aşamalardan geçecektir. Tekrar tekrar test edilir. Yakın akraba hayvanlarda denenir. Sonra gönüllü kobay insanlarda denenir. Bedende beklenmedik değişikliklere neden olup olmadığı incelenir. Hiç olağan dışı bir şey gözlenmezse o gen değişiklikleri güvenli olma yolunda ilerler. “İnsanlar GDO'lardan bile iğrenirken bebeklerinde gen değişiklikleri yapılmasını asla istemeyecektir.” fikri öne sürülüyor. Evet, bir süre öyle olabilir, eskiden tüp bebek yöntemi de iğrenç geliyordu. Ama bir de şöyle düşünelim: Örneğin uzak gelecekte yaşlanmayı yavaşlatacak hatta durduracak gen değişikliklerinin keşfedildiğini varsayalım. Birkaç nesil boyunca test edildiğini düşünelim. Bu genlerle artık birkaç yüzyıl veya daha fazla yaşanabildiğini varsayalım. Buna hayır diyebilecek insan olur mu dersiniz!

Bu konunun devamı niteliğinde olan Tasarım Bebekler - Teknoloji makalesini de okumanız önerilir.

Tanrı Sohbeti – Sahne


Jane, çok iyi tanımadığı James'e aşık olur. James bir rahiptir. Bir cemaati vardır. Jane merak edip sevgilisinin toplantılarından birine katılır. Eğlenceli diyaloglar başlar.  🙂

11 Ağustos 2024 Pazar

Elon Musk robot sevgilisiyle yemeğe çıktı!

Elon Musk robot sevgilisiyle akşam yemeğine çıkarak, "Onu yemeğe çıkardım, onunla konuşmaktan keyif alıyorum. Akıllı, güzel ve itaatkar" açıklamasında bulundu.

Konuyla ilgili sosyal medyada paylaşımlar yapıldı. Bazı haber sitelerinde haber yer alıyor. Bakalım olay tam olarak neymiş:


Sosyal medyada bir fotoğraf Elon Musk’ın “robot sevgilisi” ile yemekte olduğunu gösterdiği iddiası ile paylaşıldı. İddialara göre Elon Musk, fotoğrafı "Onu yemeğe çıkardım. Akıllı, güzel ve itaatkar" ifadeleri ile paylaştı.

CHP Erzincan Milletvekili Mustafa Sarıgül de Elon Musk’ın robotla yemek yediği iddialarını gerçek zannederek X hesabından iddiayla ilgili paylaşım yaptı.

Elon Musk’ın hesabında böyle bir paylaşım yok

İddiaya dair araştırmaya ilk olarak Elon Musk’ın hesaplarında böyle bir paylaşım olup olmadığını kontrol ederek başlıyoruz.

Elon Musk’ın X hesabında robot sevgilisiyle akşam yemeğinde olduğu iddiasıyla paylaşılan fotoğraf ya da "Onu yemeğe çıkardım. Akıllı, güzel ve itaatkar" ifadelerini kullandığı bir paylaşım bulunmuyor. Hesabın arşivlerinde de böyle bir paylaşıma rastlanmıyor.

Güvenilir haber kaynaklarında da iddiaya konu fotoğraf ya da söz konusu ifadelerin kullanıldığı bir haber yok.

Fotoğraf yapay zekâ ile üretilmiş

Fotoğrafı tersine görsel arama yöntemi ile araştırdığımızda aynı iddialarla ile paylaşılan bir fotoğrafa daha ulaşıyoruz. Bu fotoğrafı ilk paylaşan “@iamnot_elon” kullanıcı isimli parodi X hesabı.

Hesabın paylaşımlarına göz attığımızda çoğunlukla yapay zekâ ürünü görsellerin paylaşıldığını görüyoruz.

Aynı hesabın iddiaya konu görseli de ilk paylaşan hesap olduğuna ulaşıyoruz.

İki fotoğrafta da objelerdeki bozulmalar göze çarpıyor. Bu da fotoğrafların yapay zekâ ile üretildiğine işaret ediyor.

...


ANALİZ SONUCU: YANLIŞ

Analizin Tamamı: Elon Musk'ın "robot sevgilisi" ile yemekte olduğunu gösteren fotoğraf gerçek mi? - Teyit


Kısaca fotoğraflar gerçek değil, haber yanlış! Sosyal medyada parodi hesaptan bir paylaşım yapılıyor, eğlence olsun diye. Birileri o paylaşımı gerçekmiş gibi düzenleyip yeniden paylaşıyor. İnsanlar o paylaşımları görünce inanmaları kolay oluyor. Hatta Haber 7 sitesi de olayı gerçek sanıp yayınlıyor. CHP Erzincan Milletvekili Mustafa Sarıgül gerçek sanıp sosyal medyada paylaşıyor. Ama robot sevgililer için biraz daha sabretmek gerekiyor. :-)

4 Ağustos 2024 Pazar

İnsanlar Uzay Koşullarına Nasıl Dayanacak – Konferans

Eğer bir gün Dünya'yı bırakıp evreni keşfetmeyi umuyorsak, vücutlarımızın uzayın zor koşullarında hayatta kalma konusunda daha iyi olmaları gerekecek. Lisa Nip sentetik biyolojiyi kullanarak Dünya'daki mikropların özel güçlerini — radyasyona dayanıklı olma gibi — hasat etmeyi ve böylelikle insanları uzayı keşfetmeye daha uygun bir hâle getirmeyi umuyor. "Kendi genetik kaderimize karar verebilecek kapasitede olacağımız bir zamana yaklaşıyoruz," diyor Nip. "İnsan vücudunun yeteneklerini arttırmanın nasıl olacağı değil, ne zaman olacağı düşünce konusu."


İlkel atalarımız, evleri ve canları tehlikede olunca bilinmeyen yerlere yol almaya daha iyi fırsatlar bulabilmek için cesaret ettiler. Bu kaşiflerin torunları olarak bizim damarlarımızda onların göçebe kanı dolaşıyor. Ama aynı zamanda, öyle görünüyor ki biz rahatlık ve eğlenceyle ve içine karıştığımız savaşlarla bu keşif arzusunu unuttuk. Biz, tür olarak benzersizce Dünya için, Dünya'da, Dünya ile geliştik. Yaşama koşullarımızdan o kadar memnunuz ki Güneş'in hayatının ve kaynaklarının sonlu olduğunu fark edemeyecek kadar meşgul ve umarsız kaldık. Mars ve onunla ilgili tüm filmler uzaya gitmek dürtüsünü yeniden canlandırdıysa da ne yazık ki sadece birkaçımız, ırkımızın kırılgan yapısının uzun uzay yolculukları için hazırlıksız olduğu gerçeğini göz önüne alıyor.
...

Türümüzün yeni bir güneş altında ev bulma yolculuğunda, birçok jenerasyon boyunca, zamanımızın çoğunu yolculuğun kendisinde, uzayda, bir gemide, hava geçirmez bir araçta geçirme olasılığımız geçirmeme olasılığımızdan daha yüksek.

Bir insanın uzayda kesintisiz olarak geçirdiği en uzun süre 12-14 ay dolaylarında. Astronotların deneyimlerinden biliyoruz ki yer çekimsiz ortamda zaman geçirmek kemik erimesi, kas atrofisi, kalp ve damar problemlerinin yanı sıra fizyolojik ve psikolojik olarak sıralanabilecek şikayetler anlamına geliyor. Peki ya yerçekimi çok büyükse ya da içinde bulunacağımız gezegenin yerçekimi bir şekilde farklıysa?
...

Bugüne kadar, bu mekanik teknoloji parçasını veya bu harika yeni nesil robotu, türümüzün uzaydan güvenli bir şekilde geçmesinin garantileyicisi olarak gördük. Mükemmel olsalar da bence bu kocaman elektronik devleri doğanın icat etmiş olduğu bir şeyle bütünleştirmemiz gerek. Mikropla, kendini yenileyebilen, kendisi üretebilen, yaşayan bir makine olan bu tek hücreli organizmayla. Çok az bakım gerektiriyor, tasarımda çok daha fazla esneklik sunuyor, ve tek isteği plastik bir tüpte taşınmak.
(Uzay araçlarıyla birlikte esnek ve dayanıklı yapısı olan mikrop taşınarak hazırlık yapılabilir.)

Mikropların bu yeteneklerinden faydalanmamızı sağlayan branşa sentetik biyoloji deniyor. Bu branş, bize antibiyotikler, aşılar veren ve vücudumuzun fizyolojik ayrıntılarını daha iyi gözlemlememizi sağlayan moleküler biyolojiden geliyor. Sentetik biyolojinin araçlarını kullanarak mikroskobik olsun ya da olmasın herhangi bir organizmanın genlerini inanılmaz bir hızla ve uygun şekilde değiştirebiliriz. İnsan yapımı makinelerimizin sınırları göz önüne alındığında, sentetik biyoloji sadece yiyeceğimizi, yakıtlarımızı ve çevremizi düzenlememiz için bir araç olmakla kalmayacak bunların yanında kendimizin fiziksel yetersizliklerini giderecek ve uzayda hayatta kalmamızı garantileyecek.

Sentetik biyolojiyi uzayı keşfetmede nasıl kullanacağımıza örnek vermek üzere Mars ortamına geri dönelim Mars'ın toprak alaşımı eser miktarda organik madde içeren Hawai'nin volkanik küllerine benziyor. Diyelim ki Mars toprağı Dünya'dan gelen besleyiciler olmadan bitki yetiştirmek için uygun. Böyle bir durumda sormamız gereken ilk soru. "Bitkilerimizi nasıl soğuğa daha dayanıklı yaparız?" olmalıdır. Çünkü Mars'ın ortalama sıcaklığı eksi 60 santigrat derecedir. Sormamız gereken diğer bir soru ise "Bitkilerimizi nasıl kuraklığa dayanıklı yaparız?"dır. Çünkü kırağı hâlindeki suyun çoğu, benim "buharlaşmak" dememden daha önce buharlaşıyor. Aslında biz, balıklardan antifiriz protein genini ve pirinç gibi bitkilerden kuraklığa karşı dayanıklı genlerip alıp onları ihtiyacı olan bitkilere eklemek gibi şeyleri zaten yaptık. Artık kuraklığa ve dona karşı dayanıklı bitkilerimiz var. Dünya'da GDO olarak yani genetiği değiştirilmiş organizmalar olarak biliniyorlar. Bugün ise insan uygarlığının beslenmesi GDO'lar sayesinde gerçekleşiyor. Doğa, bu tarz şeyleri yardımımız olmadan yapıyor zaten. Biz ise bunu yapmak için daha hassas bir yol bulduk.
(Genetiği değiştirilmiş bitkiler Mars koşullarında yetiştirilebilir olacaktır.)
...

İhtiyacımız olan besine ve havaya sahip olacağımızı garantilemenin en iyi yollarından biri, yanımızda yeni ve haşin çevrelere uyum sağlamak için düzenlenmiş organizmalar getirmektir. Diğer bir deyişle bir gezegeni hem kısa hem uzun dönemde yaşanabilir kılmamıza yardım etmeleri için değiştirilmiş organizmalar kullanmak. Bu organizmalar, daha sonra yakıt veya ilaç üretmek üzere düzenlenebilir de.
(Genetiği değiştirilmiş organizmalar ile yeni gezegen insanlar için daha yaşanır hale getirilebilir.)
...

İlham almak için doğaya başvuralım. Dünyadaki canlı bolluğunun arasında ekstremofiller ya da ekstrem koşullarda yaşamayı seven canlılar olarak bilinen bir organizma grubu var. Belki lisedeki biyoloji derslerinden hatırlarsınız. Bu organizmalardan biri de Deinococcus radiodurans adındaki bir bakteridir. Bu bakteri dehidrasyona, soğuğa, vakuma, asitlere ve özellikle radyasyona karşı dayanıklı olmasıyla tanınır. Bu bakterinin radyasyona direnç mekanizması bilindiği hâlde henüz söz konusu genleri memelilere aktaramadık. Bunu yapmak pek de kolay değil. Bu bakterinin radyasyon mekanizmasına ait bir sürü özellik var ve bunları aktarmak bir geni aktarmak kadar kolay değil. Ama bence insan becerisi göze alındığında biraz zaman verildiğinde bunu başarmak o kadar da zor değil. Bu bakterinin radyasyona direnç yeteneğinden bir parça bile alsak şu ankinden çok daha iyi olurdu. Ki şu an sahip olduğumuz tek şey cildimizdeki melanin. Sentetik biyolojinin araçlarını kullanarak radyasyonun ölümcül dozlarında yaşayabilmek için Deinococcus radiodurans'ın becerilerinden yararlanabiliriz.
(Gelecekte, uzaydaki kötü şartlara dayanıklı olabilmek için insan genlerine bile yeni genler eklenebilir. Örneğin radyasyona dayanıklı bir canlının ilgili genleri insan genlerine eklenebilir.)
...

Türümüzün evrendeki yerini bulma mücadelesinde, Dünya harici gezegenlerde hayatta kalması için gereken ilave fonksiyonlarının doğal evrimi için yeterli zamanıımız hep olmayabilir. E.O. Wilson'ın genlerden kaçma çağı dediği kistik fibroz, kas distrofisi gibi genetik bozukluklarımızın çaresine geçici dış ilavelerle baktığımız bir dönemde yaşıyoruz. Ancak geçen her günle birlikte yapay evrim çağına, bir tür olarak bizlerin kendi genetik kaderimize karar verme kapasitesine sahip olacağımız bir çağa yaklaşıyoruz. İnsan vücudunun yeni yeteneklerinin artacağından bahsederken artık nasıl değil, ne zaman diye soruyoruz.
...

Sentetik biyolojinin, bir organizmanın özellikle kendimizin genetik yapısını değiştirmede kullanılması hakkında değerler ve ahlaksal olarak bazı kuşkular yok değil. Kendi genetiğimizi değiştirmek bizi daha az mı insan yapacak? Kaldı ki, insanlık bir şekilde bilinç sahibi olmuş üstün şeyden başka nedir ki? İnsan dehası kendini nereye yönlendirmeli? Elbette öylece oturup kendi dehamıza şaşıp durmak zaman kaybıdır. Bilgimizi, kendimizi dış tehlikelerden ve de kendimizden korumak için nasıl kullanırız. Bu soruları bilime karşı korku yaratmak için değil bilimin bizim için yaptıklarını ve yapmaya devam ettiklerini meydana çıkarmak için soruyorum. İnsanlar olarak, çözümleri ihtiyatın yanı sıra cesaretle tartışmak ve kabul etmek için bir araya gelmeliyiz.

Mars bir hedef, ama son hedefimiz olmayacak. Gerçek son sınırımız, türümüzün inanılmaz zekâsıyla neler yapabileceğimize ve yapmamıza karar vermemiz gereken çizgidir. Uzay soğuk, acımasız ve affetmezdir. Yıldızlara olan yolculuğumuz, bizi kim olduğumuz ve nereye gittiğimiz sorusuna getiren imtihanlarla dolu olacak. Cevaplar ise hayatın kendisinden topladığımız teknolojiyi kullanma veya terk etme arasındaki seçimimizde saklı olacak ve cevaplar bizi bu evrendeki dönemimizden geri kalanlar olarak tanımlayacak.

Bunlar da İlginizi Çekebilir

Yiyeceklerimizin Genleriyle Oynama Meselesi - Konferans
Modern Bitki Aşılama
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar
Alıntı: Utandırılmak
Biyoteknolojik Balık ve Yapay Et
Tasarım Bebekler