Bu yazılım kişisel bilgisayarların yeni çıktığı dönemde yazılmış. 1970'li yıllar. Epey geçmişte kalmış gibi. O zamanın teknik imkanlarına göre hayal edilmiş. Çok az bellek ve işlemci kapasitesi vardı. Yazılım teknikleri kısıtlıydı. Günümüzde canlıyı daha becerikli temsil edebilecek yazılımlar geliştirilebilir. Biyomorf denen yazılımlar da geliştirildi. Canlının ekrandaki görüntüsü üzerinde etkili olan 5-10 gen değeri tanımlanabiliyor. Örneğin A geninin değeri canlı grafiğinin genişliğini temsil edebilir. B geni ise içerideki bir açının ne olacağını temsil edebilir. Bilgisayar bu genlerdeki değerlere göre ekrana canlı grafiğini çiziyor. Bu canlı temsili, kopyalarını üretiyor. Her nesilde 3-5 tane kopya üretiyor. Ama her kopyanın farklı 1-2 geni rastgele değişmiş oluyor. Kullanıcı kendisine daha estetik görünen kopyalardan birini seçiyor. Şimdi de bu kopya canlı, kendi kopyalarını üretiyor. Yine her kopyanın 1-2 geni rastgele değişmiş oluyor. Ve kullanıcı bunlardan birini seçiyor. Bu böyle sürüp gidiyor. Nice nesil sonra oldukça estetik canlı temsiller oluşabiliyor. İşte böyle bir yazılım daha da geliştirilebilir. Her nesilde seçilecek kopyaları kullanıcının belirlemesi yerine, oluşturulacak sanal çevredeki çeşitli değişkenler belirleyici olabilir. Böylece Conway'in Hayat Oyunu'nda olduğu gibi yazılım kendi başına bırakılabilir. Epey zaman sonra bilgisayara tekrar bakıldığında oldukça şaşırtıcı canlı temsillerle karşılaşılabilir.
25 Haziran 2013 Salı
Hayat Oyunu 2 - Yazılım ve Felsefe
Stephen Hawking yaşamın bilgisayarda simüle edilebileceğini anlatıyor. Basit birkaç kuralla başlayan sistem zamanla yaşam belirtileri gösterebilen karmaşık yapıya ulaşabilir. Conway'in Hayat Oyunu'ndan bahsediyor. Yazılım çalıştırıldıktan nice zaman sonra bilinci bile oluşturabileceğini anlatıyor.
Bu yazılım kişisel bilgisayarların yeni çıktığı dönemde yazılmış. 1970'li yıllar. Epey geçmişte kalmış gibi. O zamanın teknik imkanlarına göre hayal edilmiş. Çok az bellek ve işlemci kapasitesi vardı. Yazılım teknikleri kısıtlıydı. Günümüzde canlıyı daha becerikli temsil edebilecek yazılımlar geliştirilebilir. Biyomorf denen yazılımlar da geliştirildi. Canlının ekrandaki görüntüsü üzerinde etkili olan 5-10 gen değeri tanımlanabiliyor. Örneğin A geninin değeri canlı grafiğinin genişliğini temsil edebilir. B geni ise içerideki bir açının ne olacağını temsil edebilir. Bilgisayar bu genlerdeki değerlere göre ekrana canlı grafiğini çiziyor. Bu canlı temsili, kopyalarını üretiyor. Her nesilde 3-5 tane kopya üretiyor. Ama her kopyanın farklı 1-2 geni rastgele değişmiş oluyor. Kullanıcı kendisine daha estetik görünen kopyalardan birini seçiyor. Şimdi de bu kopya canlı, kendi kopyalarını üretiyor. Yine her kopyanın 1-2 geni rastgele değişmiş oluyor. Ve kullanıcı bunlardan birini seçiyor. Bu böyle sürüp gidiyor. Nice nesil sonra oldukça estetik canlı temsiller oluşabiliyor. İşte böyle bir yazılım daha da geliştirilebilir. Her nesilde seçilecek kopyaları kullanıcının belirlemesi yerine, oluşturulacak sanal çevredeki çeşitli değişkenler belirleyici olabilir. Böylece Conway'in Hayat Oyunu'nda olduğu gibi yazılım kendi başına bırakılabilir. Epey zaman sonra bilgisayara tekrar bakıldığında oldukça şaşırtıcı canlı temsillerle karşılaşılabilir.
Bu yazılım kişisel bilgisayarların yeni çıktığı dönemde yazılmış. 1970'li yıllar. Epey geçmişte kalmış gibi. O zamanın teknik imkanlarına göre hayal edilmiş. Çok az bellek ve işlemci kapasitesi vardı. Yazılım teknikleri kısıtlıydı. Günümüzde canlıyı daha becerikli temsil edebilecek yazılımlar geliştirilebilir. Biyomorf denen yazılımlar da geliştirildi. Canlının ekrandaki görüntüsü üzerinde etkili olan 5-10 gen değeri tanımlanabiliyor. Örneğin A geninin değeri canlı grafiğinin genişliğini temsil edebilir. B geni ise içerideki bir açının ne olacağını temsil edebilir. Bilgisayar bu genlerdeki değerlere göre ekrana canlı grafiğini çiziyor. Bu canlı temsili, kopyalarını üretiyor. Her nesilde 3-5 tane kopya üretiyor. Ama her kopyanın farklı 1-2 geni rastgele değişmiş oluyor. Kullanıcı kendisine daha estetik görünen kopyalardan birini seçiyor. Şimdi de bu kopya canlı, kendi kopyalarını üretiyor. Yine her kopyanın 1-2 geni rastgele değişmiş oluyor. Ve kullanıcı bunlardan birini seçiyor. Bu böyle sürüp gidiyor. Nice nesil sonra oldukça estetik canlı temsiller oluşabiliyor. İşte böyle bir yazılım daha da geliştirilebilir. Her nesilde seçilecek kopyaları kullanıcının belirlemesi yerine, oluşturulacak sanal çevredeki çeşitli değişkenler belirleyici olabilir. Böylece Conway'in Hayat Oyunu'nda olduğu gibi yazılım kendi başına bırakılabilir. Epey zaman sonra bilgisayara tekrar bakıldığında oldukça şaşırtıcı canlı temsillerle karşılaşılabilir.
24 Haziran 2013 Pazartesi
Google: Dijital ölümsüzlük 2045’te
Beynin bilgisayara haritalanmaya çalışıldığından önceki yazımda bahsetmiştim. Böylece bilinç bilgisayarda simüle edilebilecek. Amaç bilgisayardaki beyin üzerinde deneyler yapmak. Beyni daha iyi anlamak.
Bilgisayarda bilinç oluştuğunda beklenmedik hukuksal durumlarla da karşılaşılabilir. Sonuçta bizi en çok insan yapan bedenimiz değil zihnimizdir. Bilgisayardaki zihin insan kadar zeki, belki daha zeki olduğunu kanıtlayabilir. :-) Bu yüzden onu da insan saymak gerekebilir. Böylece proje de yatabilir. Çünkü insan üzerinde deney yapılamıyor. Yargı bilgisayardaki zihin üzerinde de deney yapılamayacağına hükmedebilir. Bu bilince insan hakları tanınması üzerinde fırtınalar kopabilir. Tabii bilgisayardaki zihin gönüllü kobay olduğunu açıklarsa işler kolaylaşabilir. :-)
Bilgisayardaki zihin aktif hale getirilmeden önce ne düşüneceği aşılanabilir mi! Beyne gönüllü kobay olacağı düşüncesi benimsetilebilir mi. Sinir ağları, bu düşünceyi kabullenmek üzere yeniden şekillendirilebilir mi. Ama bir düşünceyi etkileyen çok fazla sinir ağı olacaktır. Kafamızdaki düşünceler, bir sürü başka düşüncemizle etkileşim halindedir. Yani farklı sinir ağlarıyla etkileşir. “Ben gönüllü kobay olmak istiyorum.” gibi kesin bir düşüncenin oluşturulmasını sağlayacak belirli bir sinir ağı yoktur. Dolayısıyla özel bir düşünceyi beyne aşılamak mümkün olmayabilir. Sinir ağları bulanık çalışır. Bir düşünce aşılansa bile, bir zaman sonra beyin fikrini değiştirebilir. Artık kobay olmak istemediğine karar verebilir. :-)
Bilgisayarda zihin oluşturmanın sonuna yaklaşıldığında bazı korkular da yeniden depreşebilir. “Dijital frankeştayn oluşturuluyor.” korkusu moda olabilir. :-)
Bu eğlenceli beyin fırtınasını burada kesip ilgili haberi veriyorum.
Beynin bilgisayarda simüle edilebilmesi, bizim beyinlerimizin de böyle bir bilgisayara taşınabileceğinin bir göstergesi olduğunu önceki yazımda yazmıştım.
Google da sayısal beyinle ilgilenmeye başlamış: “Rus milyarder Dimitri Itskov’un gerçeğe dönüştürmek için 100 bilim insanından oluşan bir araştırma ekibi kurduğu ‘dijital ölümsüzlük’, Google tarafından da destek gördü.”
“Itskov ve onunla aynı fikirleri paylaşan insanlar, ‘tekilliği' dijital ölümsüzlük olarak ifade ediyor. Bu kavram kapsamında, insanlar onlarca yıl sonra zihinlerini bilgisayara aktarabilecek ve ‘biyolojik vücutlarından dijital ortama geçiş yapacaklar.’
Itskov, ölümsüzlüğü kovaladığı ‘Avatar’ projesinde başarılı olması halinde, dünyanın en zengin 1226 insanına ‘ölümsüzlük satmayı’ teklif edeceğini söylemişti.”
Haberin Tamamı: Google: Dijital ölümsüzlük 2045’te
Bilgisayarda bilinç oluştuğunda beklenmedik hukuksal durumlarla da karşılaşılabilir. Sonuçta bizi en çok insan yapan bedenimiz değil zihnimizdir. Bilgisayardaki zihin insan kadar zeki, belki daha zeki olduğunu kanıtlayabilir. :-) Bu yüzden onu da insan saymak gerekebilir. Böylece proje de yatabilir. Çünkü insan üzerinde deney yapılamıyor. Yargı bilgisayardaki zihin üzerinde de deney yapılamayacağına hükmedebilir. Bu bilince insan hakları tanınması üzerinde fırtınalar kopabilir. Tabii bilgisayardaki zihin gönüllü kobay olduğunu açıklarsa işler kolaylaşabilir. :-)
Bilgisayardaki zihin aktif hale getirilmeden önce ne düşüneceği aşılanabilir mi! Beyne gönüllü kobay olacağı düşüncesi benimsetilebilir mi. Sinir ağları, bu düşünceyi kabullenmek üzere yeniden şekillendirilebilir mi. Ama bir düşünceyi etkileyen çok fazla sinir ağı olacaktır. Kafamızdaki düşünceler, bir sürü başka düşüncemizle etkileşim halindedir. Yani farklı sinir ağlarıyla etkileşir. “Ben gönüllü kobay olmak istiyorum.” gibi kesin bir düşüncenin oluşturulmasını sağlayacak belirli bir sinir ağı yoktur. Dolayısıyla özel bir düşünceyi beyne aşılamak mümkün olmayabilir. Sinir ağları bulanık çalışır. Bir düşünce aşılansa bile, bir zaman sonra beyin fikrini değiştirebilir. Artık kobay olmak istemediğine karar verebilir. :-)
Bilgisayarda zihin oluşturmanın sonuna yaklaşıldığında bazı korkular da yeniden depreşebilir. “Dijital frankeştayn oluşturuluyor.” korkusu moda olabilir. :-)
Bu eğlenceli beyin fırtınasını burada kesip ilgili haberi veriyorum.
Beynin bilgisayarda simüle edilebilmesi, bizim beyinlerimizin de böyle bir bilgisayara taşınabileceğinin bir göstergesi olduğunu önceki yazımda yazmıştım.
Google da sayısal beyinle ilgilenmeye başlamış: “Rus milyarder Dimitri Itskov’un gerçeğe dönüştürmek için 100 bilim insanından oluşan bir araştırma ekibi kurduğu ‘dijital ölümsüzlük’, Google tarafından da destek gördü.”
“Itskov ve onunla aynı fikirleri paylaşan insanlar, ‘tekilliği' dijital ölümsüzlük olarak ifade ediyor. Bu kavram kapsamında, insanlar onlarca yıl sonra zihinlerini bilgisayara aktarabilecek ve ‘biyolojik vücutlarından dijital ortama geçiş yapacaklar.’
Itskov, ölümsüzlüğü kovaladığı ‘Avatar’ projesinde başarılı olması halinde, dünyanın en zengin 1226 insanına ‘ölümsüzlük satmayı’ teklif edeceğini söylemişti.”
Haberin Tamamı: Google: Dijital ölümsüzlük 2045’te
11 Haziran 2013 Salı
Konferans: Todd Kuiken: "Hissedebilen" bir kol protezi
Doktor ve mühendis Todd Kuiken, insan sinir sistemine bağlanabilen kol protezleri imal ediyor, böylelikle hareket, kontrol ve hatta hisleri geri kazandırabiliyor. Hastası Amanda Kitts, sahnede bu yeni nesil robot kolunu tanıtıyor.
- Bu sinir sinyallerini yükseltmek için biyolojik bir yükseltici kullanıyoruz -- kasları. Kaslar sinir sinyallerini yaklaşık bin kata kadar yükselteceklerdir, böylece bu sinyalleri aynen biraz önce gördüğünüz gibi deri üzerinden kaydedebileceğiz. Bu yaklaşımımız "hedefli yeniden sinirle donatma" (targeted reinnervation) olarak isimlendiriliyor. Kolunun tamamını kaybetmiş birisini düşünün, hala kolunuza giden 4 büyük sinir bulunmaktadır. Sinirleri alıp göğüs kaslarının içerisinde gelişmelerini sağlıyoruz. Şimdi ellerinizi kapamayı düşünüyorsunuz ve göğüsünüzün üzerindeki bir kesimdeki kaslar kasılıyor. Dirseğinizi açmayı düşünüyorsunuz başka bir kesimdeki kaslar kasılıyor. Ve elektrotlar yahut anten yardımıyla bu kasılmayı algılayıp kola hareket etmesini söylüyoruz. Fikir bu.
(Koldaki sinirleri göğse yönlendiriyorlar. Sinirler göğüsteki kaslarla bağlantı kuruyor. Bu sayede hasta elini göğsünde hissetmeye başlıyor. Oraya bir nesneyle dokunulduğunda eline dokunulduğunu hissediyor. Elini hareket ettirmeyi düşündüğünde göğüs kasları hareketleniyor. Bu kaslara algılayıcılar takılıyor. Bunlar, kasları analiz ederek protez kolu hareketlediriyor. Elini yukarı kaldırmayı düşündüğünde protez kol yukarı kalkıyor. Algılayıcıları neden doğrudan sinir uçlarına bağlamak yerine dolaylı olarak kaslara bağlanıyor! Çünkü her sinir ucundan gelen sinyalleri okumak teknolojik olarak çok zor, şimdilik. Sinir uçlarındaki elektrik sinyallerini okumaktaki şu andaki durumumuzu gösterdiğinden konferansı yayınlıyorum. Gelecek vadediyor. Gelecekte sinirlerin sinyalleri doğrudan okunabilir. Sinirlerin kontrol ettiği aygıtlar tasarlanabilir. :-) )
- Şimdi beyne bir cihaz koyup beyinde bu sinyalleri kaydetmeyi veya doğrudan sinirlerin uçlarından bu sinyalleri kaydetmeyi önerebilirsiniz. Bunlar gerçekten heycan verici araştırma alanları, fakat bu gerçekten, gerçekten zor. Bu küçücük ve birbirinden ayrı nöronlardan sinyalleri kaydedebilmek için yüzlerce mikroskopik teller koymanız gerek -- mikrovoltlar düzeyinde minicik sinyaller çıkaran sıradan fiberler. Ve şu an için bunu yapmak benim ve hastalarım için fazlasıyla zor.
(Sinirlerin elektrik sinyal verilerini okumanın zorluğundan bahsediyor.)
- Elinin hissi göğsünde tekrardan oluşmuştu çünkü büyük ihtimalle çok miktarda yağıda aldığımızdan derisi hemen kasının altındaydı ve sinirleride alınmıştı. Jessenin burasına dokunduğunuzda başparmağını hissediyor; burasına dokunduğunuzda serçe parmağını hissediyor. Bir gramlık hafif bir baskıyı bile hissedebiliyor. Sıcağı soğuğu, keskinliği, kütlüğü hepsini kaybettiği elinde, ya da elinde ve göğsünde hissediyor, fakat ikisinden birine dikkatini verebiliyor. Yani bizim için gerçekten heyecan verici, çünkü artık büyük bir kapımız var, bir kapı, veya dokunma hissini geri döndürebilecek bir yol, öyle ki protez eliyle dokunduğunda neye dokunduğunu hissedebilecek. Elinde sensörlerin olduğunu ve bunların yeni el derisine bastırdığını hayal edin. Gerçekten çok heyecan verici.
- Bisiklet kablosu sağ kolunda, hala eski teknolojiyi kullanıyorum. Hangi eklemi oynatacağını şuradaki çene düğmeleriyle seçiyor. Sol tarafta üç eklemli modern motorlu bir protezi var, omuzundaki küçük pedlere dokunarak kolun hareket etmesini sağlıyor. Ve Jesse iyi bir vinç operatörü, kendisi standartlarımıza göre oldukçe iyi.
(Olağan protezlerden bahsediyor. Koldaki düğmelerle kontrol ediliyor.)
Konferansı İzle
- Bu sinir sinyallerini yükseltmek için biyolojik bir yükseltici kullanıyoruz -- kasları. Kaslar sinir sinyallerini yaklaşık bin kata kadar yükselteceklerdir, böylece bu sinyalleri aynen biraz önce gördüğünüz gibi deri üzerinden kaydedebileceğiz. Bu yaklaşımımız "hedefli yeniden sinirle donatma" (targeted reinnervation) olarak isimlendiriliyor. Kolunun tamamını kaybetmiş birisini düşünün, hala kolunuza giden 4 büyük sinir bulunmaktadır. Sinirleri alıp göğüs kaslarının içerisinde gelişmelerini sağlıyoruz. Şimdi ellerinizi kapamayı düşünüyorsunuz ve göğüsünüzün üzerindeki bir kesimdeki kaslar kasılıyor. Dirseğinizi açmayı düşünüyorsunuz başka bir kesimdeki kaslar kasılıyor. Ve elektrotlar yahut anten yardımıyla bu kasılmayı algılayıp kola hareket etmesini söylüyoruz. Fikir bu.
(Koldaki sinirleri göğse yönlendiriyorlar. Sinirler göğüsteki kaslarla bağlantı kuruyor. Bu sayede hasta elini göğsünde hissetmeye başlıyor. Oraya bir nesneyle dokunulduğunda eline dokunulduğunu hissediyor. Elini hareket ettirmeyi düşündüğünde göğüs kasları hareketleniyor. Bu kaslara algılayıcılar takılıyor. Bunlar, kasları analiz ederek protez kolu hareketlediriyor. Elini yukarı kaldırmayı düşündüğünde protez kol yukarı kalkıyor. Algılayıcıları neden doğrudan sinir uçlarına bağlamak yerine dolaylı olarak kaslara bağlanıyor! Çünkü her sinir ucundan gelen sinyalleri okumak teknolojik olarak çok zor, şimdilik. Sinir uçlarındaki elektrik sinyallerini okumaktaki şu andaki durumumuzu gösterdiğinden konferansı yayınlıyorum. Gelecek vadediyor. Gelecekte sinirlerin sinyalleri doğrudan okunabilir. Sinirlerin kontrol ettiği aygıtlar tasarlanabilir. :-) )
- Şimdi beyne bir cihaz koyup beyinde bu sinyalleri kaydetmeyi veya doğrudan sinirlerin uçlarından bu sinyalleri kaydetmeyi önerebilirsiniz. Bunlar gerçekten heycan verici araştırma alanları, fakat bu gerçekten, gerçekten zor. Bu küçücük ve birbirinden ayrı nöronlardan sinyalleri kaydedebilmek için yüzlerce mikroskopik teller koymanız gerek -- mikrovoltlar düzeyinde minicik sinyaller çıkaran sıradan fiberler. Ve şu an için bunu yapmak benim ve hastalarım için fazlasıyla zor.
(Sinirlerin elektrik sinyal verilerini okumanın zorluğundan bahsediyor.)
- Elinin hissi göğsünde tekrardan oluşmuştu çünkü büyük ihtimalle çok miktarda yağıda aldığımızdan derisi hemen kasının altındaydı ve sinirleride alınmıştı. Jessenin burasına dokunduğunuzda başparmağını hissediyor; burasına dokunduğunuzda serçe parmağını hissediyor. Bir gramlık hafif bir baskıyı bile hissedebiliyor. Sıcağı soğuğu, keskinliği, kütlüğü hepsini kaybettiği elinde, ya da elinde ve göğsünde hissediyor, fakat ikisinden birine dikkatini verebiliyor. Yani bizim için gerçekten heyecan verici, çünkü artık büyük bir kapımız var, bir kapı, veya dokunma hissini geri döndürebilecek bir yol, öyle ki protez eliyle dokunduğunda neye dokunduğunu hissedebilecek. Elinde sensörlerin olduğunu ve bunların yeni el derisine bastırdığını hayal edin. Gerçekten çok heyecan verici.
- Bisiklet kablosu sağ kolunda, hala eski teknolojiyi kullanıyorum. Hangi eklemi oynatacağını şuradaki çene düğmeleriyle seçiyor. Sol tarafta üç eklemli modern motorlu bir protezi var, omuzundaki küçük pedlere dokunarak kolun hareket etmesini sağlıyor. Ve Jesse iyi bir vinç operatörü, kendisi standartlarımıza göre oldukçe iyi.
(Olağan protezlerden bahsediyor. Koldaki düğmelerle kontrol ediliyor.)
Konferansı İzle
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)