26 Nisan 2019 Cuma

Keşif - Alıntı

Evet ama, yine de ben hiç algılamadan zihnime sızmış, belleğimi incelemiş, en incinir, en duyarlı noktamı bulup çıkarmıştı. Bu yadsınamazdı. Ne kimseden ne ışınımdan yardım görmüş, İstasyon'un zırhlı kabuğunu delip beni bulmuş, avını avlamıştı...

“Kris?” Rheya fısıldıyordu.

Görmeyen gözlerle pencerenin yanında dikilirken karanlığın çöktüğünü algılamamıştım. Yitik güneşin aydınlığında ipince, yüksek bir bulut tavanı donuk bakır renginde parlıyor, yıldızları bulandırıyordu. Deneyden sonra Rheya yok olursa, onun yok olmasını istediğim anlamına gelecekti bu - onu ben öldürmüş olacaktım. Yo, Sartorius'a gitmeyecektim. Onlara yardım etmeye zorlayamazIardı beni. Ama doğruyu da söyleyemezdim, renk vermemek, yalan söylemek zorundaydım. Ve böyle gidecekti bu... Çünkü kafamın içinde hiç bilmedigim düşünceler, farkında olmadığım niyetler, acımasız özlemler olabilirdi, çünkü farkında olmaksızın bir katildim ben. İnsanoğlu başka dünyalar, başka uygarlıklar bulmak için yola düşmüştü ama, karanlık geçitlerde gizli bölmelerden oluşan kendi öz labirentini tanımamış, kendi mühürlediği kapıların ardında neler yattığını bulup çıkaramamıştı. Sahte bir utanç yüzünden mi terk edecektim Rheya'yı oracıkta, yoksa korkağın biri olduğum için mi?

“Kris,” dedi Rheya, bu kez daha usulca.

Şimdi bana iyice sokulmuştu. Duymazlıktan geldim. Kendimi yalıtmak istiyordum o anda. Hiçbir şeyi çözebilmiş değildim, hiçbir karar verememiştim. Kımıldamadan duruyor, karanlık göğe, donuk yıldızlara bakıyordum, Yer'in üstünde parıldayan yıldızların o solgun hayaletlerine. Kafam bomboştu. Dönüşü olmayan bir noktayı geride bırakmış olmanın acımasız, korkunç kesinliği vardı yalnız içimde. Asla ulaşamayacağım bir şeye doğru yol aldığımı kabullenmek istemiyordum. Doyumsuzluk, kendimden tiksinme gücünü bile alıp götürmüştü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder