Kısacası rekabet politikasına dair en basit sorulara bile doğrudan yanıt bulamıyoruz. İşin en kafa karıştırıcı yanı da tekellerin iyi bir şey de olabilmesidir. Bu sözüm ekonomiye saygısızlık gibi gelebilir ama 20’nci yüzyılın başlarında yaşayan iktisatçı Joseph Schumpeter’in bu konuya dair meşhur bir değerlendirmesi vardır.
Schumpeter’e göre ekonominin temeli inovasyondur. İnovasyonu “kapitalist toplumun ekonomik tarihinin olağanüstü olgusu” olarak niteler. Tekeller konusundaki yorumu ise, ileride yüklü miktarda kâr edeceği beklentisi olmasa hiçbir girişimcinin inovasyon yapmakla uğraşmayacağıdır. Başarılı bir yeni ürün geliştirmek hem çaba hem gider bakımından ciddi bir maliyet getirir. Bu zahmete girmenizi sağlayan temel motivasyon ise ileride tekel haline gelmenizdir. Bu motivasyon “sermayeyi bilinmeyen topraklara doğru çeken yem” gibidir. Dahası, tekellerin elde ettiği kâr sadece inovasyonun bir sonucu değil, daha fazla inovasyonun da finansman kaynağıdır. Kapsamlı araştırma ve geliştirme faaliyetleri şirketin geçmişteki ticari başarıları sayesinde kasadan karşılanır. Google’ın başarısızlıkla sonuçlanan pahalı girişimlerini düşünün: Google Glass, Google Plus, Google Wave ve Google Video. Bu tökezlemelerin tek bir tanesi bile daha küçük bir şirketi bitirirdi. Ancak Google bunları karşılamayı, ayakta kalmayı, inovasyon yapmayı ve başarıya ulaşan girişimleri sayesinde kâr etmeye devam etmeyi başardı.
Schumpeter tekellerin kendi ceplerini doldururken toplumun refahını azaltmasından çekinmiyordu. “Yüksek fiyatlar ve üretim kısıtlamaları dışında bir kaygısı olmayan” iktisatçıların büyük resmi gözden kaçırdığını söylüyordu: Herhangi bir şirketin ekonomik hâkimiyeti kalıcı bir durum değildir. Zaman içinde günümüzün tekelleri de “düzenli esen yaratıcı yıkım rüzgârlarıyla” uçup gidecek. Onların yerini kaçınılmaz olarak başkaları alacak. Ancak onların da hâkimiyeti geçici olacak, aynı rüzgâr onları da uçuracak. Bunlar günümüzde yönetim teorisyenleri ve strateji danışmanları arasında çok popüler olan “yıkıcı inovasyon” fikrinin de entelektüel temellerini oluşturuyordu.
Ve Schumpeter haklıydı: Ekonominin yıkılmaz kaleleri gibi görülen şirketler yok olup gidiyor. Her yıl yayınlanan Amerikan ekonomisinin üçte ikisini oluşturan ABD’deki en büyük 500 şirketin yer aldığı Fortune 500 listesine bakalım. 1955 ve 2017 yıllarındaki listeleri karşılaştırırsanız, ilk listede yer alan şirketlerin sadece yüzde 12’sinin ikincisine de girebildiğini görürsünüz. Kalan yüzde 88 ya iflas etti ya başka şirketler tarafından satın alındı ya da değer yitirdi ve listenin dışında kaldı. Günümüzde hayatta kalamayan şirketlerin isimlerinin (Armstrong Rubber, Hines Lumber, Riegel Textile vb.) roman sayfalarında karşılaştığınız kurgusal şirketlerden hiçbir farkı kalmadı. O dönemlerde hiç kuşkusuz yıkılmaz devler gibi görünüyorlardı.
Alıntı: Çalışılmayan Bir Dünya
Bunlarda İlginizi Çekebilir:
Karşımda gördüğüm adamı, senin uydurduğunu bilen tek kişiyim - Sahne
Sahne: Daha Kaliteli Metal
Yuval Noah Harari'nin Davos 2018 Zirvesindeki Konuşmasının Düşündürdükleri
Tekelcilik - Bilgisayar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder