İsviçreli von Däniken’in varsayımındaki temel iddia, yeryüzündeki birçok uygarlığın arkeolojisinde, folklorunda ve efsanesinde Yerküre-dışı varlıkların Yerküre ile temasta bulunduklarına dair bazı belirtilerin olduğu. Bu, yüzeysel bir iddia olarak, saçma bir varsayım değildir, fakat varsayımın ne derece kabul edilebilir olduğu kanıtın sağlamlığına bağlıdır. Ve ne yazık ki, kanıtların standardı çok zayıf, hatta birçok noktada kanıt diye bir şey yoktu. Size bir örnek vermek üzere (ve size söz veriyorum konuyu anlatırken alay etmeyeceğim) von Däniken’in Mısır piramitlerine ilişkin yaklaşımına değineceğim. “Mısır piramitleri...” diyor von Däniken. “Her biri yirmi ton ağırlığında olan tek tek yerleştirilmiş paralelkenar bloklardan inşa edilmiştir.” Yirmi ton büyük bir ağırlık olduğundan dolayı modern iş makineleri gereklidir ve MÖ 2000-3000 yıllarında bu malzeme muhakkak Yerküre-dışı yapımı olmalıydı. Demek ki Yerküre-dışı varlıklar mevcuttu.
Şimdi şunu kabul etmeliyiz ki bu iddia bazı olguları ihmal ediyor. Eğer Mısır arkeolojisi hakkında hiçbir bilgimiz olmasa bile yine de insan kalabalığının yardımıyla kocaman anıtlar inşa edebilmenin yollarını tahmin edebiliriz. (İncil, dev inşaat projelerinden söz eder, örneğin devasa Babil Kulesi gibi.) Daha sonra kanıtın derinine indiğimizde, hatta Herodotos’u bile okuduğumuzda, Mısırlıların piramit inşa etkinliğine atıfta bulunan bu tarihçide tutarlı ve tamamen doğal bir açıklamaya rastlıyoruz. Nitekim Nil boyunca sallarla veya karadan taş yuvarlayabilen çemberlerle ve buna benzer malzeme nakliyle ilgili yazılar var. Ana bloklardan birkaçının üzerinde, “Başardık! İmza: Kaplan takımı on biri...” benzeri yazılara rastlıyoruz. Yıldızlar arasında kolayca uzay yolculuğu yapanlar tarafından dikilmiş piramitler için eziyet ve zahmetten kurtuluş nidalarına pek benzemiyor. Ve biliyoruz ki inşa edilen ilk piramit çökmüş ve ikinci piramidin inşasının yarısına gelindiğinde çöken ilk piramitten alınan dersle ikincinin kenar açıları epey tıraşlanmıştı. İlk piramidin çökmesinden ders almışlardı. Hem sonra, inşaat temelinin dayandığı açıyı gereğinden geniş tutmak gibi bir hataya, uzay yolculukları yapan Yerküre-dışı bir uygarlık düşemezdi.
Von Däniken, Peru’da, Nazca ovalarında, çölde, ancak çok büyük yüksekliklerden görülebilmesi mümkün olan kocaman çizimler olduğunu söylüyor. Ve bunlar, başlı başına olağandışı şekiller değillerdi: hindiler, ejderler ve doğadaki diğer hayvanlarla sebzeler. Fakat von Däniken’in merakı, neden sadece çok yüksekten görülebilecek bir şeyin çizildiği noktasında toplanıyordu; buna dayanarak bu çizimleri çok yüksekten gören varlıklar olduğu sonucunu çıkardıktan sonra başka çizimlere bu yükseklikten “Azıcık daha sol yapın!” gibi talimatlar verdikleri sonucuna da varıyor. Bilirsiniz, Amerikan futbol maçlarında seyircilerden her biri, elinde bir cümlenin tek satırı ya da tek harfi yazılmış bir pankart bulundurur; ve uygun an geldiğinde, her bir seyirci elindeki pankartı kaldırarak takımının başarısı için umut ifade eden cümleler oluşturup bu yazının uzaktan okunmasını sağlar. Ve bu durumların hiçbiri için Yerküre-dışı varlıkların müdahalesi var diye aklımızdan geçmez.
Von Däniken Pasifik’te Easter Adası’nda hepsi de denize bakan, hepsi de bir ya da iki kişi tarafından kaldırılamayacak kadar ağır monoblok taş parçaları dizisi olduğunu belirtiyor; ve hepsi de Jacob Bronowski’nin de değindiği gibi tamamen Mussolini’ye benziyor. Von Däniken yine Yerküre-dışı varlıkların yapım sorununu ortaya atıyor ve bu çıkarsamasını sanayi devriminden önce yaşamış insanların bu monoblok taşları nasıl kesmiş, nakletmiş ve dikmiş olabilecekleri kuşkusuna dayandırıyor. Oysa von Däniken, yıllar önce, Thor Heyerdahl’la birlikte Easter Adası’na gittiklerini ve çok basit aletler kullanan küçük bir grupla perişan durumdaki monoblok taşları bulduklarını, naklettiklerini ve diktiklerini yazmıştı. Ve dikilitaşı dikmek için kullandıkları yöntemi –küçük mıcır ve taş parçalarıyla kürekleyerek sıvadıkları bir dolguyla yükselttiklerini– anlatmıştı.
Von Däniken tarafından öne sürülen daha birçok konu var ki bunların çoğunun benim size burada sunduğum konulara kıyasla olabilirliği çok daha zayıf. Ben onun en gözde iddialarını aktardım. Von Däniken’in esas olarak yaptığı ecdadımızı ucuza satmak olmuştur; binlerce yıl önce, hatta birkaç yüzyıl önce yaşamış insanları, doğru dürüst düşünemeyen, anıtsal boyutta bir şeyler inşa etmek için uzun süreli çalışma birlikteliği gösteremeyen insanlar durumuna düşürmüştür. Oysa birkaç yüzyıl önceki insanlar ya da birkaç bin yıl öncekiler bizden daha az akıllı değillerdi; daha az yetenekli de değillerdi. Bazı açılardan bir arada çalışmaya belki bizden daha da yatkındılar. Doğrusu, iddia saçma olarak nitelenecek değerdedir. Peki, böylesine saçma bir konunun yığınları sürükleyecek bir başarı derecesine ulaşması ne demek oluyor? (Her ne kadar bugün artık eski astronotlar konusunda fazla bir şey duymuyor olsak da.) İlginç bir durum değil mi?
Cevabı, sanıyorum, tamamen bellidir. Von Däniken’in duygulara hitap eden çağrısı akılları çeldi: Yerküre-dışı akıllı varlıkların gelip bizi kendimizden kurtaracağı umuduydu bu. İnsanlık Tarihi’nde eğer birkaç defa müdahalede bulundularsa, muhakkak, şimdi de, 1960’ların ve 70’lerin büyük krizler döneminde ve 55.000 nükleer başlıklı silah imal ettiğimiz şu günlerde Yerküre-dışı varlıkların gelip bizi, kendimize en büyük kötülüğü yapmamızı engellemeleri umuduydu. Bu açıdan son derece tehlikeli bir doktrin sayıyorum; çünkü çözümün dışarıdan geleceğini benimseme olasılığına yatkınlık arttıkça kendi sorunlarımızı kendimizin çözmesi olasılığı o derece zayıflamaktadır.
Alıntı: Tanrı'nın Kapısını Çalan Bilim – Carl Sagan
Mısır Piramitlerini uzaylıların yaptığı iddiasına internette hâlâ yaygın olarak rastlanılmaktadır. İddianın ne kadar gerçekçi olabileceğini bu değerlendirme göstermektedir.
Bunlar da İlginizi Çekebilir:
Sahne:
Uzaylı Otopsisi Televizyonda Gösterilir :-)
Belgeselden:
UFO Festivali :-)
Uzaylılara
Dair Hiçbir İz Bulunamadı - Alıntı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder