“Konuşmamda, neden iyi bir beyin teorimiz olmadığından, neden bir teori geliştirmemiz gerektiğinden ve bununla ilgili ne yapabileceğimizden bahsedeceğim. Bütün bunları 20 dakikada yapmaya çalışacağım. İki görevim var. Çoğunuz beni Palm ve Handspring'ten tanıyorsunuz. Ama ben, kâr gütmeyen bir bilimsel araştırma enstitüsü olan ve Menlo Park'ta yer alan Redwood Nöroloji Enstitüsü'nü de yönetiyorum. Teorik nöroloji alanında araştırmalar yapıyoruz. Neokorteksin işleyişini araştırıyoruz. Bugün sadece bunlardan bahsedeceğim.”
“Ben gençken, mühendislik fakültesini bitirdikten sonra, -Cornell, '79 -- Intel'de çalışmaya başladım. Bilgisayar endüstrisine girmiştim ama üç ay sonra başka bir şeye vuruldum. Ardından, "Yanlış kariyeri seçmişim" dedim ve beyne aşık oldum.”
“İnsan, beyinle ilgili çok şey bilindiği izlenimine kapılabilir. Ama o sayıdaki son makale, DNA'yla meşhur olan Francis Crick tarafından kalem alınmıştı. Sanıyorum bugün, DNA'nın keşfinin 50. yıl dönümü. Kısaca şunu söyleyen bir yazı yazmıştı: Tamam, bütün bunlar iyi, hoş ama, ne var biliyor musunuz; beyin hakkında hiçbir şey bilmiyoruz; kimse bu şeylerin nasıl çalıştığını bilmiyor, yani kimsenin söylediklerine inanmayın. Bu o makaleden bir alıntı: "Eksikliği aşikâr olan," -- tam bir İngiliz beyefendisiydi -"Eksikliği aşikâr olan şey, tüm bu farklı yaklaşımları yorumlamamızı sağlayacak geniş bir fikir çerçevesidir." "Fikir çerçevesi" kelimesinin harika olduğunu düşünmüştüm. Bir teorimiz bile olmadığını söylemiyordu. Diyordu ki, bu konuyu daha nasıl ele alacağımızı bilmiyoruz -- bir taslağımız bile yok. Paradigma öncesi dönemdeyiz -- Thomas Kuhn'un deyişiyle. İşte ben buna aşık oldum ve dedim ki: beyinle ilgili bunca şey biliyoruz. Ne kadar zor olabilir ki? Bu hayatım boyunca üzerinde çalışabileceğimiz bir şey. Bir şeyleri değiştirebileceğimi düşündüm. Ve böylelikle bilgisayar işini bırakıp, beyin işine girmeye çalıştım.”
“Bazıları da diyor ki: "beyinler beyinleri anlayamaz". Çok zenvâri. Vay be! (Kahkahalar) Kulağa güzel geliyor; ama neden? Ne anlamı var yani? Alt tarafı bir grup hücre.”
“Bir ara "yaşam atılımı" diye bir şey sayesinde yaşadığımızı sananlar vardı; ki biz böyle bir şey olmadığını biliyoruz. Bunu destekleyen hiç kanıt yok -- sadece bazı insanlar hücrelerin, yapabildiklerini yaptıklarına inanmıyorlar. Yani, bazı insanlar metafiziksel ikiliğe kendilerini kaptırmışlarsa, -bazı zeki insanlar bile- bunu tümden bir kenara bırakabiliriz.” (Kahkahalar)
“Bir de şu var: cevap hep oradaydı; ama şu "gün gibi ortada" olan şey, cevabı görmemizi engelledi. O da şu: Sezgisel, sarsılmaz bir inançtı ve yanlıştı. Güneş sistemi örneğinde, Dünya'nın dönmesi, ve Dünya'nın dış yüzeyinin saatte bin mil hız yapması, ve Dünya'nın, Güneş sistemi içinde saatte bir milyon mil hız yapması-- Bu çılgınlık. Hepimiz, Dünya'nın hareket etmediğini biliyoruz. Hiç saatte bin mil hızla hareket ediyormuşsunuz gibi geliyor mu size? Tabii ki hayır. Ve biriniz çıkıp, sonsuz bir boşlukta döndüğünü söylese onu hapse atarlardı ve zaten o zamanlar öyle yaptılar.” (Kahkahalar)
“Sezgiseldi ve apaçık ortadaydı. Peki ya evrim? Evrim de aynı hesap. Çocuklarımıza, "İncil diyor ki: "'bütün canlıları Tanrı yarattı; kediler kedidir; köpekler köpektir; "'insanlar insandır; bitkiler bitkidir; ve değişmezler. "'Nuh onları gemisine aldı...'", falan filan dedik. İşin aslı, eğer evrime inanıyorsanız, hepimizin ortak bir atası var, ve hepimizin lobideki bitkiyle ortak bir atası var. Evrim bize bunu söylüyor. Ve bu doğru. Neredeyse inanılmaz. Tektonik levhalar için de aynı şey geçerli, değil mi? Bütün bu dağlar ve kıtalar, Dünya'nın üzerinde batmadan yüzüyorlar. Bu-- bu çok anlamsız.”
“Peki bizi, beyinleri anlamaktan alıkoyan sezgisel, ama yanlış varsayım nedir? Şimdi bunun ne olduğunu söyleyeceğim ve size bu doğru gibi gelecek; ama zaten olay bu. Sonra diğer varsayım hakkında neden yanıldığınızla ilgili bir argüman geliştirmem gerekecek. Sezgisel ama besbelli olan şey: zekâ davranışla tanımlanır; davranış biçimimiz nedeniyle zekiyiz ve zekice davranıyoruz. Ben size bunun yanlış olduğunu söylüyorum. Doğrusu: zekâ öngörüyle tanımlanır.”
“Yapay zekâcılar der ki: "kutunun içindeki, programlanabilir bir bilgisayardır; "çünkü bir beyine eşdeğerdir ve ona veri girişi yaparsak, "bir şeyler yapmasını, harekete geçmesini sağlayabiliriz". Alan Turing, "Turing testi"ni tanımlamıştı ki buna göre eğer bir şey insanla özdeş davranıyorsa, zekidir. Zekânın, davranışsal bir ölçüm yöntemi. Bu uzun bir süre kafamızda yer etti.”
“Oysa gerçekte -- ben buna "gerçek zekâ" diyorum. Gerçek zeka başka bir şey üzerine kurulmuştur. Biz dünyayı bir örüntü dizisi olarak tecrübe ediyoruz ve bunları kaydedip, hatırlıyoruz. Ve hatırlarken, bunları gerçeklikle eşleştiriyoruz, ve sürekli tahminler yürütüyoruz. Başı sonu olmayan bir ölçüm yöntemi. Bizde sürekli, "Dünyayı anlıyor muyuz? Tahminler yürütüyor muyum?" diyen bir ölçüm sistemi var. Hepiniz şu an zekisiniz; ama hiçbir şey yapmıyoruz. Belki bir yerinizi kaşıyorsunuz, burnunuzu karıştırıyorsunuz, ne bileyim, ama şu an bir şey yapmıyorsunuz, ama yine de zekisiniz, benim ne demek istediğimi anlıyorsunuz. Çünkü zekisiniz ve İngilizce biliyorsunuz, bu cümleyi nasıl bitireceğimi – biliyorsunuz.”
“Ve onun üzerinde, neokorteks dediğimiz hafıza sistemi var. Ve hafıza sistemi, beynin duyusal kısmının hemen üstünde. Yani duyusal veriler eski beyne girdikçe neokortekse çıkıyor. Ve neokorteks sadece ezberliyor. Orada oturup diyor ki: "Bütün bu olup biteni ezberlemem lazım; "bulunduğum yerler, gördüğüm insanlar, duyduğum şeyler..." vesaire. Ve gelecekte, ona benzer bir şeyi, benzer veya birebir aynı ortamda tekrar görünce, kayıtları tekrar oynatmaya başlayacak. "A, ben daha önce burda bulunmuştum. Ve daha önce buradayken, "sonra şöyle olmuştu". Geleceği öngörmenizi sağlıyor. Sinyalleri tekrar beyninize yollar ve bir sonra olacakları görmenizi, ben söylemeden "biliyorsunuz"u duymanızı sağlar. Ve daha zekice kararlar almanızı sağlayacak olan şey sinyallerin eski beyne tekrar bildirilmesidir.”
“"'Değiştirilmiş kapı' düşünce deneyi" dediğim bir şey var. Buna göre, evde bir kapınız var; ve siz buradayken, ben onu değiştiriyorum; şu an sizin evde birisi var, kapıyı kurcalıyor, ve kapı kulbunu birkaç santim yukarı kaldıracak. Ve siz bu akşam eve döndüğünüzde, elinizi uzatacaksınız, kapı kulbunu ararken fark edeceksiniz ki kulp yanlış yerde, ve "bir şeyler olmuş", diyeceksiniz. Ne olduğunu anlamanız bir iki saniyenizi alabilir, ama bir şeyler olmuş.”
“Beyniniz, içinde bulunduğunuz ortamda ne olacağıyla ilgili sürekli tahmin yürütür. Elimi masaya koyarken, duracağını hissetmeyi bekliyorum.”
“Kısaca görme yetisinden bahsedeyim. Bu bir kadın resmi. İnsanlara baktığınızda, gözlerinize saniyede iki-üç defadan fazla bakarlar. Bunun farkında değilsiniz, ama gözleriniz sürekli harket eder. Yani birinin yüzüne baktığınızda, genellikle bir o göze, bir bu göze, bir o göze, burna ve ağza bakarsınız. Şimdi, gözleriniz bir gözden diğerine geçerken orada burun gibi başka bir şey olsaydı, gözün olması gereken yerde bir burun görürdünüz, ve -- "Vay anasını!" dersin, (Kahkahalar) "bu insanda ters olan bir şeyler var". Çünkü bir öngörüde bulunuyorsunuz. Oraya bakıp da, "Şimdi ben ne görüyorum? "Bir burun, tamam" demiyorsunuz. Ne göreceğinizle ilgili bir beklentiniz var --(Kahkahalar)-- her an.”
“Peki, beyin teorisi neye benzeyecek? Öncelikle, hafızayla ilgili bir teori olacak. Bilgisayar hafızası gibi değil. Bilgisayar hafızasına hiç benzemiyor. Çok çok farklı. Gözünüzden gelenler gibi, birden fazla birimle ifade edilen örüntülerin kaydedildiği bir hafıza. Aynı zamanda bir dizi hafızası. Hiçbir şeyi bir dizinin haricinde öğrenemezsiniz veya hatırlayamazsınız. Bir şarkı zaman içinde bir dizi hâlinde duyulmalıdır, ve siz de zaman içinde bir dizi hâlinde aklınızdan tekrar çalmalısınız. Ve bu diziler, oto-çağrışımsal olarak hatırlanır. Gördüğüm, duyduğum bir şey bana onu hatırlatırsa, kendiliğinden tekrar çalmaya başlar. Otomatik pleybek. Ve istenen çıktı, gelecek girdilerin tahmin edilmesidir.”
“Bunun sonucu ne olacak? Gerçekten akıllı makineler yapacak mıyız? Kesinlikle! Ve bu insanların düşündüğünden farklı olacak. Bunu yapacağımıza dair hiç kuşkum yok. Öncelikle, bunu silikondan yapacağız. Silikon bilgisayar belleklerinde kullandığımız tekniklerimizi burada da kullanabiliriz. Ama bunlar çok farklı tür hafızalar, ve bunları sensörlere bağlayacağız, ve bu sensörler gerçek hayattan, gerçek dünyadan veriler alacaklar, ve bu şeyler çevrelerini öğrenecekler.”
“İlk olarak robotları görme ihtimalimiz çok düşük. Robotlar kullanışsız olduğundan veya zaten yapıldığından değil. Robotlarla ilgili kısım en zoru. O eski beyin. Orası bayağı zor. Yeni beyin aslında eski beyinden daha kolay. O yüzden ilk yapacaklarımız, çok robotik gerektirmeyen şeyler olacak. Yani bir C-3PO göremeyeceksiniz. Daha çok, böyle, akıllı arabalar -- -- trafiğin ve şoförlüğün ne olduğunu anlayan, ve sinyal ışığı yarım dakikadır yanan diğer arabaların muhtemelen dönmeyeceğini anlayan arabalar.” (Kahkahalar)
Yapay zekacılar, yapay zeka geliştirmek için beyinden ilham alırlar. Bu nedenle Yapay Sinir Ağı geliştirilmiştir. Yapay sinirlerin çalışma prensibi organik sinirlerle aynıdır. Dolayısıyla yapay zeka, beyine benzer şekilde öğrenir. YSA içinde bulunduğu durumu bir örüntü dizisi olarak tecrübe eder ve bunları kaydedip, hatırlar. Ve hatırlarken, bunları gerçeklikle eşleştirir, ve sürekli tahminler yürütür. YSA da beyin gibi, olup biteni ezberler. Ve gelecekte, ona benzer bir şeyi, benzer veya birebir aynı ortamda tekrar görünce, kayıtları tekrar oynatmaya başlayacak. Geleceği öngörür. Bu nedenle bir durumu öğrenmesi için uzun süre alıştırma yaptırılır. Böylece, durum istenen şekilde hafızasına yerleşmeye başlar. Ama bir YSA'nın bir şeyi hafızasına nasıl aldığından tam olarak emin olunamaz, hangi örüntü dizini hangi bağlantılarla temsil ettiği bilinemez. Aslında bir insanın da bir şeyi nasıl öğrendiğinden emin olunamaz. Bir durumu beklenmedik şeylere bağlayabilir. Lamda'nın bilinç kazandığından şüphelenen bazı yapay zekacılar var. Ama Lamda'nın YSA'sında neler oluştuğundan tam olarak emin olamıyorlar. Buna neden olan örgü dizisini hangi bağlantılarla temsil ettiğinden emin olamıyorlar.
Evet bilgisayar hafızası bu şekilde değil. Ama YSA hafızası beyine benzer şekilde çalışır. İnsan kadar kapsamlı katmanlı öğrenemezler. Şimdilik daha basit şeyleri öğrenebilmektedir. Daha alt katmanlı durumlar için öngörüde bulunabilmektedir. Yapay zekacılar bir durumun tüm ayrıntısını teker teker programlamazlar. Kurdukları YSA'nın o durumu öğrenmesini sağlamaya çalışırlar. Kullanıcılar kelimeleri yazdığında, arama motorları sonraki kelimeleri öngörmeye başlar. Arama motorunun arananı tahmin etmeye çalışması bu şekilde sağlanmaktadır.
Jeff Hawkins, beynin çalışmasını güzel açıklamış, yapay zekacıları biraz farklı tanımlasa da. Yapay zekacılar da beyinden ilham alırlar zaten.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder