2007 yılında yayımlanan çalışmaya
göre, sofra şekeri ve mısır şekeri tüketimleri deneklerde aynı
enerji alımı ve tokluk hissine sebep oluyor. Konuyla ilgili farklı
araştırmaları inceleyen makaleler de mevcut. Fransa’da tıp
araştırmaları yapan Salwa Rizkalla’nın, 2010 yılında
yayımlanan “Fruktoz tüketiminin sağlığa etkileri: Son
verilerin gözden geçirimi” isimli makalesinde belirttiği üzere,
fruktoz tüketimi vücuttaki insülin direncini değiştirerek doyma
hissini yok ediyor. Ancak Rizkalla, bunun için gerçekçi olmayan
miktarlarda fruktoz tüketmek gerektiğini de ifade ediyor. (1)
Yani, şeker pancarı şekeri ile mısır şekeri insan üzerinde
hemen hemen aynı etkiye sahipler, iddiaların aksine!
Son zamanlarda yapılan bir araştırmada
şekerin yaşlı erişkinlerde hafıza ve performansı artırmaya
yardımcı olabileceği bulundu. Araştırmacılar katılımcılara
az miktarda glikoz içeren bir içecek verdi ve onlardan çeşitli
hafıza görevleri yapmalarını istedi. Diğer katılımcılara
kontrol olarak yapay tatlandırıcı içeren bir içecek verildi.
Katılımcıların katılım düzeylerini, hafıza puanlarını ve ne
kadar çaba gösterdiklerine dair kendi algılarını ölçtüler.
Sonuçlar, şeker tüketmenin, yaşlıları zor işleri tam kapasite
yerine getirme konusunda daha motive edebileceğini düşündürdü;
Artan kan şekeri seviyeleri de görev sırasında kendilerini daha
mutlu hissettirdi. (2) “Şeker beyin hücrelerini
öldürüyor” iddiası vardı. İşte o iddia ne kadar komik
görünüyor.
Gıda Güvenliği Derneği ve TMMOB
Gıda Mühendisleri Odası’nın 2011 yılında yaptıkları
açıklamalarda yüksek fruktozlu mısır şurubunun kansere yol
açtığıyla ilgili bilimsel bir kanıt olmadığı belirtiliyor.
(1)
Aslında bu iddia daha önce de doğal
şeker için kullanılıyordu; “şeker kansere neden olur”.
Meyvedeki, sebzedeki işlenmemiş şeker bile kanser nedenidir. Bu
iddia Dr. Otto Warburg'in bir makalesinin yanlış anlaşılmasıyla
oluşturulmuştu. Oysa makale sadece kanserli hücreler oksijene
gerek duymadan glikozu enerjiye çevirdiğinden bahsediyordu. Ama
yıllar sonra gelişen bilim kanserin nedeninin hücredeki genetik
mutasyonlar olduğunu gösterdi. Yani hücre metabolizmasındaki
böyle değişimler kanserin nedeni değildi, kanserin sonucuydu. (4)
Bu iddia şimdi mısır şurubu için dile getiriliyor. İddia bir
kere yayıldıktan sonra, insanlar genelde inanma eğiliminde olur.
Diyetlerimizden şekeri çıkarmak bile
verimsiz olabilir: bu, reçetedeki bir şekerin yerine bir yağ
koyarsanız, potansiyel olarak daha kalorifik bir şeyle değiştirmek
anlamına gelebilir. (2) Yani önemli olan şekere değil
alınan kaloriye dikkat edilmelidir. Şeker almayıp, başka şeyleri
bolca tüketirsek yine aynı şeyle karşılaşırız.
Şeker pancarı ve ondan şeker üretmek
daha yeni icat edilmiş olsaydı neler olurdu! İnsanların geneli
şeker pancarına güvenmekte çok zorlanırdı. Dolayısıyla şeker
pancarına yönelik iddialara çabuk inanırdı. Üretilen şekere,
bu organik değil derlerdi. Tadı pek güzel değil derlerdi. Hatta
sağlığa zararlı derlerdi. İnsanlar genelde alışık olduğu şey
dışında bir şeyle karşılaştığında, ön yargılı oluyor.
Mesela ABD'de yaşayan insanlar da mısırdan üretilen şekere
alışıklar. Orada şeker yoğun olarak mısırdan üretiliyor.
Onlara da şeker pancarı değişik gelecektir. Orada da şeker
pancarına yönelik iddialara çabuk inanılacaktır. Onlara göre de
mısırdan elde edilen şeker daha güvenli olacaktır. Ama aslında
sağlık açısından birbirlerinden çok farklı etkilere sahip
değildir. Mısır şurubu gıdalara sofra şekeriyle çok benzer bir
tadı vermekle birlikte, ürünlerin üretiminde yaşanan istenmeyen
kristalizasyon olaylarını ve ambalajlamada yaşanan güçlükleri
de engelliyor. (1)
Günde bardak bardak mısır şurubu
içeren kola içmek ya da onlarca gram çikolata yemek iyi fikir
olmayacaktır. Ama günde 5-6 tane portakal yemek de yine iyi fikir
olmaz, doğal şekerli olmasına rağmen. Çünkü yine yüksek
kalori alınmış olunur. Yine obeziteye neden olur. Yine şeker
hastalığına neden olabilir.
Şeker pancarı olsun, mısır olsun;
önce ekeceksin. Aylarca sulayacaksın. Bakacaksın. Sonra da
fabrikada işlemlerden geçireceksin. Gerçekten çok emek
gerektiriyor. Dolayısıyla ikisinden de üretilen şeker aslında
pahalıya mal oluyor. Üstelik çok istenmeyen şey olan kalori de
içeriyor.
Peki şeker laboratuvarda üretilse
nasıl olur. Evet, artık bitki yetiştirmeye gerek kalmaz. Aylarca
beklemek yok. O kadar emek harcamaya gerek yok. Artık klonlanmış
bir mikroorganizmayla üretilebiliyor. Kesinlikle daha pratik.
Dolayısıyla çok daha ucuz. Üstelik kalorisi de yok. Vücutla
önemli bir etkileşime girmiyor. Sadece amaca yönelikler, dildeki
şeker tadına odaklı ürünler. Bitkilerdeki şekerden daha kontrol
altındalar. Oldukça verimli oldukları ortada. İşte bunlar yapay
tatlandırıcılardır, aspartam ve sakarin. Şekerin tek amacı tat
olsaydı yapay tatlandırıcılar daha kullanışlı olurdu. Ama
şeker, hücrelerin enerji kaynağıdır. Ama günlük şeker dozuna
yaklaşan insanların, artık yapay tatlandırıcıları seçmeleri
daha iyi bir fikir olabilir. Tatlandırıcılar şekerin yerini
tamamen alması için değildir. Fazladan tüketilen gıdaların daha
rahat tüketilebilmesi içindir. Sonuçta “tatlımı yiyim ama
kalori almayım” müşterinin talebidir.
Elbette bunlar hakkında da bir sürü
iddia yayılıyor. Kanser yapıyor. Depresyona neden oluyor. Beyin
hücrelerini öldürüyor. Dünyanın 90'dan fazla ülkesinde gıda
ve sağlık alanındaki yetkili kurumlar aspartam kullanımını
onaylamıştır. Amerika Birleşik Devletleri'nde, son 8 yıllık
dönemde yapılan geniş kapsamlı tüketim değerlendirmeleri ve
diğer ülkelerde yapılan çalışmalar, günlük aspartam
tüketiminin A.B.D. Yiyecek ve İlaç Dairesi (FDA) ve diğer
yetkililer tarafından belirlenen kabul edilebilir günlük
miktarların çok altında olduğunu göstermiştir. Ayrıca Dünya
Sağlık Örgütü'nün Gıda Katkı Maddeleri Uzman Komitesi, Avrupa
Birliği Yiyecek Bilimsel Komitesi ve FDA tarafından uzun yıllar
boyunca incelenmiş ve güvenli olduğu tespit edilmiştir. (6)
Bugüne kadar hiçbir tıbbi araştırmada yapay tatlandırıcıların
günlük kullanım dozlarında insan vücuduna bir zararları olduğu
kanıtlanmamış. (4)
Ama güven duymayan insanları ikna
etmek imkansızdır. Güvenlik testlerinin arkasında hep çıkar
ilişkisi olduğuna inanacaklardır. Elbette bazı bilimciler de
sağlıksız olduğunu iddia edecektir, gündemde olmak için.
Aspartam çay şekerinden 180 kat daha
tatlıdır. Yani çay şekerinden çok daha azı yeterli olmaktadır,
aynı tadı vermesi için. Bu düşünüldüğünde, oldukça
etkileyicidir. Vücuda alınacak miktar çay şekerinden çok daha az
olacaktır. Yaklaşık 5 gr olan küp şekerin tadı, sadece 0,02 gr
aspartamla sağlanabilir. Dolayısıyla günlük kullanım dozunu
aşmak çok zordur. Çay şekerinin günlük dozunu aşmak çok daha
kolay olacaktır.
Doğal şekerler çok tüketildiğinde
obezite nedenlerinden biri olabilir, içerdiği kaloriden dolayı.
Şeker hastalığına neden olabilmektedir. Bitmedi. Diş çürümesine
neden olabilmektedir. (5) Yapay tatlandırıcılar bunlara
neden olmamaktadır. Çoğu insan artık günlük enerji ihtiyacını,
şekeri zaten başka besinlerden kolayca sağlayabiliyor. İşte
onlar için, fazladan tüketilen gıdalarda, şekerin kendisi değil,
sadece tadı yeterli olacaktır. Madem tatlı bu kadar çok seviliyor
ve kolay ulaşılıyor, yapay tatlandırıcılar daha iyi bir seçim
gibi görünüyor.
Çay şekerinden yaklaşık 500 kat
daha fazla tatlandırıcı özelliğe sahip olan sakarin, herhangi
bir besin değeri taşımamaktadır. Özellikle şeker hastaları ve
kilo almaktan çekinenlerin, çay, kahve gibi içeceklerde tercih
ettiği sakarinin kanserojen olup olmadığı uzun süre tartışılmış
fakat ıspatlanamamıştır. (7)
1996'da bir makale, beyin
tümörlerindeki artışın aspartamın popülaritesindeki artışla
bağlantılı olabileceğini öne sürdü. Korkular devam etti ve
diğer kanser türlerinden bahsedilmeye başladı. ABD Ulusal Kanser
Enstitüsü tarafından yaklaşık yarım milyon kişilik geniş bir
araştırmanın yapıldı ve 2006'da yayınlandı. Aspartam tüketen
insanlarda beyin kanseri, lösemi veya lenfoma riskinde bir artış
bulamadı. (3)
Siklamat da bir yapay tatlandırıcı.
Güvenlik endişeleri, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer
ülkelerde siklamatların yasaklanmasına yol açmıştır, Avrupa
Birliği'nin güvenli olduğunu düşünmesine rağmen. (8)
Yani sağlık için yeterince güvenli olduğuna kanaat
getirilemediğinde yasaklanabiliyormuş. Hani “tatlandırıcı
zararlı ama büyük şirketlerle ilişkileri olduğundan
yasaklamıyorlar” deniyor ya; peki bu örnek ne o zaman! Öyle
kolay olsaydı siklamat da yasaklanmazdı.
Aspartam ya da sakarin değil de, daha
kaliteli tat molekülleri keşfedildiğini varsayalım, mesela
gelecekte. Aynı iddialar bu sefer de onlar için dile getirilecek.
Bu iddiaların sonu yok. Bu sefer de onların güvenlik testlerine
güvenilmeyecek. Bu böyle sürüp gidecek. Sakarin 1879'da
keşfedildi. Aspartam, sakarin'den epey sonra keşfedildi, 1965'te.
Dolayısıyla daha kaliteli. Ama sakarine yönelik iddiaların
benzeri hemen aspartam için ortaya atıldı. İşte bu, iddiaların
sürüp gideceğinin kanıtıdır. Ama iddiaların dayandığı kanıt
yok. Aslında doğal şekerin kanser
yaptığına yönelik iddiaların bile hâlâ sürdüğü göz önüne
alındığında, bu da çok şaşırtıcı değil. (4)
Kaynaklar:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder