2 Mayıs 2020 Cumartesi

Şeker Meselesi

2007 yılında yayımlanan çalışmaya göre, sofra şekeri ve mısır şekeri tüketimleri deneklerde aynı enerji alımı ve tokluk hissine sebep oluyor. Konuyla ilgili farklı araştırmaları inceleyen makaleler de mevcut. Fransa’da tıp araştırmaları yapan Salwa Rizkalla’nın, 2010 yılında yayımlanan “Fruktoz tüketiminin sağlığa etkileri: Son verilerin gözden geçirimi” isimli makalesinde belirttiği üzere, fruktoz tüketimi vücuttaki insülin direncini değiştirerek doyma hissini yok ediyor. Ancak Rizkalla, bunun için gerçekçi olmayan miktarlarda fruktoz tüketmek gerektiğini de ifade ediyor. (1) Yani, şeker pancarı şekeri ile mısır şekeri insan üzerinde hemen hemen aynı etkiye sahipler, iddiaların aksine!

Son zamanlarda yapılan bir araştırmada şekerin yaşlı erişkinlerde hafıza ve performansı artırmaya yardımcı olabileceği bulundu. Araştırmacılar katılımcılara az miktarda glikoz içeren bir içecek verdi ve onlardan çeşitli hafıza görevleri yapmalarını istedi. Diğer katılımcılara kontrol olarak yapay tatlandırıcı içeren bir içecek verildi. Katılımcıların katılım düzeylerini, hafıza puanlarını ve ne kadar çaba gösterdiklerine dair kendi algılarını ölçtüler. Sonuçlar, şeker tüketmenin, yaşlıları zor işleri tam kapasite yerine getirme konusunda daha motive edebileceğini düşündürdü; Artan kan şekeri seviyeleri de görev sırasında kendilerini daha mutlu hissettirdi. (2) “Şeker beyin hücrelerini öldürüyor” iddiası vardı. İşte o iddia ne kadar komik görünüyor.

Gıda Güvenliği Derneği ve TMMOB Gıda Mühendisleri Odası’nın 2011 yılında yaptıkları açıklamalarda yüksek fruktozlu mısır şurubunun kansere yol açtığıyla ilgili bilimsel bir kanıt olmadığı belirtiliyor. (1)

Aslında bu iddia daha önce de doğal şeker için kullanılıyordu; “şeker kansere neden olur”. Meyvedeki, sebzedeki işlenmemiş şeker bile kanser nedenidir. Bu iddia Dr. Otto Warburg'in bir makalesinin yanlış anlaşılmasıyla oluşturulmuştu. Oysa makale sadece kanserli hücreler oksijene gerek duymadan glikozu enerjiye çevirdiğinden bahsediyordu. Ama yıllar sonra gelişen bilim kanserin nedeninin hücredeki genetik mutasyonlar olduğunu gösterdi. Yani hücre metabolizmasındaki böyle değişimler kanserin nedeni değildi, kanserin sonucuydu. (4) Bu iddia şimdi mısır şurubu için dile getiriliyor. İddia bir kere yayıldıktan sonra, insanlar genelde inanma eğiliminde olur.

Diyetlerimizden şekeri çıkarmak bile verimsiz olabilir: bu, reçetedeki bir şekerin yerine bir yağ koyarsanız, potansiyel olarak daha kalorifik bir şeyle değiştirmek anlamına gelebilir. (2) Yani önemli olan şekere değil alınan kaloriye dikkat edilmelidir. Şeker almayıp, başka şeyleri bolca tüketirsek yine aynı şeyle karşılaşırız.

Şeker pancarı ve ondan şeker üretmek daha yeni icat edilmiş olsaydı neler olurdu! İnsanların geneli şeker pancarına güvenmekte çok zorlanırdı. Dolayısıyla şeker pancarına yönelik iddialara çabuk inanırdı. Üretilen şekere, bu organik değil derlerdi. Tadı pek güzel değil derlerdi. Hatta sağlığa zararlı derlerdi. İnsanlar genelde alışık olduğu şey dışında bir şeyle karşılaştığında, ön yargılı oluyor. Mesela ABD'de yaşayan insanlar da mısırdan üretilen şekere alışıklar. Orada şeker yoğun olarak mısırdan üretiliyor. Onlara da şeker pancarı değişik gelecektir. Orada da şeker pancarına yönelik iddialara çabuk inanılacaktır. Onlara göre de mısırdan elde edilen şeker daha güvenli olacaktır. Ama aslında sağlık açısından birbirlerinden çok farklı etkilere sahip değildir. Mısır şurubu gıdalara sofra şekeriyle çok benzer bir tadı vermekle birlikte, ürünlerin üretiminde yaşanan istenmeyen kristalizasyon olaylarını ve ambalajlamada yaşanan güçlükleri de engelliyor. (1)

Günde bardak bardak mısır şurubu içeren kola içmek ya da onlarca gram çikolata yemek iyi fikir olmayacaktır. Ama günde 5-6 tane portakal yemek de yine iyi fikir olmaz, doğal şekerli olmasına rağmen. Çünkü yine yüksek kalori alınmış olunur. Yine obeziteye neden olur. Yine şeker hastalığına neden olabilir.

Şeker pancarı olsun, mısır olsun; önce ekeceksin. Aylarca sulayacaksın. Bakacaksın. Sonra da fabrikada işlemlerden geçireceksin. Gerçekten çok emek gerektiriyor. Dolayısıyla ikisinden de üretilen şeker aslında pahalıya mal oluyor. Üstelik çok istenmeyen şey olan kalori de içeriyor.

Peki şeker laboratuvarda üretilse nasıl olur. Evet, artık bitki yetiştirmeye gerek kalmaz. Aylarca beklemek yok. O kadar emek harcamaya gerek yok. Artık klonlanmış bir mikroorganizmayla üretilebiliyor. Kesinlikle daha pratik. Dolayısıyla çok daha ucuz. Üstelik kalorisi de yok. Vücutla önemli bir etkileşime girmiyor. Sadece amaca yönelikler, dildeki şeker tadına odaklı ürünler. Bitkilerdeki şekerden daha kontrol altındalar. Oldukça verimli oldukları ortada. İşte bunlar yapay tatlandırıcılardır, aspartam ve sakarin. Şekerin tek amacı tat olsaydı yapay tatlandırıcılar daha kullanışlı olurdu. Ama şeker, hücrelerin enerji kaynağıdır. Ama günlük şeker dozuna yaklaşan insanların, artık yapay tatlandırıcıları seçmeleri daha iyi bir fikir olabilir. Tatlandırıcılar şekerin yerini tamamen alması için değildir. Fazladan tüketilen gıdaların daha rahat tüketilebilmesi içindir. Sonuçta “tatlımı yiyim ama kalori almayım” müşterinin talebidir.

Elbette bunlar hakkında da bir sürü iddia yayılıyor. Kanser yapıyor. Depresyona neden oluyor. Beyin hücrelerini öldürüyor. Dünyanın 90'dan fazla ülkesinde gıda ve sağlık alanındaki yetkili kurumlar aspartam kullanımını onaylamıştır. Amerika Birleşik Devletleri'nde, son 8 yıllık dönemde yapılan geniş kapsamlı tüketim değerlendirmeleri ve diğer ülkelerde yapılan çalışmalar, günlük aspartam tüketiminin A.B.D. Yiyecek ve İlaç Dairesi (FDA) ve diğer yetkililer tarafından belirlenen kabul edilebilir günlük miktarların çok altında olduğunu göstermiştir. Ayrıca Dünya Sağlık Örgütü'nün Gıda Katkı Maddeleri Uzman Komitesi, Avrupa Birliği Yiyecek Bilimsel Komitesi ve FDA tarafından uzun yıllar boyunca incelenmiş ve güvenli olduğu tespit edilmiştir. (6) Bugüne kadar hiçbir tıbbi araştırmada yapay tatlandırıcıların günlük kullanım dozlarında insan vücuduna bir zararları olduğu kanıtlanmamış. (4)

Ama güven duymayan insanları ikna etmek imkansızdır. Güvenlik testlerinin arkasında hep çıkar ilişkisi olduğuna inanacaklardır. Elbette bazı bilimciler de sağlıksız olduğunu iddia edecektir, gündemde olmak için.

Aspartam çay şekerinden 180 kat daha tatlıdır. Yani çay şekerinden çok daha azı yeterli olmaktadır, aynı tadı vermesi için. Bu düşünüldüğünde, oldukça etkileyicidir. Vücuda alınacak miktar çay şekerinden çok daha az olacaktır. Yaklaşık 5 gr olan küp şekerin tadı, sadece 0,02 gr aspartamla sağlanabilir. Dolayısıyla günlük kullanım dozunu aşmak çok zordur. Çay şekerinin günlük dozunu aşmak çok daha kolay olacaktır.

Doğal şekerler çok tüketildiğinde obezite nedenlerinden biri olabilir, içerdiği kaloriden dolayı. Şeker hastalığına neden olabilmektedir. Bitmedi. Diş çürümesine neden olabilmektedir. (5) Yapay tatlandırıcılar bunlara neden olmamaktadır. Çoğu insan artık günlük enerji ihtiyacını, şekeri zaten başka besinlerden kolayca sağlayabiliyor. İşte onlar için, fazladan tüketilen gıdalarda, şekerin kendisi değil, sadece tadı yeterli olacaktır. Madem tatlı bu kadar çok seviliyor ve kolay ulaşılıyor, yapay tatlandırıcılar daha iyi bir seçim gibi görünüyor.

Çay şekerinden yaklaşık 500 kat daha fazla tatlandırıcı özelliğe sahip olan sakarin, herhangi bir besin değeri taşımamaktadır. Özellikle şeker hastaları ve kilo almaktan çekinenlerin, çay, kahve gibi içeceklerde tercih ettiği sakarinin kanserojen olup olmadığı uzun süre tartışılmış fakat ıspatlanamamıştır. (7)

1996'da bir makale, beyin tümörlerindeki artışın aspartamın popülaritesindeki artışla bağlantılı olabileceğini öne sürdü. Korkular devam etti ve diğer kanser türlerinden bahsedilmeye başladı. ABD Ulusal Kanser Enstitüsü tarafından yaklaşık yarım milyon kişilik geniş bir araştırmanın yapıldı ve 2006'da yayınlandı. Aspartam tüketen insanlarda beyin kanseri, lösemi veya lenfoma riskinde bir artış bulamadı. (3)

Siklamat da bir yapay tatlandırıcı. Güvenlik endişeleri, Amerika Birleşik Devletleri ve diğer ülkelerde siklamatların yasaklanmasına yol açmıştır, Avrupa Birliği'nin güvenli olduğunu düşünmesine rağmen. (8) Yani sağlık için yeterince güvenli olduğuna kanaat getirilemediğinde yasaklanabiliyormuş. Hani “tatlandırıcı zararlı ama büyük şirketlerle ilişkileri olduğundan yasaklamıyorlar” deniyor ya; peki bu örnek ne o zaman! Öyle kolay olsaydı siklamat da yasaklanmazdı.

Aspartam ya da sakarin değil de, daha kaliteli tat molekülleri keşfedildiğini varsayalım, mesela gelecekte. Aynı iddialar bu sefer de onlar için dile getirilecek. Bu iddiaların sonu yok. Bu sefer de onların güvenlik testlerine güvenilmeyecek. Bu böyle sürüp gidecek. Sakarin 1879'da keşfedildi. Aspartam, sakarin'den epey sonra keşfedildi, 1965'te. Dolayısıyla daha kaliteli. Ama sakarine yönelik iddiaların benzeri hemen aspartam için ortaya atıldı. İşte bu, iddiaların sürüp gideceğinin kanıtıdır. Ama iddiaların dayandığı kanıt yok. Aslında doğal şekerin kanser yaptığına yönelik iddiaların bile hâlâ sürdüğü göz önüne alındığında, bu da çok şaşırtıcı değil. (4)


Kaynaklar:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder