28 Aralık 2022 Çarşamba

Özgür İrade

Doğru, insanlar kendi istekleri doğrultusunda hareket ederler, “özgür” derken kendi istekleri doğrultusunda davranma yetisini kastediyorsak, evet biz insanlar özgür irade sahibiyiz; tıpkı şempanzeler köpekler ve papağanlar gibi. Polly kraker istediğinde kraker yiyor. Ancak sorulması gereken hayati soru papağanlar ya da insanların kendi arzularına göre hareket edip etmediği değil, ta en başında bu arzuları seçebiliyorlar mı olmalıdır. Polly salatalık yerine neden kraker istedi? Neden yaptıklarına göz yummak yerine gürültücü komşumu öldürmüyorum? Neden siyah bir araba seçmek yerine kırmızısını almaya daha hevesliyim? Neden sosyal demokratlara değil de muhafazakar bir partiye oy veriyorum? Evet kendi istediğimi yapıyorum ama bu isteklerin hiçbirini seçmiyorum. İçimde belli bir isteğin büyüdüğünü hissediyorum çünkü beynimdeki biyokimyasal süreçler bu duyguyu yaratıyor. Bu süreçler deterministik ya da rastlantısal olabilir ama özgür değildir.

Komşunuzu öldürmek ya da hükümet seçimleri gibi ciddi etkileri olan büyük kararların, anlık duygular yerine ölçülüp tartılmış fikirlerle şekillendiğini öne sürebilirsiniz. Her savı pek çok açıdan değerlendirip birini seçerek herhangi bir partiye oy verebilir ya da evde kalıp oy hakkımı kullanmamayı tercih edebilirim. Bir tartışmada hangi tarafı seçeceğimi söyleyen şey nedir? Deterministik bir süreç sonunda veya tamamen rastlantısal olarak herhangi bir tercihe yönelebilirim. Sonuç ne olursa olsun, beni tercihime ulaştıran düşünce silsilesine “özgürce” vardığım söylenemez.

Bunlar felsefî kurgular ya da hipotezlerden ibaret önermeler değildir. Bugün beyin tarama yöntemleri sayesinde insanların istekleri ve kararları daha kendileri bile fark etmeden öngörülebiliyor. Dev bir beyin tarayıcısına sokulan katılımcılarla gerçekleştirilen bir deneyde deneklere diledikleri zaman basabilecekleri iki buton verilir. Beyindeki nöral aktiviteyi gözlemleyen biliminsanları, katılımcılar henüz butona basmadan, hatta tercihlerinin farkında bile olmadan çok önce tercih edilen düğmeyi belirlemeyi başarırlar Beyindeki nöral aktivitelet, karar verme bilincinin henüz oluşmadığı ânın birkaç yüz milisaniye öncesinden başlayarak kararın verilmesine birkaç saniye kalana dek gerçekleşir.

Sağ ya da sol butona basmak şüphesiz bir tercihtir. Ancak bu özgür bir tercih değildir. Buradan yola çıkarak özgür iradeye duyduğumuz inancın hatalı bir mantığa dayandığını söyleyebiliriz. Zincirleme bir biyokimyasal tepkime sağ butona basmak istememe neden olur, içtenlikle sağdaki butona basmak istediğimi hissederim. Buraya kadar doğru. Gerçekten de basmak isterim ancak insanlar bir yanılgıya kapılarak basmak isteyişimi istemeyi tercih ettim olarak yorumlar Bu tamamen yanlıştır. İsteklerimi tercih etmem, onları sadece hisseder ve bu hislere göre davranırım.

Biliminsanları bile sıklıkla miadı dolmuş teolojik kavramları kullanmaya devam ettiğinden, insanlar hâlâ özgür irade üzerine tartışmayı sürdürüyorlar. Yüzyıllar boyunca Hıristiyan, Müslüman ve Yahudi teologlar ruhla irade arasındaki ilişkiye kafa yordu. Her insanın gerçek benliğini oluşturan, manevi öz adını verdikleri bir öz sakladığını varsaydılar Sonrasında bu özün tıpkı kıyafet, araba ya da ev sahibi olmak gibi çeşitli isteklere haiz olduğunu savundular Savları şuydu: Tıpkı kıyafet seçer gibi isteklerimi de seçebilirim ve kaderim bu seçimlerle şekillenir İyi isteklerin sonu cennette, kötülerinkisiyse cehennemde biter Bu durumda O hayati soru yeniden belirir, isteklerimi tam anlamıyla nasıl seçerim? Havva yılanın sunduğu yasak meyveyi neden yemek istedi? Bu istek ona zorla dayatıldı mı? Tamamen tesadüfen, bir anda içi bu istekle mi doldu? Yoksa “özgür” bir tercih mi yaptı? Tercihi tamamen özgür değilse yaptıklarının sonucunda neden cezalandırıldı?

Ruhun olmadığını kabullendiğimiz anda, insanın “benlik” adını verdiği öz de boşa çıkar ve “Benlik, isteklerini nasıl seçer?” sorusu anlamsızlaşır. Bunun, “Eşin kıyafetlerini nasıl seçer?” sorusunu bekar birine sormaktan pek bir farkı olmasa gerek. Aslına bakarsanız tek bir bilinç akışı bulunur ve arzular bu akışta yükselip alçalan dalgalar misali gelip giderler ancak arzuların sahibi olan sabit bir benlik olmadığından arzularımı deterministik, rastlantısal ya da özgürce mi seçiyorum diye sorgulamanın hiçbir manası kalmaz.

Bunlar akıl almayacak kadar karmaşık görünebilir ama ilginçtir ki bu fikri test etmenin çok kolay bir yolu vardır. Bir daha aklınıza bir fikir geldiğinde bir anlığına durup kendinize sorun, “Neden özellikle bunu düşündüm? Bir dakika önce bunu düşünmem gerektiğini düşündüm ve bu düşünme süreci sonra mı başladı? Yoksa bu fikir nereden geldiği belli olmadan kendiliğinden mi doğdu? Düşüncelerimin ve arzularımın efendisi bensem önümdeki bir dakika boyunca hiçbir şey düşünmemeyi başarabilir miyim?” Deneyip neler olacağına bakın bakalım.

• • •

Özgür iradeyi sorgulamak sadece felsefi bir egzersiz değildir. Uygulamalı olarak incelemek de mümkündür. Organizmaların sahiden de özgür iradesi yoksa bu ilaçlar, genetik mühendisliği ya da beyin simülasyonlan aracılığıyla onları yönlendirebileceğimiz, hatta kontrol edebileceğimiz anlamına gelir.

Felsefeyi uygulamalı incelemeyi arzu ederseniz robo-rat [robot-fare] laboratuvarlarına bir uğrayın derim. Robo-rat sıradan bir deney faresinden minik bir farkla ayrılır. Biliminsanlarının beyindeki duyu ve ödül merkezlerine yerleştirdiği elektrotlar sayesinde kelimenin tam anlamıyla kumandayla kontrol edilebiliyorlar. Kısa bir eğitim sürecinden sonra araştırmacılar, fareyi sadece sola ya da sağa yönlendirebilmekle kalmıyor merdivenleri tırmanmasını, çöpleri koklamasını, yüksekten atlamak gibi sıradan farelerin yapmayı sevmediği davranışları sergilemesini bile sağlayabiliyorlar. Robo-rat’lerle yakından ilgilenen ordular ve şirketler, bu hayvancıkların pek çok görevde ve durumda başarılı olmalarını diliyor. Robo-rat’ler enkaz altında kalmış kurbanları bulmakta, bombaların ve bubi tuzaklarının yerini belirlemekte ya da yeraltı mağara ve tünellerinin haritalarını çıkarmakta yardımcı olabilirler.

Hayvan hakları aktivistleriyse bu tür deneylerin farelere acı çektirdiği konusunda endişelerini dile getiriyor, önde gelen robo-rat araştırmacılarından, State University of New York’ta (SUNY) çalışan Profesör Sanjiv Tahvar farelerin bu deneylerden keyif aldığını öne sürerek aktivistlerin kaygılarını kulak arkası ediyor. Farelerin “zevk için çalıştığını” açıklayan Tahvar, elektrotlar beyinlerindeki ödül merkezlerini uyardığında “farelerin Nirvana’ya ulaştığını” söylüyor.

Elimizdeki bilgiler farenin başka biri tarafından kontrol edildiğini, kendi iradesi dışında bir şeye zorlandığını hissetmediğini söylüyor. Profesör Tahvar uzaktan kumandanın tuşlarına bastığında fare sola gitmek istediği için sola doğru ilerliyor. Profesör başka bir tuşa bastığında, fare merdivene tırmanmak istiyor ve tırmanıyor. Sonuçta farenin istekleri ateşlenen nöron dizisinden ibarettir. Nöronlar başka nöronlar tarafından mı, Profesör Tahvar’ın kumandasına nakledilmiş elektrotlar tarafından mı ateşleniyor ne fark eder? Belki de fareye sorsanız, “Tabii ki özgür iradem var! Bak, sola dönmek istiyorum ve dönüyorum. Merdivene çıkmak istiyorum ve gördün mü çıkıyorum. Bu özgür irademin varlığını kanıtlamaya yetmiyor mu?” diyecektir.

Homo sapiens üzerinde yapılan deneyler tıpkı fareler gibi insanların da yönlendirilebildiğini ve insan beynindeki doğru noktaların uyarılmasıyla aşk, öfke, korku ya da depresyon gibi karmaşık duyguların bile yaratılabileceğini ya da ortadan kaldırılabileceğini gösteriyor. ABD ordusu yakın dönemde insanların beyinlerine bilgisayar çipleri yerleştirerek travma sonrası stres bozukluğu yaşayan askerleri tedavi etmeyi amaçlayan deneyler yapmaya başladı. Kudüs’teki Hadassah Hastanesi’nde akut depresyon hastaları için devrim niteliğinde yeni tedaviler uygulanıyor. Hastaların beyinlerine takılan elektrotlar, göğüs hizasında cilt altına yerleştirilen çok küçük bir bilgisayara bağlanıyor. Bilgisayardan aldıkları komutlarla elektrotlar zayıf elektrik akımları yollayarak depresyondan sorumlu bölgeleri felç ediyor. Bu tedavi her zaman başarılı olmasa da bazı hastalar hayatları boyunca içlerini kemiren boşluk duygusunun bir anda kaybolduğunu belirtiyor.

Operasyondan aylar sonra durumunun kötüye gittiğinden şikayet eden bir hasta yeniden derin depresyona girdi. İnceleme sonunda doktorlar sorunun kaynağını buldu: Bilgisayarın pili bitmiş. Pili değiştirdikleri anda depresyon da hızla kaybolup yok oldu.


Alıntı: Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder