6 Ağustos 2020 Perşembe

Domatesin Covid-19 Aşısı Olabilmesi

Aşıların seri üretiminin, bitki yetiştirme kolaylığında sağlanabildiğini düşünün. Üretimi ucuzlayacaktır. Aşılar daha çok insana yetebilecektir. Aslında Covid-19 gibi pandemilere önlem alabilmenin en verimli yolu, aşıyı bitkiye dahil edebilmektir. Böylece o bitki yetiştirildikçe, aşı da üretilmiş olacaktır.



Aşı üretiminde az bilinir yöntemlerden birisi, bitkileri antijen üretmek üzere bir “biyofabrika” olarak kullanmaya dayanır. Bitkilerin genetiği, örneğin virüs benzeri parçacıkları (VBP) üretebilmesi için değiştirilebilir. Virüs benzeri parçacık dediğimiz şeyler, virüslerin yapısal proteinleri ya da antijenlere birden fazla bölgeden bağlanarak insanlarda bağışıklık tepkisi oluşturan “multi-epitop” proteinleridir.”

“Nicotiana benthamiana, hızla üreyen, laboratuvarda kolaylık sağlayan ve yüksek biyokütle oluşturan tütün benzeri bir bitkidir ve bu yüzden aşı çalışmalarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Fakat bilim insanları aynı zamanda marul, havuç, patates, pirinç, domates ve mısır gibi birçok farklı bitki ile de çalışmalar yapmakta.

2020’nin başından beri HIV, çocuk felci, hepatit-B, kuduz, HPV, kolera ve diğer birçok patojene ait 97 deneysel aşı, bu bitkilerde çoğaltılan antijenler ile üretildi. Çalışmalar MS gibi otoimmün hastalıklar ve kansere karşı bileşen üretiminde bile kullanıldı.

Söz konusu “bitki temelli aşılar”ın bir kısmı, klinik çalışmalara kadar ilerletildi. Medicago tarafından geliştirilen grip aşısı, Fraunhofer malarya aşısı ve Kentucky Biyoprocess tarafından bir antikor serumu olarak üretilen ZMapp adlı ilaç, genetik ile değiştirilmiş (GD) tütünler aracılığıyla üretilmişti. Zmapp, Afrika’da gerçekleşen 2014-2015 ve 2018-2019 tarihli Ebola salgınlarında hastalar üzerinde de uygulandı.

Günümüzde bitki temelli aşılar sadece bir hayal değil. Öyle kibir tanesi piyasaya dahi sürüldü: Gaucher hastalığının replasman tedavisinde kullanılan “taliglucerase alfa” enzimi, GD havuçlarda çoğaltılıyor ve biyoreaktörler yoluyla elde ediliyor.”

Bitkilerde üretilen aşıların kolay taşınması, depolama için soğuk zincir sistemine gerek duymaması ve dolayısıyla düşük maliyetli olması gibi birçok avantajı var. Ek olarak, klasik aşı üretimi yöntemlerinin aksine bitki temelli aşı üretiminde patojen ve toksinlerin çalışanlara bulaşma riski de bulunmuyor ki bu risk memeliler veya mikroorganizmalar üzerinde aşı üretimi sırasında endişe duyulan bir risk.”

“Süregelen COVID-19 aşı yarışında, “biyo-tarım” veya “moleküler tarım” olarak da bilinen bitkilerden yararlanma stratejisi de ihmal edilmiş değil. Yukarda bahsi geçen iki şirket, tütün bitkisini genetik ile değiştirerek virüs benzeri parçacıkları bitkiden elde etmek ve dolayısıyla antijen üretmek için çalışıyor. Bunlardan biri olan Kanada şirketi Medicago, eğer bu yenilikçi metot ve klinik testler Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nin onayını alırsa, şirketin ayda 10 milyon doz aşı üretebileceğini belirtiyor. Öte yandan Amerikan şirketi Kentucky Biyoprocessing, kendi ürettikleri hızlı büyüyen GD tütünleri kullandığını, aşı için klinik öncesi testlere başladığını ve haftada 3 milyon doza kadar aşı üretebileceğini duyurdu.”

Yukarıda bahsettiğimiz bitki bazlı aşıların geleneksel aşılara göre bazı avantajları olmasına karşın uygulama yöntemleri hala enjeksiyonu -çocukların korkulu rüyası iğneleri- içeriyor. Peki ya aşı vurulmak yerine direkt olarak bağışıklık kazandıran genetik ile değiştirilmiş besinler -yani bir nevi yenilebilir aşı- tüketebilseydik?”

“Meksika’da UANL (Institute of the Autonomous University of Nuevo León) üniversitesinden genç bir biyoteknolog ve girişimci olan Garza, Cornell Alliance for Science ile yaptığı röportaj’da şunları söylüyor:

Avantajları apaçık ortada olmasına rağmen SARS-CoV-2’ye karşı ‘yenilebilir aşı’ üretim yöntemi, çok az araştırılmış bir alternatif. COVİD-19 sorunu, aşı niteliğinde olacak virüs proteinlerinin domateslerde üretilmesine odaklanarak çözülebilir.”

“Garza, şöyle anlatıyor:

Aşıların geleneksel olarak üretilmesi uzun zaman alan ve oldukça masraflı bir sürü biyokimyasal, immünolojik ve mikrobiyolojik metod gerektiriyor. Kullandığımız “tersine aşı” stratejisi, her bir patojen veya organizma için çok sayıda protein bulmamıza ve içlerinden en iyi antijen aşı adaylarını seçmemize yarıyor. Bu yöntem, klasik yöntemlerle üretilmesi çok karmaşık ve neredeyse imkânsız olan aşıları üretebilmemizi sağlıyor.”

Kısacası, Üretimden önce yapılan biyoenformatik modellemeler, işten tasarruf etmeyi ve patojenlere karşı en etkili antijenlerle çalışmayı; dolayısıyla en etkili aşıyı bulmayı sağlıyor.”

Buna benzer nitelikte literatürde bulunabilen tek çalışma, SARS-CoV antijenleri bulunduran bir domatesin geliştirilmesiydi. SARS-CoV,2002-2003 yılları arasında Güneydoğu Asya’da SARS epidemisine sebep oldu ve günümüzde COVID-19’a sebep olan virüs ile %70 genomik benzerliğe sahipti. Ancak geliştirilen transgenik domatesin farelerde SARS-CoV-1’e karşı yüksek değerlerde antijen üretmesine sebep olduğu kaydedilmesine rağmen klinik çalışmalara devam edilmedi.”

“Garza’nın da açıkladığı üzere, çalışma şu anda aşı üretebilmek amacıyla potansiyel epitopları belirleme ve analizini yapma aşamasında. Proje ilerledikçe şirketler ve araştırma merkezleri yardımıyla aday aşının klinik çalışmaları yapılmaya başlanacak.”

İğnelerin can yakıcılığından kurtulmanın dışında meyve ve yenilebilir bitkilerin insanların hastalıklara karşı bağışıklık kazanmasında aşı olarak kullanılmasının, aşının saflaştırılmadan ve işlemden geçirilmeden direkt olarak yenebilmesi gibi birçok yararı var.

Ham maddenin ek işlemden geçirilmeden doğrudan tüketilmesi (meyvenin direkt olarak yenmesi ya da biyokütle liyofilizasyonu ile sıvılaştırılmış jelatin hap veya tabletler yoluyla alınması), antijeni işlemden geçirme ve saflaştırma maliyetlerinden kurtardığı gibi bitki hücrelerinin midedeki koruyucu rollerinden dolayı antijenlerin mide-bağırsak yolunda bozulmasını da engelliyor.”

Yenilebilir aşıların antijen saflaştırma işleminden geçmemesi, muhtemelen düşük bütçe ile üretilebilmesini sağlayan ana faktör. Masrafın az olması ise düşük gelirli ülkelerde de aşının ulaşılabilir olması demek.

İstatistiklere göre, örneğin Çin’deki tüm insanlara yetecek hepatit-B aşısı için sadece 0.16km2 araziye ihtiyaç var; dünyadaki tüm çocuklar için ise bu rakam 0,8 km2 oluyor.”

“Her kıtadan birçok ülke GDO’ları deneysel olarak geliştiriyor ya da geliştirmiş olsa da, günümüzde sadece 26 ulus GDO’ların ticari kullanımıyla ilgili yasal düzenlemeleri hayata geçirdi. Avrupa Birliği’nde olduğu gibi, diğer birçok ülkede gerekli yasaların bulunmaması veya geri kalmış, işlevsiz çerçeve yasalar, yenebilir aşıların laboratuvardan piyasaya sürülmesinin nihai maliyetini arttırabilir ve böylelikle küçük-orta çaplı şirketlerin veya kamu kuruluşlarının bu teknolojiyi geliştirmesini zorlaştırabilir.”

“Hâlihazırda domates bitkileriyle COVID-19’a karşı aşı geliştirme çalışmalarının yapıldığı Meksika’da ise, GDO lara karşı olduğunu sık sık belirten bir başkanın rejimi altında yerel bilim insanları zor zamanlar yaşıyorlar. Dahası aynı başkan, genetik ile değiştirilmiş ürün karşıtlığıyla bilinen bir bilim insanını, ulusal bilim harcamalarından sorumlu devlet kuruluşu CONACYT’nin yöneticisi olarak atamıştı.”

“Yine de eğer bu umut vadeden yenebilir aşı çalışması – Meksikalı kamu sektöründe başlatılanlar- başarılı bir şekilde ilerlerse, klinik aşamalara ve üretimin hızlanmasına yönelik gelişmelerin kuzeye, ABD ya da Kanada’ya doğru, şirketlerin zaten COVID-19 moleküler ilaç tarımı yaptığı ve dünyanın en uyarlanabilir GDO hukuki çerçevelerinin olduğu yerlere kayması oldukça muhtemel. Bu durum, Meksika’daki biyolojik ilaç tarımı imkânlarına sahip yerel üniversitelerin yanında, yine Meksika’da bulunan CIMMYT, CINVESTAV ve INIFAP gibi tüm yüksek düzeyli araştırma merkezlerine ve tarımsal biyoteknoloji alanında çalışan dünyanın üst düzey bilim insanlarına rağmen gerçekleşebilir.”

Yenilebilir aşılar için temel problem, insanların GDO’lara karşı yanlış kanılarda bulunmasından ve GDO’nun çevreye ve sağlığa zararlı olduğuna dair keskin yargılarından kaynaklanıyor. Binlerce bilimsel araştırma ve 250’den fazla bilimsel kuruluşun açıklaması, GDO’nun güvenli olduğunu kanıtlarla destekliyor; ayrıca GDO’nun 20 yıllık geçmişi boyunca aksini kanıtlayan hiçbir etki görülmemesine rağmen önyargılar devam ediyor.Bizlere düşen nokta ise, GDO’ya dair doğru bilgileri, özellikle gelişmekte olan ülkelerde kamuya ve kanun yapıcılara bu gibi önemli anlarda yaymak oluyor.”

Belki COVID-19’a karşı başlattığımız aşı yarışında GD yiyecekler, milyonlarca insanı kurtarmakla beraber, yıllardır korkular ve yanlış bilgiler sonucu oluşan önyargıları da kırabilirler.”



Alıntılanan Makale: Genetiği Değiştirilmiş Domatesler, Yenilebilir COVID-19 Aşısı Olarak Kullanılabilir!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder