Yapay sinir ağları el yazısını
tanımaya bile başlamışlardı. Bunları geleneksel yazılımlarla
yapmak çok zordur. O harfleri tanıyabilmek için kağıttaki
çizgileri geldiği bağlamda düşünmek gerekir. Bu da yoğun bir
bilgi birikimi gerektirir. Yazılımlar şimdilik bağlamsal
çıkarsama yapamaz. İnternette kayıt ve giriş formlarında filan
elyazısı benzeri güvenlik kodu vardır. Yazılımlarla yapılacak
otomatik girişleri engellemek içindir. Böylece sadece gerçek
kişilerin giriş yapmasını sağlamış olurlar. Çünkü
yazılımlar oradaki harfleri tanıyamaz ve giriş yapamaz. Ama
yapay sinir ağı esnek çalışır. Bilgileri insan sinirlerine
benzer şekilde kaydeder, deneyimler. Dolayısıyla harfleri geldiği
bağlamdan çıkarsar. Evet, bu sinir ağı bir yazılıma
bağlandığında bu formlara otomatik giriş yapabilir. Galiba
güvenlik kodları için yeni önlemler almanın zamanı yaklaşıyor.
:-)
Beyin üzerine başka bir çalışma da
şudur: Fare beyninin sinirleri bir uçak simülatörüne
bağlanmıştı. Sinirler uçak kullanmayı öğrenmiş. Başarıyla
uçurmuştu. “Başlangıçta yani beyin ilk kez
simülatörle etkileşime geçtiğinde ne yapması gerektiğini
bilmiyor, uçağı nasıl kontrol edebileceğine dair en ufak bir
bilgisi yok. Bu yüzden de ilk denemelerde uçak yalpalayıp duruyor
ve gelişigüzel salınıyor ancak beyne veri akmaya devam ettikçe
kendi kendini süreç içinde düzenliyor ve uçağı uçurmasını
öğreniyor." diyor ekipten Thomas DeMarse. Google'ın filan
kendi kendine giden arabaları akla geliyor. Bagajlarında kocaman
bir bilgisayar gizlerler. Arabanın algılıyıcıları, bilgisayar
yerine fare sinirlerine bağlansaydı, nasıl bir sonuç alınırdı
acaba? Daha mükemmel bir sürüş mü, yoksa biyolojik beyinden
kaynaklı hatalara daha açık olmak mı! Sinirler öğrenme
organizasyonu kuracağından, sürüşü ne kadar iyileştirebilirdi
acaba. :-)
Bunlar başlangıç. Sinirlerle başka
neler yapmak mümkün olacak!
Beyindeki tüm sinir ağları
bilgisayara aynen sayısal olarak haritalanmaya çalışılıyor.
Mavi Beyin Projesi bittiğinde beyin gibi çalışacak bir
bilgisayarın olacağı beklentisi yüksektir. Bilinçli bir
bilgisayar. :-)
Bu sayısal zihin kullanılarak görmeyi
sağlayan sinir ağı anlaşılabilecektir. Elbette adım atmamızı
sağlayan ağ açıkça görülebilecektir. Matematiksel olarak ifade
edilebilecek. Peki bu sayısal zihni kullanarak bilincin matematiksel
fonksiyonu çıkarılabilecek mi! Açıkçası pek emin değilim. Bu
projeyle bir zihin er geç oluşturulacaktır. Ama zihni tüm
ayrıntılarını hala anlamıyor olacağız. Yani bir şeyi tam
kavramadan inşa etmiş olacağız. :-) O sayısal zihin
sadeleştirilip bilinci var eden temel matematiksel denklemleri
ortaya çıkaramayabiliriz. Belki de bu konuda ulaşılacak tam
matematiksel denklemler de yoktur.
Belki de bu konuda çok erken konuştum.
Canlılığı var eden şey de eskiden anlaşılmazdı. Cansız
maddelerden ayıran bir canlılık özütü var denirdi. Daha fazla
açıklama getirilemezdi. Şimdi canlının temellerini anlıyoruz.
DNA'da kayıtlı sayısal bilgiler kimyasal olarak işlenerek beden
oluşuyor. Bu sayısal bilgileri yavaş yavaş çözüyoruz. Ne tür
yapıların oluşmasını sağladıkları anlaşılıyor. Çözülen
genler elektronik bileşenlerini çağrıştırıyor. Amaca yönelik
inşa edilecek bir canlının bileşenleri olarak kullanılabilirler.
Şimdiden ışık saçan zebra balıkları satılmaya başlanmış.
Parlayan denizanalarından alınan floresan geni bileşeninin monte
edilmesiyle oluşturulmuş. :-) Canlılığın temeli kendi kendine
çoğalabiliyor olmasıdır. Kendi kendine çoğalabilen en küçük
genom olan Mycoplasma genitalium ele alınıyor. Genleri birer birer
devre dışı bırakılıyor. Ve hâlâ canlılığı, çoğalmayı
sürdürebilmesi sınanıyor. Hücresel yaşamın temeli genetik
düzeyde anlamaya uğraşılıyor. Canlılığı var eden en sade
genlere ulaşılmaya çalışılıyor. Canlılığın özütüne. :-)
Belki sayısal beyindeki sinir ağları yavaş yavaş
sadeleştirilebilir. Sinir ağları teker teker kapatılabilir. Hâlâ
bilince benzer özellikler gösteriyor olması sınanabilir. Böylece
bilinç denen şeyi var eden en temel sinir ağına ulaşılabilir.
Yani bilinç özütüne :-) Aslında bu çok zor görünüyor. Çünkü
sayısal beyindeki duyu organlarıyla ilgili olan sinir ağlarını
devre dışı bıraktıktan sonra bilinç denen şeyle
bağlantılarımız kesilmiş olacak. O artık duyamayacak,
konuşamayacak. Hâlâ bir bilince sahip olduğu nasıl
sınanabilirki! :-)
Aslında daha doğru bir ifadeyle
bilinç denen şey, beynin öğrendiği, belleğinde depoladığı
bilgilerden bağımsız değildir. Geçmişinden filan bağımsız
değildir. Teknoloji gelişir ve teoride gelecekte hafızaya müdahale
edilebilir. Hafızayla birlikte bilincin de değişmemesi için bir
neden görünmüyor. Vereceği kararlar farklılaşacaktır. :-)
Eh, bilgisayarda beyin oluşturmanın
beklenmedik bir yan sonucu daha olabilir. İnsanlık tarihinde onu
arayanlar epey vardır. Firavunlar takmıştır. Uğruna piramitler
yapmıştır. Bazılarının umudu olmuştur. Bazı zenginler
bedenlerini dondurtmuşlardır, gelecekte uyanmak üzere. Bakarsınız
ölümsüzlük mümkün olabilir. :-) Sinirbilimci Christopher
deCharms beyni gerçek zamanlı görüntüleyebiliyor. Prof. Ed
Boyden beyindeki istediği sinir ağını kapayıp açma yöntemini
bulmuş durumdadır. İstediği sinir ağını etkisizleştirerek
hangi görevi yerine getirdiğini anlayabiliyor. Teoride hisseden,
koklayan duyan, dokunan bir farenin birler ve sıfırlar zinciriyle
modellenebileceğini belirtiyor. İlerde hafızamızdan bilgilerin
indirilip yüklenebileceğini belirtiyor. Ekibi şimdiden beyni kayıt
maddeleriyle kaplama üzerine çalışmaya başlamış. Teknoloji
hızlı gelişir. Birkaç on yıl içinde kişisel beyin haritamız
çıkarılabilecek duruma gelebiliriz. Bu beyin haritamız,
anlattığım beyin gibi çalışacak bilgisayara yüklenebilir.
Düşünün, birkaç on yıl önce beyindeki istenen sinir ağının
kapatılabileceği bir teknolojiye kim inanırdı ki. Artık bu
teknoloji var.
Böylece zihnimiz sayısallaştırılmış
olacaktır. “Ben” bilgisayarda var olacak. Sayısal bilginin
üstünlüklerine kovuşmuş olacak. Onlar hiç bozulmaz. Yok olmaz.
Yıllar önce biriktirdiğimiz mp3lerimizi hâlâ aynı kalitede
dinleyebiliyoruz, değil mi! Aynı şeyler artık sayısal olan
beyin için de geçerlidir. Ve tabii ki artık yedeklenebilir olur.
Elbette, görme duyu ağına bağlanmış bir bilgisayar kamerası
olacaktır. Ve konuşmayı sağlayan sinir ağına bağlanmış bir
hoparlör olacaktır. Bilgisayardaki beyine girdi-çıktı sağlanmış
olacaktır. Yeri gelmişken konuşmayı niyetlendiğimiz şeyi
aklımızdan geçirirken, bunu okuyarak seslendiren bilgisayarlar
geliştirilmiş bile. Evet belki beyin bedendeyken sahip olduğu
gözün, ağzın yerini tutmayacaktır ama işe yarayacaktır. Biz
artık bilgisayarda var olacağız. Elbette tüm anılarımız,
bilgimizde yaşıyor olacak. Bedenimiz eski anlamını yitirebilir.
Tabii etik açıdan filan sorgulanmak istenebilir. :-) Burada o
konuya girmeyeceğim. Yüzyıllar sonra teknoloji daha da gelişmiş
olacaktır. Yapay bedenler oluşturulabilir. Bilgisayardaki beynimiz
bu bedenlere bağlanabilir. Böylece bilgisayarda tekdüze bir hayat
sürmek yerine tekrar dünyaya dışarı çıkabiliriz, tabii
bilgisayardaki internet bağlantısı yetmiyorsa. :-) Biraz James
Cameron'ın Avatar filmini andırdı. Yapay beden işini hiçbir
zaman beceremeyebiliriz de. Çünkü beyinle beden arasında
milyonlarca sinir bağlantısı vardır. Sayısal beyinle yapay beden
arasında bu kadar çok bağlantı kurmak çok zor olabilir. Yine de
en azından bilgisayarda sonsuza kadar yaşayabiliriz. :-)
Durun bir dakika! Biraz daha açık
görüşlü olunabilir. İngiltere'deki Reading Üniversitesi'ndan
Kevin Warwick başkanlığındaki ekip, "Gordon" adı
verilen robota fare nöronlarını bağlamıştı. Robotun karar
verme mekanizması bir bilgisayar değil. İçine yerleştirilen ve
elektrotlarla giriş-çıkışları bağlanan sinirler, robotu
hareket ettiriyor. Robot bir fareden daha kaba. Hareket yetenekleri
kısıtlı. Ama hareket ediyor işte. Sinir ağı, istediği yere
gidebiliyor. Belki biz de tam bir yapay insan bedeni bekleyemeyiz.
Ama Asimo gibi daha sade bir robota sayısal beynimiz bağlanabilir.
Böylece insan bedeninin tüm detaylarının beyne bağlanması
gerekmez. Milyonlarca bağlantı arasında kaybolunmaz. Örneğin
mide organı zaten olmayacağından ilgili bağlantıların kurulması
gerekmeyecektir. Daha az bağlantıyla temel hareketler
gerçekleştirilebilir. Yürünebilir, el kol hareket ettirilebilir.
Gerçek bir insan bedeninden daha kaba olabilir ama bizi istediğimiz
yere götürecektir. :-)
Kaba bedenlere takılmamalı. Teknoloji
gelişmeye devam edecektir. Daha kibar, insansı robotlar
geliştirilecektir. Beyin yazılımımızı, ilerde yeni bir robot
alıp ona yükleyebiliriz. Böylece yıpranmış tek bir robota
mahkum kalmayız. Arada bir zihnimizi daha güncel bir robota
yükleyebiliriz. Burada yeni bir sorun akla gelebilir. Zihnimiz
birden çok robota yüklenirse ne olur?! Bizim kopyalarımız etrafta
dolanmaya başlayacak. Her biri kendisinin “Ben” olduğunu
düşünecek. Tüm geçmişimizi bilecek. Acaba gelecekte zihin
yazılımımızın sadece tek bir robota kaydedilmesi hukuksal olarak
garanti altına mı alınmalı! Belki gelecekte birçok “ben”
olması çok büyük bir sorun olarak görülmeyebilir. :-) Bu konuda
kesin yargılara varmak için daha erken. Mesela genlerimiz
çocuklarımıza kısmen kopyalanıyor. Sonra da onların
çocuklarına. Böylece bedenimizin özelliklerinin bazıları
çocuklarımıza geçiyor, kopyalanıp gidiyor. Ve çocuklarımızda
kendimizden parçalar görmek hoşumuza gidiyor, benzer yönlerimizi
arıyoruz. Bakarsınız gelecekte zihnimizin kopyalarının ortalıkta
gezmesi de bizi mutlu edecek bir şey haline gelebilir. Kim bazen
aynı anda bir çok yerde olmayı istemez ki. “Ben” bir şeyle
meşgulken, diğer “ben”in başka şeylerle ilgilendiğini bilmek
mutlu edebilir. Bizde ukde kalan şeyleri bazen çocuklarımızın
yaptığını gördüğümüzde mutlu olmamız gibi. Neyse,
zihnimizin birçok kopyasının çıkarılması ayrı bir yazının
konusu olabilir.
Daha Fazla Bilgi:
Yapay Sinir Ağlarının elyazısını
tanımasıyla ilgili bilgiyi
http://www.mmfdergi.gazi.edu.tr/2005_1/13-20.pdf
'den bulabilirsiniz.
Mavi Beyin Projesi 'yle ilgili
ayrıntıları
http://okanozcelik.blogspot.com/2012/11/henry-markram-super-bilgisayarda-beyin.html
'den bulabilirsiniz.
Ed Boyden'ın beyindeki sinir ağlarını
devre dışı bırakabilmesinin ayrıntılarını
http://okanozcelik.blogspot.com/2012/11/ed-boyden-noronlar-icin-bir-elektrik.html
'den bakabilirsiniz.
Prof. Utkan Demirci, Dr. Umut Atakan
Gürkan ve Prof. Ed Boyden'ın beyin dokularının 3 boyutlu
kopyalarını çıkarma yöntemlerini
http://www.bilim.org/kusursuz-muhendislikte-3-boyutlu-beyin-dokulari-olusturuldu.html
'den bakabilirsiniz.
Konuşmaya niyetlenildiğinde çeneye
giden sinirlerden okuyarak seslendiren bilgisayar hakkında Türkçe
bilgiyi
http://www.haber7.com/teknoloji/haber/88517-cep-telefonuyla-konusmadan-iletisim
'de bulabilirsiniz. Bu konuya bir Discovery Science belgeselinde de
kısaca değinilmişti.
Fare sinirlerinin Gordon adlı bir
robota bağlanmasıyla ilgili haberi
http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/456182.asp?cp1=1
'de bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder