9 Mayıs 2013 Perşembe

Sayısal Beyin Üzerine Hayaller ve Düşünceler - Zihin Felsefesi


Yapay sinir ağları el yazısını tanımaya bile başlamışlardı. Bunları geleneksel yazılımlarla yapmak çok zordur. O harfleri tanıyabilmek için kağıttaki çizgileri geldiği bağlamda düşünmek gerekir. Bu da yoğun bir bilgi birikimi gerektirir. Yazılımlar şimdilik bağlamsal çıkarsama yapamaz. İnternette kayıt ve giriş formlarında filan elyazısı benzeri güvenlik kodu vardır. Yazılımlarla yapılacak otomatik girişleri engellemek içindir. Böylece sadece gerçek kişilerin giriş yapmasını sağlamış olurlar. Çünkü yazılımlar oradaki harfleri tanıyamaz ve giriş yapamaz. Ama yapay sinir ağı esnek çalışır. Bilgileri insan sinirlerine benzer şekilde kaydeder, deneyimler. Dolayısıyla harfleri geldiği bağlamdan çıkarsar. Evet, bu sinir ağı bir yazılıma bağlandığında bu formlara otomatik giriş yapabilir. Galiba güvenlik kodları için yeni önlemler almanın zamanı yaklaşıyor. :-)

Beyin üzerine başka bir çalışma da şudur: Fare beyninin sinirleri bir uçak simülatörüne bağlanmıştı. Sinirler uçak kullanmayı öğrenmiş. Başarıyla uçurmuştu. “Başlangıçta yani beyin ilk kez simülatörle etkileşime geçtiğinde ne yapması gerektiğini bilmiyor, uçağı nasıl kontrol edebileceğine dair en ufak bir bilgisi yok. Bu yüzden de ilk denemelerde uçak yalpalayıp duruyor ve gelişigüzel salınıyor ancak beyne veri akmaya devam ettikçe kendi kendini süreç içinde düzenliyor ve uçağı uçurmasını öğreniyor." diyor ekipten Thomas DeMarse. Google'ın filan kendi kendine giden arabaları akla geliyor. Bagajlarında kocaman bir bilgisayar gizlerler. Arabanın algılıyıcıları, bilgisayar yerine fare sinirlerine bağlansaydı, nasıl bir sonuç alınırdı acaba? Daha mükemmel bir sürüş mü, yoksa biyolojik beyinden kaynaklı hatalara daha açık olmak mı! Sinirler öğrenme organizasyonu kuracağından, sürüşü ne kadar iyileştirebilirdi acaba. :-)

Bunlar başlangıç. Sinirlerle başka neler yapmak mümkün olacak!

Beyindeki tüm sinir ağları bilgisayara aynen sayısal olarak haritalanmaya çalışılıyor. Mavi Beyin Projesi bittiğinde beyin gibi çalışacak bir bilgisayarın olacağı beklentisi yüksektir. Bilinçli bir bilgisayar. :-)

Bu sayısal zihin kullanılarak görmeyi sağlayan sinir ağı anlaşılabilecektir. Elbette adım atmamızı sağlayan ağ açıkça görülebilecektir. Matematiksel olarak ifade edilebilecek. Peki bu sayısal zihni kullanarak bilincin matematiksel fonksiyonu çıkarılabilecek mi! Açıkçası pek emin değilim. Bu projeyle bir zihin er geç oluşturulacaktır. Ama zihni tüm ayrıntılarını hala anlamıyor olacağız. Yani bir şeyi tam kavramadan inşa etmiş olacağız. :-) O sayısal zihin sadeleştirilip bilinci var eden temel matematiksel denklemleri ortaya çıkaramayabiliriz. Belki de bu konuda ulaşılacak tam matematiksel denklemler de yoktur.

Belki de bu konuda çok erken konuştum. Canlılığı var eden şey de eskiden anlaşılmazdı. Cansız maddelerden ayıran bir canlılık özütü var denirdi. Daha fazla açıklama getirilemezdi. Şimdi canlının temellerini anlıyoruz. DNA'da kayıtlı sayısal bilgiler kimyasal olarak işlenerek beden oluşuyor. Bu sayısal bilgileri yavaş yavaş çözüyoruz. Ne tür yapıların oluşmasını sağladıkları anlaşılıyor. Çözülen genler elektronik bileşenlerini çağrıştırıyor. Amaca yönelik inşa edilecek bir canlının bileşenleri olarak kullanılabilirler. Şimdiden ışık saçan zebra balıkları satılmaya başlanmış. Parlayan denizanalarından alınan floresan geni bileşeninin monte edilmesiyle oluşturulmuş. :-) Canlılığın temeli kendi kendine çoğalabiliyor olmasıdır. Kendi kendine çoğalabilen en küçük genom olan Mycoplasma genitalium ele alınıyor. Genleri birer birer devre dışı bırakılıyor. Ve hâlâ canlılığı, çoğalmayı sürdürebilmesi sınanıyor. Hücresel yaşamın temeli genetik düzeyde anlamaya uğraşılıyor. Canlılığı var eden en sade genlere ulaşılmaya çalışılıyor. Canlılığın özütüne. :-) Belki sayısal beyindeki sinir ağları yavaş yavaş sadeleştirilebilir. Sinir ağları teker teker kapatılabilir. Hâlâ bilince benzer özellikler gösteriyor olması sınanabilir. Böylece bilinç denen şeyi var eden en temel sinir ağına ulaşılabilir. Yani bilinç özütüne :-) Aslında bu çok zor görünüyor. Çünkü sayısal beyindeki duyu organlarıyla ilgili olan sinir ağlarını devre dışı bıraktıktan sonra bilinç denen şeyle bağlantılarımız kesilmiş olacak. O artık duyamayacak, konuşamayacak. Hâlâ bir bilince sahip olduğu nasıl sınanabilirki! :-)

Aslında daha doğru bir ifadeyle bilinç denen şey, beynin öğrendiği, belleğinde depoladığı bilgilerden bağımsız değildir. Geçmişinden filan bağımsız değildir. Teknoloji gelişir ve teoride gelecekte hafızaya müdahale edilebilir. Hafızayla birlikte bilincin de değişmemesi için bir neden görünmüyor. Vereceği kararlar farklılaşacaktır. :-)

Eh, bilgisayarda beyin oluşturmanın beklenmedik bir yan sonucu daha olabilir. İnsanlık tarihinde onu arayanlar epey vardır. Firavunlar takmıştır. Uğruna piramitler yapmıştır. Bazılarının umudu olmuştur. Bazı zenginler bedenlerini dondurtmuşlardır, gelecekte uyanmak üzere. Bakarsınız ölümsüzlük mümkün olabilir. :-) Sinirbilimci Christopher deCharms beyni gerçek zamanlı görüntüleyebiliyor. Prof. Ed Boyden beyindeki istediği sinir ağını kapayıp açma yöntemini bulmuş durumdadır. İstediği sinir ağını etkisizleştirerek hangi görevi yerine getirdiğini anlayabiliyor. Teoride hisseden, koklayan duyan, dokunan bir farenin birler ve sıfırlar zinciriyle modellenebileceğini belirtiyor. İlerde hafızamızdan bilgilerin indirilip yüklenebileceğini belirtiyor. Ekibi şimdiden beyni kayıt maddeleriyle kaplama üzerine çalışmaya başlamış. Teknoloji hızlı gelişir. Birkaç on yıl içinde kişisel beyin haritamız çıkarılabilecek duruma gelebiliriz. Bu beyin haritamız, anlattığım beyin gibi çalışacak bilgisayara yüklenebilir. Düşünün, birkaç on yıl önce beyindeki istenen sinir ağının kapatılabileceği bir teknolojiye kim inanırdı ki. Artık bu teknoloji var.

Böylece zihnimiz sayısallaştırılmış olacaktır. “Ben” bilgisayarda var olacak. Sayısal bilginin üstünlüklerine kovuşmuş olacak. Onlar hiç bozulmaz. Yok olmaz. Yıllar önce biriktirdiğimiz mp3lerimizi hâlâ aynı kalitede dinleyebiliyoruz, değil mi! Aynı şeyler artık sayısal olan beyin için de geçerlidir. Ve tabii ki artık yedeklenebilir olur. Elbette, görme duyu ağına bağlanmış bir bilgisayar kamerası olacaktır. Ve konuşmayı sağlayan sinir ağına bağlanmış bir hoparlör olacaktır. Bilgisayardaki beyine girdi-çıktı sağlanmış olacaktır. Yeri gelmişken konuşmayı niyetlendiğimiz şeyi aklımızdan geçirirken, bunu okuyarak seslendiren bilgisayarlar geliştirilmiş bile. Evet belki beyin bedendeyken sahip olduğu gözün, ağzın yerini tutmayacaktır ama işe yarayacaktır. Biz artık bilgisayarda var olacağız. Elbette tüm anılarımız, bilgimizde yaşıyor olacak. Bedenimiz eski anlamını yitirebilir. Tabii etik açıdan filan sorgulanmak istenebilir. :-) Burada o konuya girmeyeceğim. Yüzyıllar sonra teknoloji daha da gelişmiş olacaktır. Yapay bedenler oluşturulabilir. Bilgisayardaki beynimiz bu bedenlere bağlanabilir. Böylece bilgisayarda tekdüze bir hayat sürmek yerine tekrar dünyaya dışarı çıkabiliriz, tabii bilgisayardaki internet bağlantısı yetmiyorsa. :-) Biraz James Cameron'ın Avatar filmini andırdı. Yapay beden işini hiçbir zaman beceremeyebiliriz de. Çünkü beyinle beden arasında milyonlarca sinir bağlantısı vardır. Sayısal beyinle yapay beden arasında bu kadar çok bağlantı kurmak çok zor olabilir. Yine de en azından bilgisayarda sonsuza kadar yaşayabiliriz. :-)

Durun bir dakika! Biraz daha açık görüşlü olunabilir. İngiltere'deki Reading Üniversitesi'ndan Kevin Warwick başkanlığındaki ekip, "Gordon" adı verilen robota fare nöronlarını bağlamıştı. Robotun karar verme mekanizması bir bilgisayar değil. İçine yerleştirilen ve elektrotlarla giriş-çıkışları bağlanan sinirler, robotu hareket ettiriyor. Robot bir fareden daha kaba. Hareket yetenekleri kısıtlı. Ama hareket ediyor işte. Sinir ağı, istediği yere gidebiliyor. Belki biz de tam bir yapay insan bedeni bekleyemeyiz. Ama Asimo gibi daha sade bir robota sayısal beynimiz bağlanabilir. Böylece insan bedeninin tüm detaylarının beyne bağlanması gerekmez. Milyonlarca bağlantı arasında kaybolunmaz. Örneğin mide organı zaten olmayacağından ilgili bağlantıların kurulması gerekmeyecektir. Daha az bağlantıyla temel hareketler gerçekleştirilebilir. Yürünebilir, el kol hareket ettirilebilir. Gerçek bir insan bedeninden daha kaba olabilir ama bizi istediğimiz yere götürecektir. :-)

Kaba bedenlere takılmamalı. Teknoloji gelişmeye devam edecektir. Daha kibar, insansı robotlar geliştirilecektir. Beyin yazılımımızı, ilerde yeni bir robot alıp ona yükleyebiliriz. Böylece yıpranmış tek bir robota mahkum kalmayız. Arada bir zihnimizi daha güncel bir robota yükleyebiliriz. Burada yeni bir sorun akla gelebilir. Zihnimiz birden çok robota yüklenirse ne olur?! Bizim kopyalarımız etrafta dolanmaya başlayacak. Her biri kendisinin “Ben” olduğunu düşünecek. Tüm geçmişimizi bilecek. Acaba gelecekte zihin yazılımımızın sadece tek bir robota kaydedilmesi hukuksal olarak garanti altına mı alınmalı! Belki gelecekte birçok “ben” olması çok büyük bir sorun olarak görülmeyebilir. :-) Bu konuda kesin yargılara varmak için daha erken. Mesela genlerimiz çocuklarımıza kısmen kopyalanıyor. Sonra da onların çocuklarına. Böylece bedenimizin özelliklerinin bazıları çocuklarımıza geçiyor, kopyalanıp gidiyor. Ve çocuklarımızda kendimizden parçalar görmek hoşumuza gidiyor, benzer yönlerimizi arıyoruz. Bakarsınız gelecekte zihnimizin kopyalarının ortalıkta gezmesi de bizi mutlu edecek bir şey haline gelebilir. Kim bazen aynı anda bir çok yerde olmayı istemez ki. “Ben” bir şeyle meşgulken, diğer “ben”in başka şeylerle ilgilendiğini bilmek mutlu edebilir. Bizde ukde kalan şeyleri bazen çocuklarımızın yaptığını gördüğümüzde mutlu olmamız gibi. Neyse, zihnimizin birçok kopyasının çıkarılması ayrı bir yazının konusu olabilir.

Daha Fazla Bilgi:

Yapay Sinir Ağlarının elyazısını tanımasıyla ilgili bilgiyi http://www.mmfdergi.gazi.edu.tr/2005_1/13-20.pdf 'den bulabilirsiniz.

Mavi Beyin Projesi 'yle ilgili ayrıntıları http://okanozcelik.blogspot.com/2012/11/henry-markram-super-bilgisayarda-beyin.html 'den bulabilirsiniz.

Ed Boyden'ın beyindeki sinir ağlarını devre dışı bırakabilmesinin ayrıntılarını http://okanozcelik.blogspot.com/2012/11/ed-boyden-noronlar-icin-bir-elektrik.html 'den bakabilirsiniz.

Prof. Utkan Demirci, Dr. Umut Atakan Gürkan ve Prof. Ed Boyden'ın beyin dokularının 3 boyutlu kopyalarını çıkarma yöntemlerini http://www.bilim.org/kusursuz-muhendislikte-3-boyutlu-beyin-dokulari-olusturuldu.html 'den bakabilirsiniz.

Konuşmaya niyetlenildiğinde çeneye giden sinirlerden okuyarak seslendiren bilgisayar hakkında Türkçe bilgiyi http://www.haber7.com/teknoloji/haber/88517-cep-telefonuyla-konusmadan-iletisim 'de bulabilirsiniz. Bu konuya bir Discovery Science belgeselinde de kısaca değinilmişti.

Fare sinirlerinin Gordon adlı bir robota bağlanmasıyla ilgili haberi http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/456182.asp?cp1=1 'de bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder